Üç paketlik seçki: Dün... Bugün... Yarın...

Zor günlerden geçiyoruz. Sevdiklerimizi yitirdiğimiz, evlerde zamanımızı en iyi biçimde değerlendirmeye çalıştığımız günlerden… Böyle zamanlarda, en güzel sığınak, hiç kuşkusuz sanat… Yaralarımızı iyileştiren, merak duygumuzu pekiştiren pek çok sanat yapıtına ve etkinliğe dijital ortamda erişmek mümkün. Okurlarımızın film tavsiyesi isteklerine uyarak, keyifle izlenecek - üç paketten oluşan - bir seçkiyi paylaşmak istiyorum. Yaşadığımız günlerin anlamına uygun bir seçki olacak bu.

ÖYLEYSE DANS

Dün, 29 Nisan Dünya Dans Günü idi. UNESCO’ya bağlı ITI (Uluslararası Tiyatro Kurumu) tarafından 1982 yılında ilan edilmiş bir gün. Bu gün için, modern balenin atası kabul edilen Jean-Georges Noverre’in doğum günü seçilmiş. Nederlands Dans Theatre’dan Bolshoi Balesi’ne dünyadaki tüm dans toplulukları gösterilerini iptal etmiş durumda, ama pek çok topluluğun yapıtlarını dijital ortamda izlemek mümkün. En iyisi, ben size dans sanatı ile sinemayı buluşturan filmler önereyim: En başta Wim Wenders ustanın Pina Bauch’a bir saygı sunuşu; “Pina”. Sonra, klasikler, Michael Powell ve Emeric Pressburger’in Andersen uyarlaması “Kırmızı Pabuçlar”, George Stevens’in yönettiği, Ginger Rogers – Fred Astaire’in oynadığı “Swing Time”, Stanley Donen – Gene Kelly’nin “Yağmur Altında”, Robert Wise’ın “Batı Yakasının Hikayesi”, Alan Parker’ın “Fame”, Rob Marshall’ın “Chicago” adlı müzikal filmleri…

Dans/bale sanatının, Isadora Duncan (Karel Reisz’ın “Isadora”), Vaslav Nijinsky (Herbert Ross’un “Nijinsky”), Michael Baryshnikov (Taylor Hackford’un “Beyaz Geceler”), Rudolf Nureyev (Ralph Fiennes’in “Beyaz Karga”), Li Cunxin (Bruce Beresford’un “Mao’s Last Dancer”), Carlos Acosta (Icair Bollain’in “Yuli”) gibi ustalarının yaşam öykülerinden kesitler izleyebilirsiniz. Bu filmlerin bir bölümündeki Anti Sovyet propagandaya dayanma gücünüz ölçüsünde… Belgesel sinemasının ustalarından Frederick Wiseman’dan “Ballet”, günümüz sinemasının usta yönetmenlerinden Robert Altman’ın “The Company”, Stephen Daldry’nin “Billy Elliot”, Darren Aronofsky’nin “Siyah Kuğu”, Baz Luhrman’ın “Moulin Rouge” ve “Strictly Ballroom”, Levan Akin’in “Ve Sonra Dansettik”… Hepsi de dans dünyasını konu alan müthiş seyirlikler…

CAZ YAPMA DİYENLERE İNAT

Bugün, 30 Nisan Dünya Caz Günü. Ama, tüm caz kulüpleri kapalı… Yaz aylarının vazgeçilmezi İstanbul Caz Festivali’nin ertelendiği duyuruldu. 24. Ankara Caz Festivali ise, ‘dünyanın ilk çevrimiçi caz festivali’ olarak bugün başlıyor. 9 Mayıs’a kadar, YouTube’da ‘Jazz Society of Turkey-Caz Derneği’ adresinde her gün bir konser izleyebileceğiz. Peki, ayın 9’undan sonra ne yapacağız diyen cazseverler için de bir düzine film önerelim: Önce klasikler, Alan Crosland’ın “Caz Şarkıcısı”, Charles Walters’ın “Yüksek Sosyete”, Sidney J. Furie’nin Diana Ross’lu “Lady Sings the Blues”, sonra Francis Ford Coppola’dan “The Cotton Club”, Woody Allen’den “Sweet and Lowdown”, Spike Lee’den “Mo’better Blues”, Bob Fosse’dan “All That Jazz”, Bertrand Tavernier’den “Round Midnight”, Damien Chazelle’den “Whiplash”, Clint Eastwood’dan “Bird”, Taylor Hackford’dan “Ray”… Belgesellere hiç girmeyelim…

İŞÇİNİN, EMEKÇİNİN BAYRAMI

Yarın da, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Bayramı… Emeğinin karşılığını alamayan, büyük çoğunluğu sosyal güvenceden yoksun sanatçıların da içinde bulunduğu emekçi kitlelerin bayramını kutlarken, yarın başlayacak olan İşçi Filmleri Festivali’nin de çevrimiçi (online) yapılacağını duyuralım. Festival filmlerini, YouTube’da İşçi Filmleri Festivali kanalına abone olarak izleyebilirsiniz. Festival sonrasında da, emekçilerin dünyasına ilişkin filmler izlemeye devam edebilirsiniz. Sinema sanatının sayısız örnekleri arasından birkaçını paylaşarak tamamlayalım yazımızı.

