Bu yazıda 2019’un ilk haftasında ekonomide en çok tartışılan 3 konuyu irdelemek istiyorum. 1) 2 Ocak’ı 3 Ocak’a bağlayan gece dolar kurunun ani bir şekilde yükselmesi: Döviz piyasaları 7/24 çalışır, borsa benzeri kapanış saatleri bulunmaz. Günde ortalama 5.1 trilyon dolarlık işlem yapılır. Sidney’de gün ağarırken harekete geçilir; işlemler zamanla Hong-Kong/Tokyo hattına kayar; Dubai/İstanbul derken, Frankfurt/Londra […]

Üç gündemle ekonomi

Bu yazıda 2019’un ilk haftasında ekonomide en çok tartışılan 3 konuyu irdelemek istiyorum.

1) 2 Ocak’ı 3 Ocak’a bağlayan gece dolar kurunun ani bir şekilde yükselmesi:

Döviz piyasaları 7/24 çalışır, borsa benzeri kapanış saatleri bulunmaz. Günde ortalama 5.1 trilyon dolarlık işlem yapılır. Sidney’de gün ağarırken harekete geçilir; işlemler zamanla Hong-Kong/Tokyo hattına kayar; Dubai/İstanbul derken, Frankfurt/Londra hummalı bir faaliyete girer; New York bayrağı San Fransisco’ya devrettikten sonra bir günün daha geride kaldığı anlaşılır…

Üzerine güneş batmayan bu piyasalarda günün en kör dönemi New York’ta saat 18:00’de paydos edildikten hemen sonraki, henüz Tokyo borsası açılmadan önceki son 1 saattir. Piyasa profesyonelleri tarafından bu zaman dilimi “gri kuğu” olarak adlandırılır. 3 Ocak Perşembe gecesi Türkiye’de saatler 02:00’yi gösterirken TL aniden değer kaybetmeye başladı. 5.40’larda seyreden dolar kuru bir anda 5.60’ları, çok geçmeden 5.80’leri gördü. Saat 02:40 da dolar Japon yeni karşısında %3 değer kaybetmiş; Avustralya Doları ve TL ise, tabiri caizse çakılmıştı. Japonya’da tatil günü olmasının da likiditenin iyice kurumasını, spekülatif atakların yoğunlaşmasını tetiklediği ifade ediliyor. Algoritmik programların da piyasalar düşerken düşüşe, yükselirken yükselişe ivme kattığı biliniyor. Döviz kurlarının böyle ekstrem oynaklık göstermesine “flash crash” deniyor.

Yaşanan çalkantının ekonomik nedeni ise, Apple’ın 2019 satışlarının gerileyeceğini açıklamasıyla küresel piyasalarda risk algısının yükselmesi, karamsarlık ikliminin yaygınlaşmasıydı. Bu ortamda Japon yatırımcılar “carry trade” pozisyonlarını bozarak, “güvenli liman” kabul ettikleri dövize, yani yene dönmüşlerdi.

Carry trade bilindiği gibi düşük faizli bir parayla borçlanıp, yüksek faizli bir diğer paraya geçici süreyle park ederek faiz farkından çıkar sağlama stratejisidir. Yen ile borçlanan yatırımcı için Avustralya Doları Kanada Doları’yla birlikte göreceli yüksek faizli gelişmiş ülke parasına yönelmeye, TL ise iyice yüksek faizli “yükselen ülke” riskini almaya örnektir.
Ertesi sabah spekülatif atak sona ermiş, piyasalar durulmuştu. Ancak adeta 2019’un ilk haftası, sarsıntılarla geçirilecek bir yılın habercisi olmuştu…

2) Merkez Bankası’nın olağanüstü genel kurul kararı alması:

Tam adıyla Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) 18 Ocak günü olağanüstü genel kurul yapacağından Uğur Gürses’in “Orası hepimizin; seçim matbaası değil” yazısıyla haberdar olduk. Normalde nisan ayında toplanacak genel kurul ani bir kararla 3 ay öncesine çekilmişti.

Bu acelenin TCMB’nin karlarını bir an önce Hazine’ye devretme telaşından kaynaklandığı tahmin ediliyor. Ülke yerel seçim atmosferine girmişken, “yukarıdan” gelen bir talimatın gereğinin yerine getirildiğini tahmin etmek zor değil. Bu hamle kurumsal yapıların çöküşünün, ülkenin tek kumanda merkezinin vesayeti altına girişinin son örneği kabul edilebilir.

Hazine’nin şubat ayında 25.1 milyar TL ödemesi var. Bunun için 21.8 milyar TL borçlanması planlanmış. Merkez Bankası’nın kar aktarımının öne çekilmesiyle muhtemelen daha az borçlanılması, böylelikle faizleri suni bir biçimde indirerek yerel seçimlere daha moralli girilmesi planlanıyor.

Peki ekonominin baş aşağı gittiği bir süreçte TCMB nasıl bu kadar yüksek kar rakamlarına ulaşıyor. Birincisi, bankanın 137.2 milyar TL dolaşımda parası var. Cebimizdeki her banknot bizden sıfır faizle borçlanmak anlamına geliyor. Enflasyonun tırmandığı, dolayısıyla faizlerin yüksek seyrettiği bir ortamda, bu sayede TCMB’nin “senyoraj geliri” yükseliyor.

İkincisi, döviz rezervleri her ne kadar yetersiz de olsa, TL’nin değer kaybettiği yıllarda net döviz pozisyonundan TCMB kâr yazıyor. Dolar kurunun 3.79 TL’den başlayıp daha da yüksekleri gördükten sonra yılı 5.29’dan kapattığı 2019 da böyle bir dönem oldu. Ortaya çıkan kar rakamı da haliyle Saray rejiminin iştahını kabarttı.

3) Emeklilere ve kamu çalışanlarına zam oranının belli olması:

2019 Temmuz’dan Aralık sonuna 6.73 enflasyon farkı ortaya çıktı. Buna toplu sözleşmede belirlenen % 4’lük artış da eklenince ocakta kamu personelinin ve kamu emeklilerinin ücret ayarlamasının %10.73 dolayında gerçekleşeceği anlaşılıyor. Asgari ücretin %26 artışını, gıda enflasyonunun TUİK rakamlarına göre %25.1 sıçrayışını filan şimdilik bir yana bırakıyorum.

Tek bir soru sormak istiyorum:

Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın açıkladığı YEP’te 2019 enflasyonu yüzde 15.9 öngörülmüyor mu? Ayrıca tüm kamu otoriteleri 2019’un ikinci yarısından itibaren enflasyonun inişe geçeceğini iddia etmiyor mu? Öyleyse sizin varsayımlarınıza göre bile 2019’un ilk 6 ayında enflasyonun %8’in üzerinde gerçekleşmesi gerekmez mi? O zaman açıklayın bakalım; fukara kamu emekçisinin ücretini neden sadece %4 artırdınız!