« Yazlık » evler gibi terk edilmiş üç mevsim.

Misafir ağırlamıyor artık şehir.

Güler yüzlü olması gerekmiyor ve güzellikler sunmak zorunda değil.

Sanki sadece burada atılmak için saklı tutulmuş kahkahalar, kaçamaklar, mevsimin getirdiği uçarı hisler bir dahaki yaza kadar terk ediyor sokakları.

Yaşlı bir kadının acelesiz ayak sesleri yankılanıyor bir tek

Şehrin asıl sahipleri kafa dinleyecek olmanın verdiği huzura çoktan kavuşmuşlar bile. Sokak kedileri ve köpekleri de hallerinden memnun şimdilik. Ah şu açlık da olmasa… Hiçbir şikayetleri olmayacak yalnızlıktan ötürü. Yaz veda etmeden gidecek yine. Sonbahar aniden çıkıp gelecek.

Omuzlarda hırkalarla gidilen yazlık sinemalarda, çocuklar rüzgâr esintisiyle uyuyakalırken filmler izlemek için 3 mevsim daha geçmesi gerekecek.

Tüm imkansızlıklara rağmen mutlu olabilen yan köyün çocukları biraz daha büyüyecek.

Ve biraz daha imkansızlaşacak belki her şey.

Hayatın ona sunduğu bütün imkanlara rağmen mutsuzluktan yorulan karşı evin sahibi baharda geri gelecek büyük ihtimalle.

Zamanı geldiğinde şehri sadece bir mevsimde değil her mevsimde yaşamaya karar verecek.

Şehirlerde, insanlarda bulamadığını bu koyda, bu taş sokaklarda arayacak.

Ağaçların, çiçeklerin adları ne, hangisi ışığı sever, hangisinin çok fazla suya ihtiyacı yok, her aksam çete halinde evinin önünden gecen köpeklerin, karşı kaldırıma vuran güneşin altında dünya umurunda olmadan boylu boyunca yatan kedilerin isimleri ne bir bir öğrenecek.

Üç aylık komşuları, gerçek dostları ve her sabah ekmek almaya giderken selamlaştığı,  ayaküstü sohbet ettiği insanlar olacak.

Hafife almayı öğrenecek hayatı yavaş yavaş ve bir neden yokken gülmeyi öğrenecek.

Karsız ayaz, kara kışsız mevsim nasıl yaşanır, hangi rüzgar yağmuru getirir bilecek.

Doğan bebek sayısı değil buraya kaçanlar arttıracak şehrin nüfusunu.

Plazma ekranlı otel odaları, havuz kloru, pet şişede para karşılığı satılan suları içme çaresizliği ve

“Her şey dahil” lüzumsuzluğu buralara hiç uğramayacak.

Maviye boyanmış tahta bir sandalye atıp oturacak evinin önüne cani istediğinde.

Bahçesinde yetiştirdiği meyveleri tanıtacak gelen misafirlerine.

Sandalyesi gibi maviye boyanan dünyasında huzurlu yaşayıp, mutlu ölecek.

Ve ölümünün bir trafik kazasıyla gelmeyeceğini bilecek.

Sadece emeklilere uygun görülen bu yaşamın, şehrin, sokakların, bahçelerin içinde bulacak kendini.

Emekli hayatı; şehirli saçması…

Bir ıhlamur ağacı hızında büyüyecek vakti geldiğinde mutluluğu.

Oturup gölgesinde tadını çıkartacak. Klorsuz, plazma ekransız, pet şişesiz…

Kim bilir belki ölüm bile, bir iki haftayı burada geçirebilmek için bütün bir yıl çalışan şehirliler gibi, sadece yazları uğrayacak bu koya.