Ne yazsam ne yazmasam… İki yıldır yazıyorum BirGün’de günümü sektirmeksizin; bugün de bir şey yazmasam!? Hadi olmaz deyip, “uçtu uçtu kuş uçtu” diye mi başlasam?.. O kuş THY ise, başlamasam?..

19 mayıs, Ankara Esenboğa’dayız; bir ay önce alınmış parası ödenmiş biletlerimizle Batum(Hopa)’ya uçacağız ve bizi oradan alacaklar ve 20’sinde Artvin Belediyesinin düzenlediği festivalin kapanışını yapacağız Savaştan Barıştan oyunumuzla… Ama havaalanında görevli, böyle bir uçağın olmadığını söylemez mi birden?! “Nasıl yani? İşte biletlerimiz bunlar!” “İptal edilmiş…” “Haberimiz yok!” Şöyle dikkatlice bakılıyor bizim göremediğimiz bilgisayara ve “Sizi, haber vermek için aramışlar ama bulamamışlar,” deniyor… “Telefonlar açık bayan, ne bir mesaj var ne de bir arayan…”  “Onu ben bilemem”li yoğun bir söyleşi başlıyor, bizden yana biraz bağırmalı çağırmalı; ama ne işe yarar… Dünyamız tam kararırken, biz Tanrının iyi kulları şans bizden yana: 14.00 Trabzon uçağı var ki ona yerleştiriliyoruz… Ve bizi bir saatlik uzaklıktaki Hopa’dan alacaklarına, 3,5 saatlik bir yoldan Trabzon’dan araçla gelip alıyor, getiriyor Belediye Artvin’e… Bu kentte daha önce de bulunmuştum tiyatroyla… Bir kez de TRT’deki bir dizi çekimi için 12 gün kalmıştım, doğasının inanılmazlığı denli insanı-insanlığı da güzel bölgede… Sanata; bana, Haluk’a (Çetin), Ersin’e(Uzun) gösterilen özen ve konukseverlik yanı sıra, yıllardır Artvin’e tüm emeğini akıtan başkan Dr. Emin Özgün ve onun gibi 68 kuşağından arkadaşlarıyla birlikte oyun sonrası, tartışmalarla geçen o olumlu yapıcı saatler ve tadı damağımızda o yiyecekler, unutulmazlar arasına giriyor anılarımızda; bize sürekli eşlik eden Ömer, Hüseyin, Murat da… Ayrıca (diğer kimi yerleri dışında tutarak) “CHP’li belediyelere böyle bir ‘özel kalem’ dilemek”ten başkaca bir şey yapamazsınız, Hilal hanımı tanıdıktan sonra; genç, bilgili, duyarlı, ne yapacağını, neyin ne olduğunu bilen, Hilal İnce… Söyleşiyoruz onunla şu kalkmayan uçak konusunu-sorununu… Havaalanında görevli bayanla tartışmamız anlamsızdı gerçekten; uçağı kaldıran da kaldırmayan da seferden alan da o değil. Yargı yukarıdan… Ve şimdi de THY çalışanları eylemine yargılama yukarıdan yine… Bir günlük bir karşı duruş ki aman ne duruş, alt üst oldu ortalık. Yaşamsal önemli konularda “millet menfaatine” yasaklar gelivermez mi hemen, geliveriyor… Yok valla, uçak kalkmasa da olur bu kez; ben şimdi o çalışanlar için yürürüm Esenboğa’dan Artvin’e; ve THY’den-devletten de isterim uçağımı: “İlle de uçağım da kalkmayan uçağım” diye... Eh, THY yönetimi olarak diyorsanız ki, “biz geçmişi geri getirmeyiz”, o zaman bir zahmet biraz tazminat rica edeceğim… Baksanıza THY para basıyormuş meğer, bir günlük zarar ziyan tablosu 4,5 milyon dolar falansa… Hani diyeceğim, ben hep tazminat istemiş ama havamı almış biriysem de, isteyenin bir yüzü kara, vermeyen THY; yani demek istediğim sayın bakan, şuna bir de bizim tazminatı eklesen diyorum ucundan kenarından; kimseye komaz, o rakkamların yanında para bile sayılmaz… Ben mi kimim? Bir vatandaş! Ne mi istiyorum? Hani kalakaldıktı ya Esenboğa’da, onun şeyi, yani… Ben kendi derdimle uğraşırken böyle; DİSK, havacılık işkolunda getirilen grev yasağı ve Hava-İş Sendikası üyelerinin işten atılmalarıyla ilgili ITUC’a (Uluslararası İşçi Sendikaları Konfederasyonu) ILO Konferansı’nda eylem çağrısı yapıyor: “Bildiğiniz üzere, sivil havacılık sektöründe tam bir grev yasağı getiren ve bir AKP milletvekili tarafından Meclis’e sunulan yasa teklifi, Meclis’te kabul edilerek onaylanması için Cumhurbaşkanı’na gönderildi. Bunun ardından yasa Resmi Gazete’de yayınlanacak ve uygulamaya konulacak. Bu arada Hava-İş üyeleri, grev haklarını korumak için, 29 Mayıs 2012 tarihinde (yasa teklifinin Meclis’te görüşüldüğü gün) bir günlük sevk eylemi gerçekleştirdi. Ancak THY yönetimi bu eylemi yasa dışı ilan ederek üç yüzden fazla işçiyi işten attı… Sivil havacılık sektöründeki grev yasağı yalnızca bu sektördeki işçiler ve sendikaların sorunu değildir, bu hükümet tarafından Türkiye işçi sınıfına ve tüm sendikalara verilen bir mesajdır: ‘Meclis'te çoğunluğum var. Ne istersem yapabilirim. ILO Sözleşmeleri, işçi ve insan hakları umurumda değil. Sessiz olun. Yoksa, bir sonraki siz olursunuz!’… Şüphe yok ki, bunu şimdi durdurmazsak, havadaki bu hukuk dışı, keyfi ve otokratik tutum, eninde sonunda yere inecek ve buradaki tüm sendikaları yerle bir edecektir. Öyle görünüyor ki bu durum, haklarımızı korumak için bir ‘ya şimdi ya hiç’ durumudur…                                                                                                                            

Bu konuda konuşuyor Ertuğrul Kürkçü Meclis'te: “Grev yapmayan işçi, işçi değil köledir…” AKP’li sıralardan sözlü sataşmalar gelince de: “Yeter, bırak tıraşı. Hem yasak getirip hem işçi hakkından bahsediyorsun. Utanmaz!”