Mazhar Osman’dan Sabahattin Ali’ye, Düşünen Adam Heykeli’nden Fikret Mualla’ya, Nâzım Hikmet’ten, Ahmet Haşim’e... Melih Yıldız uçurumun kenarına gelmiş, geri dönmüş, orada kalmış kahramanları anımsatıyor.

Uçurum kıyısında
AKLIN UÇURUMUNDA, Melih Yıldız, Parma Kitap, 2022

Nilgün ÇELİK

Bu yıl Parma Kitap'tan iki güzel deneme kitabı çıktı. İlk kitap Elif Ata’nın Bence Sen de Hermes Gibisin’di. İkinci kitap Melih Yıldız’ın Aklın Uçurumunda. İkisinin de bilginin, çalışmanın, sabrın ürünü olduğunu söylemek isterim. Melih Yıldız, kitabında uçurumun kenarına gelmiş, geri dönmüş, orada kalmış kahramanları hatırlatıyor bize. Mazhar Osman’dan Sabahattin Ali’ye, Düşünen Adam Heykeli’nden Fikret Mualla’ya, Nâzım Hikmet’ten, Ahmet Haşim’e kadar daha birçok yazar, şair ve sanatçıdan bilgi aldığımız, içeriğini zengin ve merak uyandırıcı bulduğum eser ve yazar hakkında sorularımı merak edenler için sordum.

Melih Bey, kariyerinizi psikoloji üzerine tamamlarken bu kitabı yazmayı planlamış mıydınız?

Üniversitedeyken böyle bir planım olmadı ama Psikoloji Tarihi dersimiz ilgimi çekmişti. Ancak Türk bilim insanıyla ilgili pek bir şey hatırlamıyorum bu dersle ilgili. Kendi kendime “Neden bizim bilim insanlarımız burada yok?” diye sorular sorduğumu hatırlıyorum. Mesela Türkiye’de modern psikiyatrinin babası sayılan Mazhar Osman’ın Kreaplin’in öğrencisi olduğuna değinilebilirdi. Aklın Uçurumunda da bu hikâyeden bahsediyorum. Umarım psikoloji öğrencileri ya da psikiyatri bölümünü tercih edecek olan hekim adayı arkadaşlarımız bu hikâyeden etkilenirler. Bu kitabın ortaya çıkışında farkında olmadan bu dersimizden etkilenmiş olabilirim. Kitabın araştırma ve yazma süreci 4-5 yılda tamamlandı.

Aklın Uçurumunda eserin geneline uyum sağlamış bir kitap adı olmuş. Anlattığınız kahramanlar uçurumun kıyısında gezinmiş gerçek insanlar. Bu konuyu neden tarihimizde bilinen, tanınan insanlar üzerinden yazdınız?

Toplumda yer edinmiş bu değerli insanların hikâyelerinin ilgi göreceğini düşündüm. Hayatının belli bir döneminde ruhsal problemler yaşamış değerli sanatçıların hikâyelerini okuyanların, ruhsal anlamda profesyonel destek alan insanları artık damgalamayacaklarını düşündüm. İnsanlar profesyonel destek almaktan çekiniyorlar. Düşünün kardiyoloğa, dermatoloğa gidiyorlar ama ruhsal sorunları için destek almıyorlar. Ayrıca bulduğum anekdotlar, hikâyeler beni heyecanlandırdı. Ancak yolu psikoloji dünyasından geçmiş, kimsenin tanımadığı insanların da muhteşem hikâyeleri var. Bu insanların da hikâyelerini yazmak istiyorum çünkü her insan muhteşem bir hazine.

Melih Yıldız. (Fotoğraf: BirGün)Melih Yıldız. (Fotoğraf: BirGün)

Okuldan atılmaktan korkan Sabahattin Ali’nin sözde intihar girişiminde bulunduğunu kitabınızla öğrendim. “Sabahattin Ali intihar girişiminde istediğini yaptırmak için gördüğü, bildiği bir yöntemi uygulamak istemiştir. Annesinden bunu görmüştür” demek istiyorum. Yanılıyor muyum? İntihar genlerden geçer mi, bölüm başlığı ironi mi?

