Önce Başbakan “Musul Operasyonu’nda koalisyon güçleri içerisinde hava kuvvetlerimiz de yer almıştır” dedi, sonra Savunma Bakanı hava kuvvetlerimizin yer alabilmesi konusunda mutabakat sağlandığını söyleyerek hafif bir düzeltme yaptı.

Henüz katılmadık yani! İhtiyaç duyulur da çağırılırsak, havadan ve ucundan acık katılacağız!

Ankara’da üst perdeden “Sahada da olacağız masada da” şeklinde Bağdat’a posta koyan nutuklar atılırken, bir yandan da Bağdat’a gidip Bağdat’tan heyetler kabul edilerek uzlaşma aranıyor. İyi ki de aranıyor!

Türkiye’nin Musul Operasyonu’na katılma konusunda bunca çabası, biraz da IŞİD’in Musul’dan çıkarılmasından sonra doğacak boşluğu kimin dolduracağı ile ilgili.

Dün iktidarın sesi gazetelerin çoğu, Erdoğan’ın iç tüketime dönük söylemini içeriye gaz verecek şekilde “Jetlerimiz de katıldı”, “Hem operasyondayız, hem masada” gibi başlıklarla verirken, Yeni Şafak “Musul’da Derin Şüphe” manşetini atmıştı; “Büyük şovla başlayan Musul Operasyonu’nda dün askeri hareketlilik yaşanmadı” diyerek.

Musul’da askeri operasyonların seyrini belirleyen, IŞİD’in şiddetli bir şehir savaşına hazırlanıyor olmasından çok, işin siyaseten son derece karmaşık ve risklerle dolu oluşu.

ABD öncülüğündeki müthiş hava gücü ve 12 Amerikalı generalle 5000 ABD askerinin aktif desteği olmasa, karadan Musul’a yönelen ve birbirine karşı derin kuşku ve düşmanlık besleyen güçleri bir arada tutmak mümkün değil. IŞİD’in gücünün asıl kaynağı da karşısındakilerin birbirine diş bileyen parçalı hali.

Yüzde 85’i Şii olan Irak ordusu, Şii milislerden oluşan Haşdi Şabi, Kürt peşmergeler, eski Musul valisi Nuceyfi’ye bağlı ve çoğunluğunu Türkiye’nin eğittiği Musul’un eski polislerinden oluşan Ninova Muhafızları… Guardian gazetesine konuşan peşmergelerden biri sahada karşılaştıkları ve Başika’yı da kuşattıklarını iddia eden Irak ordusu için en ağır sıfatları kullandıktan sonra, “Onlar mezhepçi bir fetihe hazırlanıyorlar. Bu bir özgürlük savaşı değil” diyordu.

Bu, IŞİD karşıtı grupların birbirlerine nasıl baktıklarını açıklıyor. Denkleme bir de Bağdat’ın şiddetle reddettiği Türkiye’nin girdiğini düşünün. ABD’nin sahada Türkiye’nin de olmasına mesafeli tavrı, güçlükle bir arada tutulabilen IŞİD karşıtı grupların, en küçük bir kıvılcımla birbirlerine düşme ihtimali.

Ortadoğu uzmanı gazeteci P. Cockburn, dün Independent’taki analizinde, IŞİD’in Musul’dan çıkarılmasının bu kez de onu oradan çıkaranlar arasında yeni bir savaşın başlangıcı olabileceğini yazıyordu.

Musul Operasyonu’nun ilk gününde 23 köyün IŞİD’den alındığı, beklenenden çok daha hızlı ilerlendiği söylenirken, ikinci güne ilişkin “Askeri hareketlilik yaşanmadı” diyen Yeni Şafak “derin şüphe”sinde haklı. Aslında, ilk gün asıl sakinleri Hıristiyanların tamamen boşalttığı Musul etrafındaki köyler, sivil kaybından çekinilmediği için rahatlıkla yapılabilen ağır bombardıman sayesinde kolayca alındı. Yoğun nüfusun olduğu ve sivillerin de canlı kalkan yapılabileceği Musul’da böyle bir bombardıman çok riskli.

Öte yandan, ikinci günün askeri hareketliliğinin IŞİD’den geldiğine dair bilgiler de var. Musul yakınlarındaki Adla kasabasından kaçıp Peşmerge kontrolündeki kampa sığınan Iraklının söylediğine bakılırsa; “Dün Irak ordusu geldi ve kasabayı aldı. Bugün de IŞİD geri geldi ve ordu kaçtı.”

Ordunun Musul’u IŞİD’e nasıl teslim ettiği hatıralarda hâlâ canlıyken oradaki yerel halkın IŞİD’e tavır alması da kolay değil. IŞİD bir yerde savaşmaya karar verirse bunu en iyi yapacağı yer Musul ve hemen herkes Musul savaşının uzun süreceği inancında. Musul’daki IŞİD savaşçısı sayısının 4 bin ile 15 bin arasında telaffuz edilmesi, içeriye dair bilgilerin net olmadığının da göstergesi. Musul’u terk edebilen insanlar oradaki içerideki IŞİD savaşçılarının çoğunun yerli olduğunu ve direneceklerini söylüyor.

Yine de, IŞİD Musul’dan çıkarılacaktır. Ama ya sonrasında Cockburn’ün öngördüğü gibi, onları oradan çıkaranlar birbirleriyle savaşmaya başlarsa? Umarım “ucundan acık”ın ötesine geçmeyiz!