Komisyon’un, “1+1+1” formülüne dayanan geleneksel üçlü yapısının devlet, işveren ve işçi kanatlarının 5’er temsilcisi olmak üzere toplam 15 üyeden oluştuğunu, ben de biliyordum... Ama görüntü farklıydı.

Ücret asgari,  hukuksuzluk azami

PROF. DR. MESUT GÜLMEZ

2021’in 16 Aralık Perşembe günü, ben de televizyon karşısındaydım.

Açıklanacak tutardan çok, yapılacak açıklamaları merak ediyordum. En çok da, Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun işçi kanadının tek başına temsilcisi sorumluluğunu yıllardır üstlenen Türk-İş’in tutumunu... Bir de, bununla bağlantılı olarak, kararın oybirliği ile mi, yoksa son yıllarda olduğu gibi oyçokluğuyla mı alınacağını...

Komisyon’un, “1+1+1” formülüne dayanan geleneksel üçlü yapısının devlet, işveren ve işçi kanatlarının 5’er temsilcisi olmak üzere toplam 15 üyeden oluştuğunu, ben de biliyordum... Ama görüntü farklıydı.

KURALLAR

Önce, 2018 sonrasında yapılan uyarlama değişikliklerinden sonra da, İş Kanunu, 1 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ve diğer yasal düzenlemelerde yapılan değişiklikler sonrasında geçerli olmayı sürdüren yürürlükteki kuralları anımsatayım:

  • Komisyon’un, devlet kanadından belirlenmiş 5 üyesinden 2’si, Bakanlığın “Çalışma Genel Müdürü veya yardımcısı” ile “İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürü veya yardımcısı”dır.
  • İşveren ve işçi kuruluşları, 5’er temsilcisinin her biri için 1’er “yedek temsilci” belirler. Bu zorunluluk, devlet kanadı temsilcileri için öngörülmüş değildir. Bu hukuksal boşluğun doldurulması konusunda ileri sürülecek görüşler ise, tartışmaya açıktır.
  • Komisyon, “Bakanlığın tespit edeceği üyelerden birinin başkanlığında” toplanır.
  • Toplantı yetersayısı “10”dur.
  • Komisyon görüşmeleri ve çalışmaları gizlidir. Her toplantıda alınan kararlar, karar defterine yazılır ve imzalanır.
  • Komisyon, “üye oylarının çoğunluğu ile karar verir.” Yani, “oybirliği” zorunlu değildir.
  • Kararları, kamuoyuna Komisyon Başkanı duyurur.
  • “Komisyon kararları kesindir. Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girer.”

Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı Hakkındaki 1 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin “Kurulların oluşumu” başlıklı 522. maddesinin (f) bendi, oluşumlarını yeniden düzenlediği kurullardan biri olan AÜT Komisyonu’nun “hukuk düzenindeki yerini” değiştirdi (Aziz Çelik, “En Büyük Ücret Pazarlığı Başlıyor, BirGün, 26 Kasım 2018).

AÜT Komisyonu, biçimsel olarak, Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı kapsamına alınan kurullardan birine dönüştürülmüş olsa da, tarihsel yapısında, çalışma yönteminde, karar erkinde ve kararlarının niteliğinde hiçbir değişiklik yapılmadı. Daha açık belirteyim: Komisyon’un üçlü yapısı, Başkanı ve belirlenmesi, ÇSG Bakanlığı’nın temsilcileri, toplantı ve karar yetersayıları, Komisyon kararının bağlayıcılığı konularındaki kuralların bazıları, İş Kanunu’nun 39. maddesinden çıkarılıp 1 sayılı CB Kararnamesi’ne konulmuş olsa da, hiçbiri değiştirilmedi ve kaldırılmadı.

Altını çizmek istediğim nokta şudur: Asgari Ücret Tespit Komisyonu, özünde 2018 öncesindeki bağımsız yapısını, özgür iradesiyle kesin ve son kararı alma yetkisini aynen sürdürmektedir. Komisyon’un oluşumu, toplantı ve karar yetersayılarıyla ilgili kurallarının İş Kanunu’ndan 1 sayılı CB Kararnamesi’ne aktarılmış olması, biçimsel bir uyarlamadır, özde hiçbir değişiklik getirmemiştir. Bu konuda, başka hiçbir düzenleme yoktur.

CUMHURBAŞKANI’NIN AÇIKLAMASI

Komisyon kararına ilişkin “tarihsel” açıklama başlayınca, ilk şaşkınlığı, masada Komisyon’un yasal üyeleri arasında bulunmayan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı ile Cumhurbaşkanı’nı görünce yaşadım. Çünkü 1 sayılı Kararnameye göre, Komisyon’un devlet tarafındaki 5 üyesinden 2’si Bakanlıktandı. Onlar da, “Çalışma Genel Müdürü veya yardımcısı” ile “İşçi Sağlığı Genel Müdürü veya yardımcısı” idi. “Yedek temsilcilik” de öngörülmüş değildi. Kısacası, ÇSG Bakanı, Komisyon üyesi değildi.

