“İnandırıcılığını kaybetmiş bir medya anlayışı güven erozyonu yaratır ve meslek grubuna bir yüktür.” Bu gazetede 10 yıl önce yazmaya başladığım bu medya eleştirisi konseptli köşenin çıkış noktası nedir diye sorsanız, herhalde şu bir önceki cümle etrafında bir şeyler yazardım. Oysa bu cümleyi ben yazmadım. Bu cümleyi yabancı basın mensuplarıyla bir araya gelen Cumhurbaşkanı Erdoğan söyledi. […]

“İnandırıcılığını kaybetmiş bir medya anlayışı güven erozyonu yaratır ve meslek grubuna bir yüktür.” Bu gazetede 10 yıl önce yazmaya başladığım bu medya eleştirisi konseptli köşenin çıkış noktası nedir diye sorsanız, herhalde şu bir önceki cümle etrafında bir şeyler yazardım. Oysa bu cümleyi ben yazmadım. Bu cümleyi yabancı basın mensuplarıyla bir araya gelen Cumhurbaşkanı Erdoğan söyledi. Üstelik aynı konuşmada “Gazetecilik hakikat arayışıdır.

Yalan ve manipülatif haberlere yer vermek, bireyin doğru haber alma hakkına da engeldir” gibi ifadeler de vardı. Bir iktidar medyasına bir de bu açıklamalara bakıp şaşırdım. Aynı toplantının soru-cevap kısmında yabancı gazeteciler dışındakilere yayın kesilince hemen normale döndüm. Zaten aynı hafta içinde o kadar tuhaf şeyler oldu ki bu ifadelere şaşırmak biraz lüks kaçtı. Bu köşenin konsepti gereği ben yine de en çok bunlara şaşırmış gibi yapacak ve yazıyı buradan ilerleteceğim.

Bugün yapılacak tekrar seçiminin sonucu ne olursa olsun, medya için sonuçları şimdiden belli. Bu haftaki Köşe Vuruşu’nun konusu da bu. Üç maddede anlatmaya çalışayım:

1-Bu seçimin medya için en büyük çıktısı ve sağlaması şu oldu: Cumhur İttifakı adayı Binali Yıldırım, iktidar medyasında yer almayan bir moderatörle ortak yayına mecbura kaldı. Bunun anlamı açık. “Elimizdeki devasa medya gücüyle seçim kazanacak çoğunluğa hitap edemiyoruz.” demek bu. O zaman doğal olarak eldeki ‘devasa’ medya gücü sorgulanacak. Çünkü eğer, bu güç gerçekten devasa olsaydı, tıpkı geçmişte olduğu gibi böyle bir yayına mecbur kalınmayacaktı. Öte yandan Türkiye siyasetinin ittifaklar ve yeni sistemle iki kutuplu bir yapıya sürüklenmesiyle seçim kazanmak için yüzde 50 üstü oranlara ulaşmak şart oldu. Bu da medyayı kullanmak isteyenler açısından medyanın dönüşümünü kaçınılmaz kılıyor. Seçimden sonra da tıpkı ortak yayında moderatör olarak önce Uğur Dündar’ın sonra İsmail Küçükkaya’nın seçilmesi gibi görece muhalif tavra sahip bazı gazeteciler vitrin unsuru olarak da olsa tekrar ‘geleneksel medyaya’ dönebilir. Yani dönenler olursa hiç şaşırmam.

2-Ekonominin daraldığı bir dönemde, medyaya bu kadar yatırım yapıp karşılığını alamamanın hatta bilakis o medya yüzünden zarar görmenin sonucu ne olur peki? Muhtemelen küçülme ve / veya strateji değiştirme olur. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yazının başına koyduğum ifadesini tekrar hatırlayalım: “İnandırıcılığını kaybetmiş bir medya anlayışı güven erozyonu yaratır ve meslek grubuna bir yüktür.” Erdoğan “meslek grubuna yüktür” diyor ama sadece meslek grubuna yük değil. Bu medya, zor günlerde durumu lehine çevirmek için yıllarca ona yatırım yapmış olanlara da bir yük. Onunla iktidara ve dolayısıyla kendi ticari geleceğine fayda sağlamak isteyen ‘sermaye gruplarına’ da bir yük. Okura ve izleyiciye zaten yük ki, onların da büyük kısmı terk etti. Yani reklam veren için de bir cazibesi kalmadı. Aylardır rutinleşen seçim reklamları da bitince ekonomik olarak küçülme kaçınılmaz.

3-Türkiye’de bağımsız olan ya da bağımsız kalmaya çalışan medyanın da seçimden stratejisini yeniden gözden geçirmesi gerekecek. Ekrem İmamoğlu’nun ve genel olarak CHP’nin son yerel seçimde kullandığı ‘kutuplaşma dilini kıran’ stratejisinin siyasete getirdiği fark ortada. Bu yıllardır her iki tarafıyla Türkiye medyasına da hâkim olan kutuplaşma dilinin kırılması için bir referans olabilir. Günün sonunda sandığa gidip oy kullanan insanlar aynı zamanda okur ve izleyici.

Dolayısıyla medyadan beklentileri de çok farklı değil. İdeal gazeteciliğin doğasında zaten kutuplaşma diye bir şey yok. Yani gazetecilik her iki kutba da eşit mesafede olmayı gerektiriyor. Bu yüzden dijitalde veya gelenekselde ‘kutuplaşma reflekslerinden’ kurtulabilen bazı medya kuruluşlarının seçim sonrası ön alarak yükselmesini bekliyorum.