Sosyal medya ayrımcılık, nefret suçu ve yalan bilginin asli kaynağı ve yayıcısı konumuna gelmiş durumda. Türkiye’ye özgü değil bu durum. Dünyanın her yerinde sosyal medya nefret suçu ve düşmanlığın özgürce ifade edildiği bir mecraya dönüştü. Politik gruplara, kimliklere, cinsiyetlere, etnisitelere yönelik düşmanlığı körüklemeyi amaçlayabildiği gibi ‘şahsi meseleler’ için de kullanılabiliyor.

Twitter, bu araçlar içinde en ön planda olan. Onu, Facebook ve Instagram’dan ayıran temel özelliği anonim hesap kullanımının daha işlevsel olması. Twitter, ‘trend topic’, ‘rt’, ‘like’ ve ‘mention’ gibi özellikleriyle ‘üzerinde çalışılan meseleyi’, tüm kullanıcılara ulaştırabiliyor. Twitter’a girdiğinde tt listesine bakmayan yok. Örneğin x kişiye en ağza alınmayacak küfürü yazan biri, metne o sırada tt olan hashtag’i eklerse küfrünü hashtag’e bakan herkesin okuyabilmesini sağlayabiliyor.
Twitter’ı icat edenler, herkesin dünyada olup biten her şeyden anında haberdar olup, yorum yapabilmesi özgürlüğünü amaçladıklarını söylüyor. Ancak asıl olarak bir tür reklam, pazarlama, tüketim stratejisi işlevini gözardı ettiklerini düşünmek de saflık olur. Bilmem kaç bin takipçisi olan bir Twitter fenomeninin gittiği restorandan, beğenip satın aldığı ürüne, paylaştığı görsellerde kullandığı telefona, içtiği gazozdan giydiği cekete kadar her ürünün alıcı sayısını artıracağı açık. Kendi ürününü pazarlamak isteyen satıcıların da tt olan hashtagleri tweetlerinde kullanmaları da kaçınılmaz.

Twitter, hesap açmanın kolaylığı ve hesap sahibinin anonimliği özelliğiyle sanki bireye bir tür koruyucu kalkan sağlıyor gibi görünse de pratikte tam tersi bir sonuç ortaya çıkıyor. Her bir kişi kendisine anonim ya da açık sadece bir hesap açsa ve o hesaptan da gerçekten düşündüğü, inandığı, savunduğu şeyleri yazsa Twitter çok farklı bir mecra olabilirdi. Ama öyle değil. Türkiye’ de sayılarının on binleri bulduğu anlaşılan maaşlı Aktrol ordusu olduğu malum. Bu sayıya bir de AKP’li belediyelerde çalışan ve başkan zoruyla tweet atanları ekleyin. Belediyelerin tanıtım kaleminden yaptıkları harcamalarla anlaştıkları, sadece bu işi yapan şirketleri düşünün.

Hal böyle olunca hükümet karşıtı bir düşünceyi son derece demokratik ve ahlaklıca yazan bir muhalif bir anda on binlerce galiz küfür ‘mention’ına maruz kalıyor. Örneğin, Berkin Elvan’ın doğum gününde en içten duygularla ondan söz eden tweetlerle, #berkinelvan hashtagi tt olur olmaz, aynı hashtag bu kez en iğrenç ifadelerle Berkin’e saldıran binlerce tweetle işgal ediliyor. Elinde olmadan bu nefret yazılarına bakanların hissedecekleri ilk duygu öfke olsa da öfkeyi çaresizlik ve yenilmişlik hisleri izliyor. Ardından bu toplum nasıl böyle olmuş düşünceleri doğuyor. Oysa durum gerçeklik alanında tam tersiyken!

İkinci bir tehlike de; nefret suçu işleyenlerin üstelik ordu halinde özgürce yazabilmeleri imkânı oluşturulurken, muhalif tweet atan gerçek kişilerin bazen son derece masum tek bir tweetten sonra bile gözaltına alınmaları. Twitter, bu haliyle muhaliflerin haberleşme aracı olmaktan çıkıp, hükümetin, karşıtlarını tespit etme aracı haline gelmiş durumda. “Aynı suç olmayan tweeti binlerce kişi atarsa emniyet hepsini de gözaltına alamaz ya”, gibi sivil itaatsizlik önerileri ise gerçekçi değil. Çünkü bunu her tweet için yapmaya olanak yok. Üstelik emniyet ve yargı aynı tweeti atan herkesi almakla uğraşmıyor. Ona on kişi, elli kişi yetiyor. Hukuksuzluğu tutarlıca uygulamak gibi bir sorumluluk hissetmesini beklemek de ham hayal değil mi?

Demem o ki insanlar özellikle hashtagler, ttler ve mentionlarda manipülasyon olduğunu bilseler de bu görüntülerden, küfürlerden, nefret ifadelerinden etkilenmemeyi başaramıyorlar. Daha acısı bu manipülasyonun gücünden başka türlü etkilenenler de var. Kendi köşe yazısının rt ‘enmesi için eş, dost, arkadaş ağlarına başvuran; sergileyeceği oyunun, gösterinin, yazdığı kitabın tanıtımı için amatör/ profesyonel Twitter ekibi kuranlar var, değil mi? Hem de muhaliflerden! Ben, bu hale ‘kötülüğün görünür gücünden büyülenmek’ diyorum. Muhalifleri arasında RT Erdoğan’a “yav adam öyle ya da böyle başarıyor, kimse onu yıkamıyor” diye gizliden gizliye imrenenlerin sayısının az olduğunu mu sanıyorsunuz?

Twitter, böylece “aslında azınlık olanın en ahlaksız yöntemlerle kendini ezici çoğunlukmuş gibi” gösterebildiği bir mecraya dönüşmüş durumda. Hem masum, hem biraz netameli bir örnek kanıt olabilir. Her cuma günü, gün boyu #hayırlıcumalar hashtagi tt listesinin başında duruyor. Kimi zaman yüz bin tweet atıldığı anlaşılıyor. Her cuma Twitter tt’sine bakıp, ülkenin tümünün işi gücü bırakıp cumaya gittiğini varsayanlar, cami kullanım istatistiklerine göre Türkiye’de cami cemaatinin hızla azaldığı gerçeğini göremez oluyorlar. O yüz bin hesabın belki de yüzde 10’unun gerçek kişilerin içten dileği olabileceği, yüzde 90’ının maaşlı ekip çalışması ürünü olduğunu değerlendiremiyorlar. Ama daha önemlisi, cami cemaati azalırken, tarikat ve grup toplantılarındaki artış üzerine düşünmeleri de mümkün olmuyor.

Önümüzdeki dönem bir rejim değişikliği mücadelesi olacak. Sürecin bırakın demokratik koşullarda işlemesini, asgari ahlak düzeyinin bile korunmayacağı açık. Kirli propaganda döneminde eğer muhalifler en azından morallerini bozmamak ve sayılarının az olduğu yanılsamasına düşmemek istiyorlarsa, Twitter’ı toplu olarak terk etmeliler. Aktrolleri kendi kendileriyle bırakmak, Twitter propagandasını işlevsizleştirecektir. Aktroller, kendi kitlelerini güçlendirmek ya da fikirlerini yaymak için değil; muhaliflerin moralini bozmak, onları yalnızlaştırıp, yenilmişlik hislerine kapılmalarını sağlamak için saldırıyorlar. Unutmayalım, Twitter ahalisi toplumun dolaysız bir temsili değil, son derece ahlaksızca manipüle edilmiş sanal bir çoğunluk.