Bu faiz düzeyiyle yatırımlar şak diye durur, kredilere ilgi olmaz, talep çok yavaşlar, muhtemelen yılın üçüncü çeyreğinde büyüme eksiye geçer. Döviz rezervlerinin hızla tükenmesi ise insanın aklına Dünya Bankası’nın ikiz kardeşi bir finansal kuruluşun adını getiriyor

Üçüncü gol geldi

Merkez Bankası’nın (MB) 15 gün içerisindeki ardı ardına faiz artırma kararıyla birlikte politika faizi yüzde 16.50’den yüzde 17.75’e yükseldi. Böylelikle daha seçim sürecinin ilk yarısı sürerken 3. gol gelmiş oldu. Golü yiyenin ismini telaffuz etmeye gerek yok, siz bilirsiniz… Golü atan, futbol terminolojisiyle “hat trick”e imza atan ise “faiz lobisi” haliyle…

Hatırlarsanız MB, faiz lobisinin sıklaşan ataklarını durdurmak için defansa çekildi. 7 Mayıs’ta rezerv opsiyon mekanizması kapsamında katsayıları düzenleyerek 2.2 milyar doları bankaların kullanımına sundu. Ardından döviz depo ihalesi tutarını 1.25 milyar dolardan 1.5 milyar dolara yükseltti. 9 Mayıs’ta döviz depo ihaleleri yoluyla oluşacak satım tutarını 5.3 milyar dolardan 7.1 milyar dolara çekti. 16 Mayıs’ta sağlıksız fiyat oluşumlarının izlendiğini, gerekli adımların atılacağını açıkladı.

İlk gol 23 Mayıs’ta
Topu taca atma, faule başvurma, adam adama markaj, sahada dışından dövize itibar edenlere tekme sallama hamleleri bu defansif önlemlerin hiçbiri sonuç vermedi ve 23 Mayıs’ta ilk gol geldi. MB 23 Mayıs’ta dolar kurunun 4.92 TL’ye dayanması karşısında Geç Likidite Penceresi (GLP) borç verme faiz oranını 300 baz puan artırarak yüzde 16.50’ye yükseltti.

Örtük faiz artışı
Faiz lobisi tek golle yetinmeyip ataklarını sıklaştırdı. MB, 24 Mayıs’ta uzlaşmalı döviz satım ihaleleri miktarını bir kez daha artırarak, 25 Mayıs’ta ihracat reeskont kredilerinde kur sabitlemesine giderek kalesini savunmaya çalıştı. Ancak 1 Haziran’da ikinci golü kalesinde gördü. Her ne kadar pozisyonu faiz artışında “sadeleştirme” etiketiyle savuşturmaya çalışsa da, politika faizi adı verilen bir hafta vadeli repo ihale oranını yüzde 16.50’ye yükseltmesi; faiz koridorunun üst bandının bunun 150 baz puan, GLP’nin de 300 baz puan daha yukarısında bulunması, aslında “örtük” faiz artışıydı.

Tahvil faizleri yeni artışın habercisiydi
Çok geçmeden 7 Haziran’daki tüm beklentilerin de ötesinde bütün faiz türlerindeki 125 baz puan artış, ne yazık ki yeni bir gol demek. Zaten gösterge faiz kabul edilen, iki yıl vadeli tahvillerin faiz oranının yüzde 18’in üzerine sıçraması (bu yazı kaleme alınırken yüzde 18,37’ydi ) yeni bir faiz artışının habercisiydi.

Spekülatörlerin yüzü gülüyor
Faiz artışıyla döviz kurlarında şimdilik bir geri çekilme gözleniyorsa da, 24 Haziran seçimlerine yaklaşırken hem döviz spekülatörlerinin hem de faiz avcılarının yüzünü güldüren bir noktada bulunuyoruz.

Geçtiğimiz yıl kapasitesinin ötesinde bir hızla arabayı zorlayarak yüzde 7.4 büyüme ile böbürleneyim derken motora su kaynattıran, balataları yakan şoför, şimdi de sürekli faiz artışlarıyla frene basmaktan başka çare bulamıyor. Bu faiz düzeyiyle yatırımlar şak diye durur, kredilere ilgi olmaz, talep çok yavaşlar, muhtemelen yılın üçüncü çeyreğinde büyüme eksiye geçer. Yani araba takla atar.

Faiz kararıyla aynı saatlerde açıklanan bir veri de brüt döviz rezervlerinin 25 Mayıs ile biten haftada 83,8 milyar dolardan 82.2 milyar dolara gerileyerek 1.6 milyar dolar daha kan kaybetmesiydi. Rezervlerdeki bu cephaneliğin hızla tükenmesi, ister istemez insanın aklına üç harfli, Washington 19. Cadde’de bulunan, Dünya Bankası’nın ikiz kardeşi bir finansal kuruluşun adını getiriyor.

Bizden ipucu bu kadar…