Kuş türlerinin bir araya gelerek yeryüzünü felakete sürükleyen kapitalist ilişkilere, markete saldırmaları, market sahibi tarafından bir felaket olarak algılanabilir

Uçuşlarını da  kuşları da unutma!

Bilemezsiniz bu küçük topluluğa nasıl bağlıyım.” Yıl 1917; kaldığı hücrenin bahçesindeki kuşlardan söz ediyor Rosa Luxemburg. Bir tutsağın kanatlı varlıklara duyduğu özlem. Biz de bağlıyız bu küçük topluluğa; yeryüzüne çizilmiş sınırları değersizleştiren havai kaçışlarına. İranlı şair Füruğ Ferruhzad’ın sözlerini tenimize kazıdık: “Kuş ölür sen uçuşu hatırla.” İnsan da kafeslere kapatılmış bir kuştur, kafeslerin içinden konuşur; sözcüklerimiz bile tutsak: “Orada insanı içiçe geçmiş iki tel kafesin içinde sunuyorlar, yani küçük bir kafes, daha büyük bir kafesin içinde ve bu parıldayan iki kafesin içinden insan konuşmak zorunda” (Hapishane Mektupları, Boyut). Ama bizler o kadar sevdik ki kafeslerimizi, her gün tellerini ova ova parlatıyor, anlata anlata bitiremiyoruz.

Kuşlar, bedenlerine form dayatılanlara, bedenleri formların içine kapatılanlara uçuşu, kaçışı, özgürlüğü hatırlatır. Hele sığırcıklar yok mu? Hava sahasında yaptıkları o müthiş gösteriler. Binlerce sığırcığın tek bir beden gibi davranması ve durmadan biçim değiştirmesi. Bedenin ve toplumsal bedenin bir biçimi olmadığını anlatıyorlar, anlayana. Ama iktidar tek tek bedenleri ve toplumsal bedeni kafeslerin içinde biçime sokuyor. Kafeslerimizin telleri ikili karşıtlıklarla örülmüştür. “Ya/ya da”cı tellerle kendi ellerimizle ördük. Ve içeriden dışarıya baktığımızda sadece ikili karşıtlıklar görüyoruz: “Ya şusun ya da bu, ya bizdensin ya da onlardan”. Tellerin arasında boşluk var, göremiyoruz. Oysa kaçış çizgilerini “ne o, ne de bu, hem o hem bu olanlar”, hep arada duranlar görebilir ve icat edebilir ancak. Hep arada duranlar, tellerin arasından kaçabilir. Kuşlar, müthiş gösterileriyle kaçış çizgileri çiziyorlar havaya. Hava sahası; kanatlı varlıkların varlık ile boşluk, varlık ile oluş, form ile formsuzluk arasında geçişler yaşadığı oyun alanı. Zihnimizde de kuşlardan oluşan bir topluluğumuz var, birlikte kaçış çizgileri icat ediyoruz.

Çocukken, henüz kanatlarımız varken oynardık biz bu oyunu. Boş arsalarda oynadığımız çivi saplama oyununu hatırlasanıza! Çiviyi nemli toprağa saplayarak çizgiler çizer, oyun arkadaşımızı çizginin içine kapatmaya çalışırdık, arkadaşımız da bizi. Kapana kıstırılmamak için en hünerli atışlarımızı yapar ve en dar boğazlardan geçmek için en olmadık kaçış çizgileri icat ederdik. Bir kapatma ve kaçma, varlık ve oluş oyunu. Sonra büyüdük ve kafeslere kapatıldık, tellerini kendi ellerimizle örüyoruz şimdi. Çizgileri eğip bükerek kaçış çizgisi icat etmek yerine kafeslerin içinden konuşuyoruz. Çizgiler üzerimize kapanıyor. Oysa çizgiler bizi kaçırabilir de. Lyotard’ın “figüral”i mesela. Figürali, form ile çizgi arasındaki ayrımı aşındıran bir kuvvet olarak tanımlıyor: “Harf kapalı, sabit bir çizgidir; çizgi ise kapatılmış harfin açılışıdır. Harfi açın, imgeyi, olayı, büyüyü bulursunuz. Çizgiyi kapatın, amblemi, sembolü ve harfi bulacaksınız.” Kuvvet çizgilerinin akışından oluşan bir evrende çizgileri akıştan kopararak, kendi üzerlerine kapatarak sabit formlar, semboller, kafesler yaratıyoruz. Yeryüzü yeniden olaylı, büyülü hale gelebilir, sabit biçimlerin çizgisini kırmamız yeterli; kafesi kırmak ve kaçmak gerekiyor. Figüral, biçim ile biçimsizlik arasındaki geçiştir. Hava sahasındaki sığırcık sürülerinin sürekli biçim değiştiren toplumsal bedeni.

Yeryüzünü formlar halinde istifleyen kapitalistlerin hipermarketine saldıranlar da kuşlardır, unutmayın. Alfred Hitchcock’un 1963 tarihli “Kuşlar” filmi, daha önce bir araya gelmemiş farklı kuş türlerinin bir araya gelerek, yeryüzünü bir hipermarkete dönüştüren kapitalizme saldırmalarının, kafesi kırmalarının öyküsüdür de. Kuşların saldırdığı kasabanın adı: “Bodega Bay”. “Bodega”, İspanyolcada dükkân ya da market anlamına geliyor. İktidar yaşamı market formunun içine kapattığında, yaşam bu kapalı formu kırarak kaçış çizgileri yaratacaktır, yaşamı kapatamazsınız. Kuş türlerinin bir araya gelerek yeryüzünü felakete sürükleyen kapitalist ilişkilere, markete saldırmaları, market sahibi tarafından bir felaket olarak algılanabilir ama market sahibinin felaketi, kuşların ve yeryüzünün kurtuluşudur. Kuş sürülerinin havadaki kaçış çizgileri başka bir dünyayı müjdeliyor. İnsan da bir kuştur, hatırlayın. Çoğu zaman kafasını kuma gömse de kanatları vardır.