Cumhurbaşkanı’nı ise, “tarihi zam”lı (!?) asgari ücret tutarını açıklarken ilk kez görüyordum!

Şaşkınlığım, bununla sınırlı değildi. Çünkü açıklamaları sırasında kullandığı (okuduğu) birkaç cümle, yukarıda aktardığım kurallarla bağdaşmıyordu. Cumhurbaşkanlığı web sitesinde 16 Aralık 2021 günlü ve “2022 yılında asgari ücretin en alt rakamı 4 bin 250 lira olarak uygulanacaktır” başlıklı haberden aktardığım ve içlerinden özellikle ikisinin altını çizdiğim, kendi sesinden de duyduğum cümleler aynen şöyledir:

“Erdoğan, komisyonun, asgari ücretin 4 bin liranın üzerinde olması gerektiği yönünde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına görüş bildirdiğini aktardı.

Gerek işçi kesimini gerek işveren kesimini temsilen tarafların çok farklı bir anlayış içerisinde, özveriyle bu süreci işlettiğini vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, bunun bugüne kadar alışılmış bir yaklaşım metodu olmadığına, bunların ilk defa olduğuna dikkati çekti.

(...)

Bakanlığımız tarafından şahsıma aktarılan bu görüş çerçevesinde biz de asgari ücreti belirledik” (...) (https://www.tccb.gov.tr/haberler/410/133888/-2022-yilinda-asgari-ucretin-en-alt-rakami-4-bin-250-lira-olarak-uygulanacaktir-).

Böylece, 1 Aralık ile 16 Aralık arasında yapılan toplantıların dördüncüsünde, “yüzde 50 seviyesinde gerçekleş(en)” bir artışın “son elli yılın en yüksek rakamını ifade et(tiğinin)” ileri sürüldüğü açıklama, özetle şu gerçekleri ortaya koymaktadır:

  • Komisyon, asgari ücretin son ve kesin tutarını saptamamıştır. ÇSG Bakanlığı’na, yalnızca bir görüş bildirmiştir. Bu görüş de, tutarın “4 bin liranın üzerinde olması gerektiği yönünde”dir. Bu ise, aslında bir “dilek”, bir “beklenti” ya da örtük bir “rica” niteliğindedir.
  • Cumhurbaşkanı, işveren ve işçi temsilcilerinin Bakanlığa ve Bakanlığın da kendisinin “şahsına” aktardığı bu görüş çerçevesinde, “asgari ücreti belirle(miştir).”
  • Böylece sonuç olarak, asgari ücretin son ve kesin tutarını, Cumhurbaşkanı belirlemiştir; çünkü konuşmasında, açıkça “biz de asgari ücreti belirledik” demiştir.

Bu, asgari ücret tarihinde bir başka örneğini bilmediğim bir durumdur!

YANIT BEKLEYEN SORULARIM

Bu saptamalardan sonra, AÜT Komisyonu’nun devlet ile işveren ve işçi kanatlarının yasal temsilci ve üyelerine, ama özellikle işçi kanadına ve Türk-İş’li temsilcilere, yanıtlarını bekleyerek şu soruları yöneltiyorum:

  • Komisyon’un işveren ve işçi taraflarının, Cumhurbaşkanı’nın anlatımıyla, “çok farklı bir anlayış içerisinde” sergiledikleri, asgari ücret tarihinde benzeri görülmeyen işbirliği ve dayanışma, nasıl ve neden sağlanmıştır?
  • Yine, bu tarihsel artışın gerçekleşmesinde, alt sınırı belirlenen asgari ücretin üst sınırını belirleme yetkisi neden Cumhurbaşkanı’na bırakılmıştır? Böylece, “bugüne kadar alışılmış bir yaklaşım metodu olma(yan)” bir uygulamaya neden başvurulmuştur?
  • Cumhurbaşkanı, Komisyon’un saptadığı asgari ücret tutarını “açıklamadığını” söylediğine ve açık bir dille, “biz de belirledik” dediğine göre, bunun yürürlükteki kurallar çerçevesinde dayanağı var mıdır, varsa nedir?
  • 2018 sonrasında, asgari ücret saptama rejimi değişti mi? Değiştiyse, neden bu tarihten itibaren uygulanmadı? Komisyon, neden asgari ücretin alt sınırını belirlemekle yetinip, son ve kesin tutarının saptanması için Cumhurbaşkanı’na görüş bildirdi?
  • Komisyon, bu görüşü oybirliğiyle mi, oyçokluğuyla mı aldı? Karar defterine yazdı mı?
  • Karar defterine “görüş” olarak yazıldığı anlaşılan asgari ücret tutarı ne kadardır?
  • Bu alışılmadık yaklaşım ve yöntemin anlamı, “yetki devri” değil midir? Komisyon’un buna yetkisi var mıdır? Olduğu düşünülüyorsa, hukuksal dayanağı nedir?
  • Resmi Gazete’de yayınlanan kararda, neden Komisyon üyelerinin adları ve görevleri yazılmamıştır? Ve neden, “yasak savıcı” bir gerekçeyle yetinilmiştir? Bu gerekçeyi Komisyon mu, yoksa Komisyon’un devlet kanadı mı kaleme almıştır?