İntiharın genetik temelinin olduğu bilimsel gerçek. Ancak intihar girişiminde bulunanların kendilerini öldürmek istemediklerini, yardım çığlığında bulunduklarını biliyoruz. Sabahattin Ali'nin annesi de böyle. Kendini öldürmek için değil, çevresindekilerin ilgisini çekmek için intihar girişiminde bulunuyor. Ciddi ruhsal problemleri de var, tedavi de görüyor. Sabahattin Ali de annesini rol model alıyor. İntihar etmek için değil istekleri yerine getirilsin diye böyle bir girişimde bulunuyor.

Eserinizde Fikret Mualla’nın tüm tablolarını denize attığı bir sahneyi anlattınız. Kitabı hazırlarken sizi en şaşırtan ya da en çok üzen hangi yaşamdı?

Beni etkilemeyen hiçbir hikâyeye kitabımda yer vermedim. Yoksa bir kitap çıkacak kadar daha bilgi var. Ancak Osman Fahri ve Şûküfe Nihal’in hikâyesi beni çok etkiledi diyebilirim. Beni bu hikâyede şaşırtan durum ise bugün Osman Fahri’nin de Şûküfe Nihal’in de mezarı kayıp. İlginç geldi. Bir tesadüf olmadığını, kaderin oyunu olduğunu düşündüm. Osman Fahri ve Şûküfe Nihal’in hikâyeleri film de olur.

Ölüm anına kadar çalışmasını sürdüren Mazhar Osman’ın hayat hikâyesi, Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nin bahçesindeki Düşünen Adam Heykeli'nin modeli Süreyya Bıyıkoğlu’nun hikâyesi. Hayatımıza dokunmuş birçok insanın hüzün dolu hikâyelerini yazdınız. Hangi hayatı değiştirmek isterdiniz?

Hiçbir suçu günahı yokken, vicdanına hesap veremeyen ve bir ömür boyu vicdan azabı çeken Fikret Mualla’nın hayatını değiştirmek isterdim. Özlem duysa da polis korkusundan ülkesine dönemiyor. Ancak yıllar sonra mezarı taşınıyor, şimdi Karacaahmet Mezarlığı’nda yatıyor. Ne zaman ziyaret etsem bunları düşünürüm. Sizler de onun mezarını ziyaret edin. Fikret Mualla’nın mutlu bir hayat yaşamasını isterdim. Resimleri gibi rengarenk bir hayat. Fikret Mualla’nın hikâyesinin tamamını anlatmak istemiyorum, kitabı okuyanlar ne demek istediğimi anlayacaklardır.

Toplumumuzun ve edebi ortamın psikolojik durumu nasıl?

Toplumumuzun ruh sağlığılığı iyi değil. Görmek için uzman olmaya gerek yok. Her gün bir cinayet, bir kavga, geçim sıkıntısı içinde olan bir insanın haberine rastlıyoruz. Maddi ve manevi olarak stres altındayız. Güzel şeylerden bahsedemez olduk. Kimse birbirini sevmez oldu. Günden güne kendimizden, değerlerimizden uzaklaşıyoruz. Böyle bir ortamda sağlıklı toplumdan söz edemeyiz.

Sunay hoca ile kitabın sonunda sevdiğimiz Sunay Akın’ın hayat hikâyesinden bahsediyorsunuz. Dostluğunuzu biliyorum. Kitaba girmeyen bir anınız var mı?

Kitapta hikâyesine yer verdiğim isimlerden hayatta olan sadece Sunay hoca. Sunay Akın’a bir saygı duruşunda bulunmak istedim, o benim ağabeyim. Koşulsuz destekleyen birkaç kişiden biri. Bir gün onun emeklerine layık olabilirim. O zaman onun da mutlu olacağını biliyorum. Anılarımdan oluşan bir kitap yazarsam kitabın çoğunda onun adı geçecektir.

Yeni çalışmalarınız var mı?

Mazhar Osman gibi çalışmaya son nefesime kadar devam etmek istiyorum. Söyleyecek çok sözüm, heybemde de çok hikâyelerim var. İstanbul üzerine bir kitap yazmak istiyorum ve şu an bunun için bilginin peşinde koşuyorum.