Bir yanda Brunson’ın tahliyesi diğer yanda İnönü’ye sataşmalar ve İş Bankası hisseleri. Krizin boyutlarını ve risklerini gözden uzak tutmak için gündemi sürekli değiştiren bir iktidar ve ona ayak uyduran bir muhalefet. Meclisteki muhalefet halkın somut sorunlarının peşinde koşmak yerine 16 yıldır yaptığı gibi Erdoğan’a ve yandaşlara laf yetiştirmeye çalışıyor. Beyhude bir çaba bu, çünkü kör dövüşünü andıran bu ağız dalaşı muhalefet cephesine fazladan bir puan dahi kazandırmadığı gibi iktidar blokunun tabanını konsolide etmesine yardımcı oluyor.

Halbuki iktidarın yüzüne tokat gibi vurulacak o kadar çok şey var ki! Kriz bir var bir yok diyen AKP Genel Başkanı 2019-2021 dönemi yatırım programı hazırlıklarına dair genelgede kamuda tasarruf sinyali vererek krizi ‘çaktırmadan’ kabullendi. Fakat o tasarruf Saray’a bir türlü uğramıyor. Cumhurbaşkanlığı’nın 2019 bütçesi bu yıla oranla yüzde 233 oranında arttı. Üstelik Saray önümüzdeki 3 yıl içinde 2,5 milyarın üzerinde ‘yatırım harcaması’ yapabilecek. Saray’a akan musluklar sonuna kadar açılırken krizden etkilenen geniş kitleler kaderine terk edilecek. Bu tablo başlı başına “millete hizmetkâr olmaya geldik” diyenlerin halkı nasıl sömürdüğünün kanıtlarından biri.

Sayıştay denetiminde bürokraside ortaya çıkan har vurup harman savurmanın bedelini ödeyen bir tane AKP’li bakan, müsteşar, idareci yok. Üstelik halkın cebinden çalınan milyonları lüks arabalara, rezidans kiralarına harcayan o isimlerin çoğu yeni makamlarına kavuştu bile. BTK’ya lüks araç filosu alınırken kurumun başında olan “Avrupa fatihi” eski Bakan Betül Sayan’ın kardeşi şimdilerde ulaştırma bakanı yardımcısı örneğin. Sayıştay raporunda tespit edilen israf, yolsuzluk ve usulsüzlüklerden herhangi biri CHP iktidarında yaşanmış olsaydı yeri göğü inletecek olanlar Saray görevden almadığı müddetçe şaibeli isimlerin arkasında saf tutmaya devam ediyorlar. Bundan ala çürümüşlük olur mu?

Perakende sektöründe her gün birkaç firma konkordato açıklıyor. İktidarın övüne övüne bitiremediği inşaat sektörü ise elindeki gayrimenkulü nakite çeviremiyor. Sanayideki durgunluk ise herkesin malumu. Ekonomideki yavaşlama ve bu yavaşlamanın daha sert hissedileceği öngörüsü işten çıkarmaları tetikliyor. Kriz fırsatçılığı yapan kimi patronlar sudan sebeplerle çalışanlarına kapıyı gösteriyor. 2009 krizinde yüzde 13 civarında seyreden işsizliğin çok üstüne çıkması muhtemel bir tablodan söz ediyoruz.

İşini kaybedenler artıyor ama artık işsizlik fonu var diyenler var. Ancak hem enflasyonun hem de döviz kurunun hızlı tırmanışı işsizlik fonunu neredeyse işlevsiz hale getirdi. Nasıl mı? Ocak ayından eylüle fonun getirisi enflasyon oranının yüzde 20’si oranında. Üstüne üstlük yakınlarda öğrendiğimize göre fondan kamu bankalarına 11 milyar civarında para aktarıldı. Kısacası işsizlik fonu maaşını kaybeden hiçbir emekçi için bir güvence değil. Emeklileri sorarsanız bankalara borçlanmış emeklilerin durumu en az işsiz kalanlar kadar vahim. Türkiye Bankalar Birliği bankalara belirli bir miktara kadar borcu olan işletmelere vadelendirme kolaylığı sağladı ama emeklileri düşünen yok.

Borçlunun, işsizin, emeklinin geçimini umursamadıkları gibi sağlığını ve eğitimini de önemsemiyorlar. Hasta yatış garantisiyle yaptırılan hastanelerde hasta odaları doluyor belki ama ameliyatların birçoğu yapılamıyor. Kur nedeniyle getirilmeyen ilaç ve tıbbi cihazlar tedavileri olumsuz etkiliyor. Geçmişte en çok sağlık bakanlığının icraatıyla propaganda yapan iktidar sağlık alanında binadan başka konuşacak bir şey bulamıyor. Ki Etlik hastanesi inşaatında olduğu gibi o binaların yapımında nice emek sömürüsü var.

Yerli ve milli teknoloji geliştireceğiz, bilim insanları ülkeye dönsün diyen Erdoğan belli ki bu işlerin ödenekle değil imanla olacağını düşünüyor. Orta vadeli mali plana baktığınızda teknoloji ve sanayi bakanlığının bütçesi Diyanet’in gerisinde.

Sadece o mu 2 milyar ek bütçe alan Diyanet en kilit bakanlıkların bütçesini gölgede bıraktı. Hal böyleyken laiklik sözcüğünü ağzını almaktan çekinen muhalefet Diyanet’in devlet içinde devlet olmasına göz yumuyor. Diyanet’in bütçesi tartışılmadığı gibi Jandarma Genel Komutanlığı’nın bütçesinin neden 6 milyar lira arttırıldığı da konuşulmuyor.

Orta vadeli mali plan Saray rejiminin akciğer röntgeni. Sermayeyi kurtarmakla vazifeli Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın bütçedeki aslan payını kapması kriz derinleştikçe iktidarın kimlere daha çok taviz vereceğini şimdiden ifşa ediyor. Önümüzdeki günlerde çalışanlardan sermayeye kaynak artırımı rejimin ilk tercihi olacak. Hem de maaşlar enflasyon artışı karşısında erirken...

Türkiye’yi uçuracağı vaat edilen yeni rejimin memleketi mahkum ettiği sefaleti hamasetle örtmek kolay değil. Önemli olan bu rezalete mahkûm muyuz diye soranların kafasını çevirip bakacakları sahici bir seçenek yaratmak. O seçenek yaratıldığında sandığın önümüze gelmesi ve iktidarın değişmesi için 5 yıla gerek kalmayacak.