Her iletişim aracının farklı bir doğası ve kendine has özellikleri var. Bu durum sadece dijital çağın akıllı platformları ya da kitlesel iletişim araçları olan radyo, TV ve gazeteler için değil, sinema salonlarından, üzerinden anons yapılan taşıtlara ve hatta Ortaçağ’ın iletişim araçları olan sokak çığırtkanlarına kadar tüm iletişim mecraları için geçerli. Bu nedenle her biri ayrı bir hukuk gerektiriyor

Twitter, Trump’ın babasının malı mı?

Can Türe

Kampanya döneminden bu yana Donald Trump’ın en çok tartışma yaratan yönlerinden biri seçmenlerle kurduğu Twitter iletişimi oldu. Özellikle Beyaz Saray Sözcüsü Sean Spicer’ın, Trump’ın attığı tweetlerin başkanlık beyanatı olduğunu söylemesinden sonra mesele ABD’de en çok tartışılan konulardan biri haline geldi.

Amerikalılar, medya ve uluslararası kamuoyu, Trump’ın tweetlerini Amerikan hükümetinin sözü olarak kabul ediyor. Üstelik Trump, bir önceki başkan Barack Obama’nın uyguladığı kişisel ve kurumsal Twitter hesapları ayrımını da ortada kaldırmış durumda. ABD başkanlarının kurumsal hesabı olan ve Obama’nın hükümet kararlarını açıklamak için kullandığı @POTUS hesabı yerine, kampanyası boyunca kullandığı kişisel @realDonaldTrump hesabından her konuda bolca tweet atıyor.

32 milyonun üzerinde takipçisi olan Başkan’ın attığı her tweet binlerce hatta on binlerce cevapla dolup taşıyor ve bunların çoğu muhaliflerinden geliyor. Trump ise, hoşuna gitmeyen, eleştirel içerikli ya da alaycı tweetlerin sahiplerini engellemesiyle maruf. Halihazırda sayısız muhalifi Trump tarafından engellenmiş durumda.

Engellemeler yargıya taşınabilir
Geçtiğimiz haftalarda ise Trump’ın engellediği Twitter kullanıcılarından ikisi, belki de dijital çağın siyasal iletişiminde yepyeni bir hukuksal içtihadı ortaya çıkarabilecek bir tartışmanın fitilini ateşledi: Engellenenlerden biri Başkan’a cevaben eleştirel bir tweet attı ve “sahte başkan” etiketini kullandı. Diğeri ise, Trump’la açıkça dalga geçen bir görsel paylaşınca, 28 Mayıs günü Başkan (ya da dijital ekibi) tarafından engellendi.
Columbia Üniversitesi’ne bağlı Knight First Amendment Enstitüsü’nün hukukçuları, engellenen bu iki kullanıcı adına Başkan’a bir mektup yazarak, daha önce emsali olmayan bir argüman ileri sürdüler. Mektupta, ABD Başkanı ve bir kamu görevlisi olarak Trump’ın Twitter hesabının, Amerikan Anayasası’nın Birinci Ek Maddesi kapsamında “belirlenmiş kamusal forum” yani bir bakıma kamusal alan niteliği taşıdığını ileri sürerek, hesap sahibinin siyasi görüşüne bağlı olarak hiç kimseyi engelleyemeyeceğini belirtti. Avukatlar ayrıca, müvekkilleri olan bu iki kullanıcı ve engellenen tüm diğer Trump takipçilerinin engelinin derhal kaldırılmaması halinde Trump’ı mahkemeye vermekle tehdit etti.

Kamu görevlilerinin sosyal medya hesapları özel alanları mı?
Enstitü, Beyaz Saray’a gönderdiği mektupta daha önce emsali olmayan bir hukuk teorisini gündeme getirerek Başkan’ın Twitter hesabının, ABD hukuk literatüründe geçmişi çok eskiye dayanan “belirlenmiş kamusal alan” sayıldığını iddia ederek, bunun ifade özgürlüğünü garanti altına alan Birinci Ek Madde kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini belirtti. Bu anlamda Trump’ın takipçilerini engellemesi, enstitü avukatlarına göre, iki açından anayasaya aykırı: Birincisi; hesap üst düzey bir kamu görevlisine ait olduğu ve bir kamusal alan niteliği taşıdığından, takipçilerin engellenmesi onların haber alma hakkının kısıtlanması anlamına geliyor. Özellikle Trump’ın tweetlerinin Beyaz Saray beyanatı sayılması Twitter’ı siyasi konularda önemli bir haber kaynağı haline getirmiş durumda. İkinci argüman ise, vatandaşların bu hesap üzerinde etkileşime girmesiyle Başkan’ın hesabı bir siyasal katılım alanı olarak ortaya çıkıyor. Takipçiler bu sayfa üzerinden Trump’ın politikalarını tartışıyor, eleştiriyor ya da destekliyor. Enstitü’ye göre bu etkileşim ve katılımın engellenmesi Amerikan anayasasının ihlali demek.

