Küresel salgın çalışma hayatını da olanca hızıyla vurmaya devam ediyor. Her gün yeni işyerlerinin kapandığı haberleri almaya devam ediyoruz. İşsizlik çığ gibi büyüyor ve daha da korkutucu boyutlara ulaşacağını tahmin etmek hiç de güç değil.

Geçen hafta başladığı bildirilen kısa çalışma ödeneği başvuruları konusunda ise başvuru yapan şirket sayısının şimdiden 200 bini aştığı bilgisi veriliyor. Bunların çalıştırdığı işçi sayısı 1 milyon kişiyi geçti. Bakanlıkça önce 60 gün içinde yanıtlanacağı belirtilen kısa çalışma ödeneği başvurularının esnetilen yasal prosedürle birlikte daha kısa sürede sonuçlandırılacağı bildirilmesine karşın, başvuruda bulunan pek çok kuruluş yanıt alamamaktan şikâyetçi.

Aslında bu da sürpriz bir sonuç değil. Bakanlığın kendisine gönderilen evrak üzerinden başvuruda bulunan şirketlerin gerçekten kısa çalışma ödeneğine müstahak olup olmadığını tespit etmesi ve karar vermesi, gerek başvuruda bulunan şirket sayısının fazla oluşu gerekse kadro yetersizliği gibi nedenlerle kolay değil.

Konunun bir diğer yanı da elbette ki İşsizlik Sigortası Fonu’nun finansal durumudur. Daha bu günlere gelinmeden sürekli hükümetin göz diktiği ve iştahını kabartan bu fonda 132 milyar TL civarında kaynak olduğu belirtiliyor. Ancak asıl amacı işsiz kalan işçiye ödeme yapmak olan bu fonun işini kaybedenlere karşı ne kadar cimri olduğunu da biliyoruz. Fonun işveren teşvikleri, hazine kâğıtları ve çeşitli projelere kaynak olduğu, özetle yağmalandığı gerçeği önümüzde duruyor.

Şimdi merak konusu olan konulardan biri de kısa çalışma ödeneğine kaynak oluşturan ve çarçur edilen İşsizlik Sigortası Fonu’nun şimdiden sayıları milyonları bulan bunca çalışana yeterli olup olmayacağıdır.

Belki de çalışma hayatı gündemine geçen hafta düşen şu “işçi çıkartma, ücretsiz izine gönder” teranesi bu yüzden ortaya atıldı. Çünkü işverenler ücretsiz izne sevk ettikleri işçi için kısa çalışma ödeneğine başvuramayacaklar. Devlet onlara cep harçlığı verecek (günde 39 TL).

Bir kere ücretsiz izin işçi için felakettir. Çünkü adı üzerinde ücretsizdir. Yani iş ilişkisinin temelini oluşturan iş ve ücret bu izin türünde ortadan kalkar. İş yoktur, karşılığında ücret de yoktur. Oysa işçinin emeğinin karşılığı olan ücret o ve ailesi için yaşamsal bir öneme sahiptir.

Kanun koyucu dahi ücretsiz izni son derece kısıtlı tutarak işçiyi bu kötü olgudan korumaya çalışmıştır. Gerçekten de İş Yasası’na baktığımızda sadece iki ücretsiz izin maddesi görürüz:

Bunlar doğum yapan kadın işçiye talebi halinde verilmesi zorunlu olan (6 aya kadar) doğum sonrası izin ve yıllık ücretli iznini uzak bir yerde geçirecek olan işçiye yine talebi halinde verilmesi gereken (4 güne kadar) yol iznidir. Bunların dışında yasada öngörülen bir ücretsiz izin tanımı yoktur.

Yüksek yargı da işçinin işveren tarafından kendi onayı olmadan ücretsiz izne sevk edilmesini işveren feshi, yani işten çıkarma olarak değerlendirmektedir. Bir başka deyişle işçi bu nedenle işten ayrıldığında tazminatlarına da (ihbar, kıdem) hak kazanır.

Yargıtay 9. H.D. konuya ilişkin vermiş olduğu kararda, “Dairemizce, işverenin tek taraflı olarak ücretsiz izin uygulamasına gitmesi halinde, bunu kabul etmeyen işçi yönünden işverenin feshi olarak değerlendirilmektedir. ” (2014/22908 E. , 2015/34195 K. sayılı ve 02.12.2015 tarihli kararı) ifadelerini kullanmıştır.

Hal böyle iken şimdi hükümet, krizi bahane ederek böylesi hassas bir konuda yine adeta yangından mal kaçırmak derdindedir. Emek örgütleri bir birlik içinde konfederasyon farkı olmaksızın bu tasarıya karşı çıktılar. Ancak yeterli değil; gerek sendikalar, gerekse muhalefet geçici dahi olsa İş Kanunu’nda böyle bir maddenin yer almaması için olanca güçleriyle mücadele etmeliler.

O halde yazımızı başlıktaki gibi ücretsiz iznin işçi için felaket ve kabul edilemez olduğunu yineleyerek tamamlayalım.