Halit Fahri Ozansoy’a göre Kadıköyü’nde “birbirini tamamlayan ve birbirini hatırlatan” edebiyatçılar ikamet etmektedirler. (Edebiyatçılar Geçiyor: Dergâh Yayınları)

Ozansoy, bu edebiyatçıları şöyle eşleştirmektedir:

Reşat Nuri ile Mahmut Yesari, Ömer Seyfettin ile Ali Canip, Ahmet Haşim ile Haşim Nahit, Kütüphaneci Cevdet ile Cemil Sena ve Fahri Celal ile Reşit Paşazade Âkif…

Örneğin Mahmut Yesari, bulutun da içkinin de beyazını sevmesine karşın, Reşat Nuri’yi kırmamak için her gün “üstü pullu ince kadeh”le çay içmeyi göze almaktadır.

Buna karşılık Reşat Nuri nargile içmezken Yesari’nin hatırı için nargileye alışacak, Kadıköyü’nde Acemin Kahvesi’nde ikisi de marpucu ellerinden bırakmayacaklardır.

Fakat bir süre sonra Yesari ortadan kaybolunca, Reşat Nuri nargileyi bırakacak ve dudaklarından sigarayı eksik etmeyecektir.

Ömer Seyfettin ile Ali Canip “sanki doğdukları ve ilk kundağa girdikleri günden beri” canciğer kardeştirler.

Ömer Seyfettin ile Ali Canip’in 1910-1912 yılları arasında Selanik’te 33 sayı çıkan “Genç Kalemler” dergisinde başlayan arkadaşlıkları daha sonra İstanbul’da da devam edecektir.

Ahmet Haşim ile Haşim Nihat, arkadaşları arasında biri “Haşim-i Aruzi”, öteki “Haşim-i Hecai” adlarıyla bilinmektedirler.

İkisi de Iraklı Türk’tür.

Haşim sürekli âşıktır, Nihat ise âşık adayı…

İkisinin de ortak özelliği zaman zaman arkadaşları ile dargın durmaları…

Haşim Nihat, sadece küserek ve tepesi topuzlu bastonunu avucunda sıkarak gidecek, ama ertesi gün yüzünde gülümsemeyle arkadaşlarının karşısına çıkacaktır.

Ahmet Haşim ise arkadaşlarıyla kimi gün dargın, kimi gün barışık bir yaşamı sürdürecektir.

Ahmet Haşim ayrıca geçimsizliğiyle de ünlüdür.

Evlerinde pansiyoner olarak kaldığı Rum ve Ermeni madamlarla geçinemeyecek, sık sık mekân değiştirecektir.

Pansiyon geçimsizliği Haşim Nihat’ta da vardır.

Ozansoy’a göre ikisinin de sadece evlerini ve odalarını değiştirme usulleri farklıdır.

Ahmet Haşim bavulunu kendisi alıp yola çıkarken, Haşim Nihat ise ev dönüşünde bavulunu, eski potinleri ve terlikleri ile kapının eşiğinde bulacaktır.

Yakup Kadri de “Gençlik ve Edebiyat Hatıraları”nda (İletişim Yayınları) Ahmet Haşim’in kırgınlarından söz etmektedir.

Yakup Kadri’ye göre Haşim, “Çıkmaz Sokak” yazarı Şahabettin Süleyman’a değer vermemekte, hatta yazılarından tek satır okumadığı için övünmektedir.

Bu durum Fecr-i Âti şairleri için de söz konusudur.

“O, yazdığı şiirler bakımından değilse bile, kafası, yüzü, giyinişi, tavır ve hareketleri bakımından kendisini de beğenmez ve bundan dolayıdır ki, uzun süre ortalıkta görünmekten kaçınmıştır.”

Nerede bulunur? Adresi nedir? Kimse bilmemektedir.

Özel yaşamına ilişkin bilinen tek şey, Reji Şirketi’nden küçük bir memur oluşu…

Yine Yakup Kadri’ye göre Haşim’in kırgınlıkları uzun sürmezdi.

Örneğin bir “galat-ı hilkat”te çevirdiği Süleyman Nazif’i, gün gelir edebiyat bahçesinde “muhteşem bir çınar”a benzetecek, kendisine en büyük düşman saydığı Yahya Kemal ile canciğer dost olabilecektir.

Haşim’in Falih Rıfkı ile ilişkileri bu minval üzredir.

Falih Rıfkı’ya yazdığı bir mektupta “Düştüğüm kuyunun karanlığından başımı uzatıp baktığım zaman görebildiğim yegâne ümit yıldızı sensin!” diye seslenirken, kısa bir süre sonra “Cibali imamının oğlu” lakabını takacaktır.

Kıssadan hisse: Üdebanın ahbaplığına da, kırgınlıklarına pek karışmamak gerek. Elbet bir bildikleri vardır.