Üç insan

İnsan haklarının firar ettiği, eşitliğin, adaletin ve özgürlüklerin budandığı ve en temel insan haklarından mahrum yaşadığımız şu topraklarda, yaşam ve çalışma hakları mağdurlarıyla çoğalıyor.

Nuriye Gülmen, KHK ile AKP tarafından işinden atılmış bir akademisyen..

Semih Özakça, KHK ile AKP tarafında işinden atılmış bir öğretmen.

Kemal Gün ise, Dersim’de öldürülen oğlunun cansız bedenini, yani cenazesini teslim almak isteyen 70 yaşında bir baba...

Üç insan açlık grevlerindeler..

Nuriye ve Semih Ankara’da Yüksel Caddesi’nde, İnsan Hakları Anıtı önünde tam 65 gündür açlık grevinde insan hakları ihlallerine karşı “sesimiz ve adalet arayışımızı” duyun diyorlar.

Kemal amca ise “Oğlumun bir parça kemiğini almayana kadar buradan ayrılmayacağım” diyerek 77 gündür Dersim’de Seyit Rıza Meydanı’nda açlık grevinde.

Üç insan yaşadıkları mağduriyet hikayeleriyle hayatımıza, aklımıza ve ruhumuza dokundular. Kendi mağduriyetleriyle, aslında hepimizin toplum olarak yaşadığı ve karşı karşıya olduğu mağduriyetlerin hikâyelerini anlatıyorlar.

Her birimizin yaşam kapısını çat kapı kırarak hayatımıza girecek mağduriyetlerden haberdar ediyorlar.

Onlar cesur oldukları bir ülkenin hak ihlalleriyle dolu insanlık hikâyelerini tüm dünyaya anlatıyorlar.

Sessizce..

Yatarak...

Aç kalarak...

Hastalanarak..

Bedenlerini ölümü yatırıyorlar...

O sessizlikte, en güçlü ses yükseliyor “adalet istiyoruz“ diye..

Açlıkla mücadelelerini toplumsallaştıran seslerinde güç, bedenlerinde tükeniyor.

Bedenlerindeki acıların değil, dertleri sadece kalplerinden gelen adalet arayışı sesinde.

Her üç insanın sağlığında artık, kalıcı izler bırakacak kritik aşamaya gelindi. Seslerini milyonlar duymalıdır. İnsan olarak her birimize düşen tarihi görev ve sorumluluklar vardır.

Üç insanın hak ve taleplerini savunmak. Seslerini duymak, duyurmak ve toplumsallaştırmak. Haklarını ihlal eden AKP hükümetinin duymasını, görmesini sağlamak.

Üç insanın açlık grevlerinde dile getirdikleri taleplerin bir an önce karşılanmasını sağlamak için girişimler ve etkinlikler yaygınlaşmalıdır.

Sözü ve dayanışmayı çoğaltmak, üç insanın acılarına, mağduriyetlerine ve uğradıkları siyasi adaletsizliklere karşı duyarlılığı ve farkındalığı artırmak zorundayız. Bunu sadece vicdanlı olmak içinde değil, insan hakları, adalet ve insani ahlak mücadelesine sahip çıkmak içinde önemsemeliyiz.

Üç insan, hukuk ve ahlak dışı saldırılarla uğradıkları mağduriyetlere karşı taleplerinin duyulması için, ölümü göze alarak bedenlerini açlık grevlerine yatırdılar. Dolaysıyla üç insan tarafından bize verilen mesaj çok ciddi; KHK ile işlerinden ihraç edilmiş, açığa alınmış binlerce kamu emekçisinin ve bilim emekçisi akademisyenlerin ve yaşam hakkı elinden alınmış insanların cansız bedenleri üzerindeki keyfi uygulamalara karşı yükselen itiraz seslerine soluk olmamız. Ama aynı zamanda, AKP iktidarının yaratığı toplumsal ve siyasal tahribatlara karşı herkesin, hak temelli mücadeleyi toplumsallaştırması ve birleşik bir mücadele zeminlerinde daha güçlü bir araya gelişlerin sağlanmasıdır.

Zira saldırı sadece tüm demokrasi değerlerine, demokratik cumhuriyet ve gerçek laiklik talebine değil. Sadece işçilere, kadınlara, gençlere ve çevreye de değil..

AKP iktidarı ülkede, ahlak, adalet, vicdan, yaşam hakkı, barınma ve çalışma hakkı gibi temel insan haklarını ve insan olma değerlerini yok ediyor. Yıkımın adresi sadece ülke ve siyaset değil, AKP bizzat insanı yıkıyor.

Üç insan bu yıkımları, kendi hikâyeleri ve mağduriyetleri üzerinden bize ve devlete anlatıyor. Toplumsallaşan mağduriyet hikayelerine ve tahribatlara karşı, mücadele gücümüzü ve değiştirme umudumuzu HAYIR’lı tutmamız gereken süreçteyiz.

Şimdi üç insanla beraber canlı, diri, güçlü, umutlu ve daha çok bir arada kalacağımız mücadele zeminleri yaratmalıyız.

Üç insan, Nuriye, Semih ve Kemal amca ile mağduriyetten adalete umudun ve dayanışmanın kurulması zamanıdır. Ankara’dan Dersim’e, Diyarbakır’dan İzmir’e, Edirne’den Rize’ye, Sivas’tan Konya’ya insan onuru ve haklarına dayalı bir ülkede halkların kardeş olduğu, farklı kimliklerin eşit haklarla, eşit yurttaşlar olarak bir arada yaşayacağı toplumsal barış köprülerini kurma zamanıdır.

Üç insan hepimize sesleniyor; üç maymunu oynamamalıyız.