Ortaklaşa kotarılmış sanatsal etkinliklerin anılarında, yazgımın kesiştiği bir üçlünün sonuncusunu, o güzelim insanlardan Sennur Sezer’i geçen gün yitirdik, yeniden karalar bağladığım..

12 Eylül sonrası başlatığımız o benzersiz ve çok zor koşullar altında “düşmana inat” Bizim Tiyatro’da belirli aralıklarla yıllarca sürdürdüğümüz kültür-sanat etkinliklerine katılımcılardan, bakıyorum da şimdi, kimler yitmiş gitmiş bu dünyadan: Erol Pekşen, Şahap Balcıoğlu, Oben Güney, Kemal Özer, Afif Yesari, Beklan Algan, Tahir Özçelik, Asım Bezirci, Salim Rıza Kırkpınar, Haluk Şevket, Mahmut Dikerdem, Melisa Gürpınar, Yaşar Kemal, İlhan Selçuk, Şükran Kurdakul...

Sanırım 1983’tü; “Sennur Sezer-Melisa Gürpınar Şiirinde İnsan” adlı şiir gösterisinde Kurdakul yazınsal danışman, ben hem yönetmen hem de Nazan’la(Diper) destek veren oyunculardık sahnede Sennur ve Melisa ile birlikte... Daha önce- hele o sıralar- pek bu tür işler yapılamazdı; şairler, kendileri sahneye çıksınlar hem de oynayarak şiirlerini paylaşsınlar izleyicilerle. Kışkırtıcıydı... Bir kaç kez sergilenecek de olsa işi sıkı tutardık. Her ne kadar Melisa, Konservatuvar Tiyatro Bölümü’nü bitirmiş ve ardından tiyatro eğitimini Londra’da sürdürmüş olsa da sahnelerden kopalı yıllar olmuştu. Kendini tümüyle şiire vermişti. Sonuçta, “şairdirler; işte bu kadar oynarlar, heyecanla kendi şiirlerini bile unutabilirler, kusurlarına bakmayın” gibi yaklaşımlara sığınarak özürlü kılınmamak için ciddi çalışırdık. Melisa yakında oturuyordu ama canım Sennur yaa, kardı kıştı-yağmurdu çamurdu-uzaktı muzaktı-iş çıkışı yorgunluğuydu falan dinlemez, tam zamanında gelirdi provalara. Ancak bir ara sayrılandı Sennur. Nedeni buzhane gibi bir ortamda oluşumuzdu, Paramız yoktu. Tiyatroda her istediğimiz zaman yakamıyorduk kaloriferleri. Sahnede konuşurken dondurucu soğukta soluklarımız buhar olurdu. Bu da dert değildi, eğlence konusu yapardık. Biraz ısınmak için arada müdüriyete koşardık yarışırcasına, elektirikli küçük ısıtıcı bir tek orada vardı... Melisa’yı 2014’te yitirdik... 2014’te kendisinin hazırlayıp sunduğu Hayat TV’de Maksat Muhabbet programında konuğuydum Sennur Sezer’in. O, son görüşmemiz oldu...

Bu üçlüde en önce(2004 yılında) yitirdiğimiz Şükran Kurdakul, Şairler ve Yazarlar Sözlüğü’nde(1985) şöyle diyor: “(...)Sezer, toplumcu gerçekçi şiir çizgisinde yeri olacak bir düzeye ulaştı. Kadın kişiliğine, analık duyarlığına bağlı temaları işlerken iç ve dış özellikleriyle kendine özgü bir şiir kurmayı başardı.”

1983’te basılan (1964-1977 yıllarındaki şiirleri kapsayan) “Kimlik Kartı” adlı kitabından alıntılarla katılmıştı şiir gösterisine Sennur Sezer. O kitabın arka kapağında şu satırlar var:

Adı bilinen bilinmeyen her ülkede / İnsan bir gariptir bayım /Siz pek bilemezsiniz sanırım / İnsan hep aynıdır / Önce küser mavisiz ve ekmeksiz / Sonra kızar işsizliğe ve ölülere/ Yaşamaya mecbur değildir elbet /Ama yaşamaya mecbur olmasa bile /Yaşatmalıdır çocuklarını / İnsan düşünmeye başlar bayım /İnsan konuşmaya başlar/ Ve alışır direnmeye...