Hukukçulara göre, hükümet bir alanı kamu otoriteleriyle iletişime ayırdığında kamusal bir forum yaratmış oluyor. Bu forum bizzat hükümetin kendisi tarafından kurulmuş olabilir, Twitter gibi fiziksel olmayan bir mecra olabilir ve devlet sahipliği dışında özel sermayeli bir alan da olabilir. Yetkililer her ne kadar zaman, mekân ve üsluba dair kurallar koyabilirse de bir forumda görüşe dayalı engellemenin ayrımcılık anlamına geldiğini ve Başkan’ın politikalarını, fikirlerini paylaşması ve tartışmaya açması nedeniyle kamusal nitelik taşıyan bir forumda fikir ayrılığına dayalı engelleme yapılamayacağı belirtiliyor.

Her yeni medya yeni bir hukuk demek
Her iletişim aracının farklı bir doğası ve kendine has özellikleri var. Bu durum sadece dijital çağın akıllı platformları ya da kitlesel iletişim araçları olan radyo, TV ve gazeteler için değil, sinema salonlarından, üzerinden anons yapılan taşıtlara ve hatta Ortaçağ’ın iletişim araçları olan sokak çığırtkanlarına kadar tüm iletişim mecraları için geçerli. Bu nedenle her biri ayrı bir hukuk gerektiriyor.

Fakat gelişen yeni medya teknolojileri karşısında hukuk yetersiz kalıyor ve bu yetersizliği aşmaya çalışırken ilginç refleksler gösteriyor. Amerika’da ifade özgürlüğünü garanti altına alan ABD Anayasası’nın Birinci Ek Maddesi (The First Amendment) bu mektupla yepyeni bir hukuksal teoriye kaynaklık ediyor: Hükümet görevlilerinin sosyal medya hesapları kamusal alan mıdır? Argümana göre, hükümet görevlileri politikalarını, tasarılarını ve önerilerini bu kanallar üzerinden paylaşmakta ve bu nedenle Twitter hesapları, hiçbir vatandaşın siyasi görüşü nedeniyle dışlanamayacağı bir kamusal alan. Eğer Knight Enstitüsü avukatlarının argümanı kabul görür ve bir içtihat yaratırsa, uygulamanın yerel ve federal tüm hükümet görevlilerine ve Kongre üyelerine sirayet etme ihtimali var.

Eskiden devlet yetkililerinin devletin resmi televizyon kanallarına çıkması ya da kamu hizmeti yükümlülüğü altında yayımlanan gazetelere demeç vermesiyle gerçekleşen siyasal iletişim, bugün büyük oranda sosyal ağlarda gerçekleşiyor. Jack Dorsey’nin ya da Mark Zuckerberg’ün şirketleri, günümüzün toplumsal ve siyasal iletişimin bel kemiğini oluşturuyor. Bu platformların hepsi özel sermayeye dayalı ve hukuksal mevzuatı halen oluşmamış durumda. Bu durumda hukuksal bir altyapı kodifikasyonu kaçınılmaz. Knight Enstitüsü hukukçularının Trump’a mektubu işte böyle bir ihtiyacın karşılığı. Öne sürdüğü argümanlar açısından tartışmalı olsa da, her yeni çıkan teknolojinin hukuksal altyapısının oluşmasının sancılı süreçlerden geçtiğini biliyoruz.
Özelin ve kamusalın her geçen gün daha da müphemleştiği bir iletişim ortamında sanal dünyanın mecraları nerede duruyor? Kamu görevlileri oturdukları koltuklar nedeniyle kamusal yükümlülükler taşıyor. Bu nedenle, kişisel alanları olan sosyal medya hesapları, kamusal iletişimin ortamı haline geldiğinde özel kurallara tabi olacak mı, bunu hukukçular belirleyecek. Her ne kadar radyo ve TV’lerde siyasi partilere eşit süre zorunluluğunun dahi kaldırıldığı Türkiye’de kamusal alana eşit erişim gibi kavramlar gündemimizin tümüyle dışında olsa da yeni medyanın hukuksal içtihatları oluşurken bu tartışmaların uzağında kalmamak gerek.