GÖRÜŞLERİM

Sayısını daha da artırabileceğim bu soruların yanıtlarını beklediğimi yinelerken, gerek asgari ücretle ilgili özetle aktardığım kuralların, gerekse yönelttiğim soruların, görüşlerimi içerdiğini düşünmekle birlikte, anlamını belirteyim:

ÇSG Bakanı, Komisyon üyesi değildir, bu nedenle Başkanı da olamaz. Kendisini, Bakanlığın görevleri belirtilen iki temsilcisinden birinin yerine “üye” olarak atamış olması da düşünülemez elbette. Tek olasılık, iki Bakanlık temsilcisinden biri için “yedek temsilci” olarak belirlenmiş olmasıdır. Bu da, aslında hiç mi hiç düşünülemeyecek bir olasılıktır. Düşünülmüş ve uygulanmışsa da, kanımca hukuk dışıdır ve tartışmaya açıktır. Kuşkusuz, ÇSG Bakanı’nın, Komisyon çalışmalarının başlamasında “açılış” ve sona ermesinde de basın toplantısı yoluyla “kapanış” konuşmaları yapmasına, tutarı konusunda açıklamalarda bulunmasına bir engel yoktur.

Komisyon Başkanı’nı, Bakanlık belirler. Başkan, Komisyon’un üç kanadının üyeleri arasından belirlenir. Üç kanattan herhangi bir üyenin, Başkan olarak belirlenmesi olanaklıdır. Başkanın, Bakanlık temsilcilerinden biri olması zorunlu değildir. Kanımca, Başkanlık görevinin, üç kanat arasında “dönüşümlü” olmasına da bir engel yoktur. Ve Başkanı belirleme yetkisinin Komisyon’a değil Bakanlığa tanınmış olması doğru değildir. Bunun nedeninin, oyların eşitliği olasılığına karşı bir önlem olduğu, Bakanlık temsilcilerinin sayısını 3’e çıkarma anlamı taşıdığı açıktır.

Komisyon kararının “kesin” olmasının anlamı şudur: Oybirliği ya da en az oyçokluğu ile alınan karar imzalandığında, başka hiçbir yasal, yönetsel ya da yargısal makamın yahut kişinin onayına bağlı olmaksızın kesinleşir. Yürürlüğe girmesi, Resmi Gazete’de yayınlanmasıyla gerçekleşir. Yayınlanmasıyla da, herhangi bir onay koşulundan bağımsız olarak ve kendiliğinden hukuksal bağlayıcılık kazanır. Kararın bu niteliği, üyelerin ad ve imzaları, Komisyon’un kaleme aldığı gerekçe ve varsa, muhalefet şerhleri ile birlikte yayınlanmasını zorunlu kılar. Çünkü Asgari Ücret Tespit Komisyonu kararı, sıradan bir “ilân” (duyuru) değildir! Yürürlükteki kurallar, Komisyon’u “yasa gücünde”, “kanun hükmünde” karar alma yetkisiyle donatmıştır. Bu nedenle yayınlanan kararın altında, yalnızca yasal 15 üyesinin adı ve imzası bulunur, bulunmalıdır.

Karar, doyurucu ve ayrıntılı gerekçelerle temellendirilmiş olmalıdır. Ne yazık ki Komisyon’un 16/12/2021” tarihli ve “2021/1” sayılı kararındaki beş cümleden yalnızca biri, gerçek anlamda “gerekçe” niteliği taşımaktadır. O da, çok yetersiz ve “yasak savıcı”dır!

16 Aralık 2021’de açıklanan asgari ücret kararının tarihselliğinin vurguladığım bir boyutu da, belirttiğim hukuksuzluklardır. Kamuoyundaki tartışmalarda, saptanan tutarın ele alınıp satın alma gücünün günden güne eridiğinin vurgulanması, kuşkusuz haklıdır, öncelikli bir sorundur. Ama tanık olduklarımızın yanında “sözü bile edilemeyecek” denli önemsiz sayılabileceği düşünülecek hukuksuzlukların da görmezden gelinip sineye çekilmemesi gerekir.