Sovyetler Birliği Sineması’nın büyük ustaları Eisenstein’ın “Grev”, “Ekim: Dünyayı Sarsan 10 Gün” ve Pudovkin’in “Ana”, Doğu Almanya’dan Slatan Dudow’un Bertolt Brecht ile birlikte yaptığı “Dünyanın Sahibi Kim? / Kuhle Wampe” filmleri ile başlayabiliriz bu yolculuğa. Sonra, Fritz Lang’ın “Metropolis”, Charlie Chaplin’in “Asri Zamanlar”, John Ford’un “Gazap Üzümleri”, Elia Kazan’ın “Rıhtımlar Üzerinde” filmleriyle devam ederiz.

Fernando Solanas’ın “Kızgın Fırınların Saati”, Glauber Rocha’nın “Kara Tanı ile Sarışın Şeytan”, Ruy Guerra’nın “Tüfekler”, Nelson Preira dos Santos’un “Çıplak Yaşamlar” filmlerinin, Latin Amerikan sinemasının klasikleri arasında özgün bir yeri vardır. Fransız sinemasının emektar yönetmenlerinden Claude Berri’nin “Tohumlar Yeşerince / Germinal”, devrimci sinemacı Jean-Luc Godard’ın “Her şey Yolunda / Tout Va Bien”, İtalyan sinemasının ustalarından Vittorio de Sica’nın “Bisiklet Hırsızları”, Elio Petri’nin “İşçi Sınıfı Cennete Gider” ve İngiliz Yeni Dalgası’nın öncülerinden Karel Reisz’ın “Cumartesi Akşamı, Pazar Sabahı”, Polonya’dan Kazimierz Kutz’un “Tacın İncisi”, Andrzej Wajda’nın “Mermer Adam”, Avrupa sinemasının işçi sınıfı mücadelesine bakışını yansıtan öncü filmler arasındadır.

İşçi sınıfının önündeki en büyük engellerden biri olan ‘sarı sendika’ olgusu, Paul Schrader’in “Mavi Yakalılar”, Danny de Vito’nun “Hoffa”, Martin Scorsese’nin “İrlandalı” filmlerinde yansımasını bulur. Martin Ritt’in “Norma Rae“ adlı yapıtı, öncü filmlerden biridir. Matthew Marchus’un “Onur / Pride”, Sarah Gavron’un “Diren / Suffragette” filmleri, işçi sınıfı mücadelesinde LGBTI’nin ve kadının rolünü yansıtan en başarılı yapımlar arasındadır. Doğu sinemalarından, Çin’den Zhang Yimou’nun “Kızıl Darı Tarlaları”, Diao Yinan’ın “Kara Kömür, İnce Buz”, İran’dan Muhsin Makmalbaf’ın “Bisikletçi”, Majid Majidi’nin “Yağmur”, Hint sinemasından Satyajit Ray ve Mrinal Sen’in filmleri bu listede olmazsa olmaz yapımlar arasındadır.

Günümüz sinemasında, neredeyse tüm filmleriyle işçi sınıfının sorunlarını yansıtma çabasında olan -ikisi her zaman birlikte çalışan- üç yönetmenden söz edebiliriz. Belçikalı Dardenne kardeşler, çalışan ya da işsiz yoksul gençlerin dünyasını yalın bir dille anlatır, “Söz”, “İki Gün Bir Gece” gibi filmlerinde… Son olarak (‘last but not least’ demek daha doğru olur), Avrupa sinemasının en önemli Marksist yönetmenlerinden biri olan Ken Loach’dan birkaç film: “İşte Özgür Dünya / It’s a Free World”, “Ayak Takımı / Riff Raff”, “Minik Kuş Minik Kuş / Ladybird Ladybird”, “Aile Hayatı / Bread and Roses”, “Benim Adım Joe”, “Taş Yağmuru / Raining Stones”, “Meleklerin Payı / Angels’ Share”…

Üçbin’i aşkın film yapan sinemamızda, işçi sınıfının hakkıyla yansıtıldığı filmlerin sayısı fazla değil ne yazık ki. Ertem Göreç’in Vedat Türkali’nin senaryosundan çektiği “Karanlıkta Uyananlar”, Yılmaz Güney’in “Umut” ve Güney’in yazıp, Şerif Gören’in yönettiği “Endişe”, Tunç Okan’ın “Otobüs”, Yavuz Özkan’ın “Maden” ve “Demiryolu”, Erden Kıral’ın “Bereketli Topraklar Üzerinde” ve “Vicdan”, Başar Sabuncu’nun “Zengin Mutfağı”, Erdem Tepegöz’ün “Zerre”, Ahu Öztürk’ün “Toz Bezi”, Fikret Reyhan’ın “Sarı Sıcak”, Ali Vatansever’in “Saf”, Kıvanç Sezer’in “Babamın Kanatları” ilk akla gelenler…

Emekçilerin mücadelesine ışık tutan daha nice yapım var, dayanışmanın önemini, örgütlü mücadelenin gücünü yansıtan… 1 Mayıs’ı evde kutlarken, bu filmlere de göz atmanızı öneririm…