“Çünkü biz, kimsenin tutuklanmayacağını düşünüyorduk” dedi; Cizre’de, başından vurulan 12 yaşındaki Nihat Kazanhan’ı öldürmekle suçlanan polis memuru H.V. 14 Ocak günü, Nihat öldürüldüğünde, valisi, içişleri bakanı ve başbakanıyla tek ses olan devlet, polisi korumaya almıştı. Ta ki, soruşturma başlatılıp da, görüntüler ortaya çıkana kadar... Nihat’ı öldürmekle suçlanan memur H.V, bu dosyada kimsenin tutuklanmayacağını düşündüğü için susmuş, gerçekleri saklamıştı. Ama madem ki şimdi cezaevindeydi, mesai arkadaşı M.N.G’nin, gözünün önünde Nihat’ı nasıl öldürdüğünü ve kanıtların karakol bahçesine gömülerek ortadan kaldırılmaya çalışıldığını anlatacaktı.

• • •

H.V şaşırmakta haklıydı. Türkiye’de polis öldürür; delilleri ya iyi saklar ve yargılanmaz ya da saklayamaz ve hakim karşısında kravatla çıkmanın indiriminden yararlanırdı. Halkın değil, iktidarların koruyucusu olmanın ödülü, elbette Türkiye adaletinin sunduğu bu büyük hizmette saklı. Düzen, “çektim vurdum 3 tane” demeyi alabildiğine mümkün kılıyor. Bir çocuğu döve döve öldürdükten sonra, “ama ben darbeyi önledim” diye ifade verebilmek, omzunda ancak devletin ‘sıcak’ elini hissedenlerin yapabileceği bir şey. “Aslansın, kahramansın, destan yazdın” diye tezahürat yapanların verdiği ‘cesaretin’ iz düşümü bu.

• • •

Durum halihazırda kötüyken, polisin omzundaki elini, yasalarla koruma kalkanı seviyesine yükseltmek isteyen AKP, karşısında birlik olan 3 muhalefet partisinin vekillerinin kaburgalarını kırmak pahasına 7/24 nöbette. Meclis’ten çıkardıkları İç Güvenlik Paketi’nin maddeleri Erdoğan’ın onayıyla bir bir yasalaşıyor. Polis artık yargı kararı olmadan donumuza kadar arayabilecek. Anayasal hak olan gösteri yürüyüşüne katılanların üzerine boca edilen gazdan korunmak için ağzını, yüzünü kapatan, fiili suça bakılmaksızın 4 yıla kadar hapisle cezalandırılacak.

• • •

Polis, yargı kararı olmadan yurttaşı 48 saat gözaltına alabilecek. Karakoldaki kameraların önünde, polisten dayak yiyenin polise mukavemetten ceza aldığı ülkemizde, o 48 saat boyunca kim bilir kaç kamera bozulacak, uzaklaştırma yetkisi kim bilir kaç MOBESE’nin fişini çektirecek! Halka hakaret etmekten çekinmeyen, yürüyüş hakkını gasp eden valiler artık yargı yetkisi kullanarak polise talimat verebilecek. Kaybettikleri güvenlerinin yerini doldurdukları o büyük korkuyla, toplumsal muhalefeti boğmak için, ülkeyi onlarca yıl geriye saymakta bir sakınca görmeyen iktidarın, bu polis devleti yasalarıyla yapmak istediği şey, ülkeyi hepimiz için baştan aşağıya hapishaneye çevirmek!

• • •

Öğrencisinden gazetecisine, siyasetçisinden dernek/sendika üyesine, işçisinden memuruna, mankeninden oyuncusuna, akademisyeninden tencere döven apartman sakinine kadar herkesin elinde bir “Erdoğan’a hakaret celbi”! Mevcut yasada yeri olmamasına rağmen yapılan tutuklamaların sayısı her geçen gün artıyor. Makama, pozisyona ve iddia edilen ileri demokrasiye göre en sert eleştiriye açık olması gerekenler; vaziyetin, “kutsalıma dokunma” seviyesinde cereyan etmesinden hoşnut görünüyor. Ancak yaşananlar ziyadesiyle kaygı verici.

• • •

İç Güvenlik Yasası’yla gerçekleştirilmek istenen; halkın, söz söyleme, itiraz hakkını kullanmak için bir araya gelmesini engellemek. Hapishaneler “hakaret etti, taş attı, puşi taktı, yazı yazdı, tweet attı, bildiri okudu” diye suçlanan insanlarla dolduruluyor. Dışarıda sadece birbirinin ekmeğine yağ sürüp bal dökenler kalsın, ülke gemisini yürüten kaptanlar diyarı olsun isteniyor. İtiraz olmasa demokrasi ne de tatlı, muhalefet olmasa meclis ne de güzel, sokak olmasa özgürlük ne de şahane, değil mi!?

Hepimiz, iktidar vekillerinin oyu ve Erdoğan’ın onayıyla, son kullanma tarihi olmayan bir OHAL ülkesinin yurttaşlarıyız artık. İç Güvenlik Yasası’yla inşa edilen bu üç tarafı denizle çevrili hapishane, AKP’nin Türkiye’ye layık gördüğü 21.yüzyıl hizmetidir; ve yasanın hararetli savunucuları bilmeli ki, bu hizmet bedeli hepimize yazıldı. Bir gün çocuklarına anlatırlar.