Uğur Batı: Çok İyi Yazarların Harcandığını Düşünüyorum

Gülşah Elikbank

Uğur Batı birçok kişinin ekranlardan tanıdığı bir yüz, insanlar onun önemli konularda neler söyleyeceğini merak ediyor, izliyor. Günden güne daha çok kişinin radarına takılıyor. Fakat onun sanata olan düşkünlüğü henüz o kadar iyi bilinmiyor. Kendisiyle ortak bir proje yürüttüğüm için, enerjisini, insana yola hevesle devam etme şevki veren mizacını biliyorum. Peki, popüler tarafta kalmak varken neden farklı sanat projeleriyle karşısına çıkıyor insanların Uğur Batı? Teşvikiye’de açtığı yeni sergi vesilesiyle ona merak edilenleri sordum.

Sen fantastik romanı olan bir yazarsın aynı zamanda. O fantastik bakış açısı bu sergiye de yansımış. Nasıl bir hayal buluşturdu Kenan Işık ile seni?

Sanat zaten fantastik bir şey. Olmalı en azından. Baktığınızda o kadar mükemmel bir form görüyorsunuz ki, bunun üstüne çıkabilmek için kahramanlar var, gerçek insanlar, fantastik olaylar ve zaman zaman inandırıcı olan bir tarih var.

Seninle Devrim Erbil için birlikte Seyrüsefer gibi bir proje yaptık. Yaşayan bir ressam için bugüne kadar yapılmamış bir işti yaptığımız. O fikir seni sanata bakış olarak nerelere sürükledi?

Harika bir projeydi seninle yaptığımız. Hatta eşsizdi. Dünyada bildiğim sanat, edebiyat, şiir ve fotoğrafı birleştiren tek projeydi ki üzerine harika etkinlikleri de ekledik. Çağdaş sanat zaten disiplinlerarası ilerliyor ve biz de sanırım hakkını verdik. Bu projede de o bakışı görebiliriz. Sanata saatin her dalından 360 derece bakabilmek. Hayal gününü ve estetiği ateşleyen şey budur. Artık birbirine yakın tarzda eserler çıkıyor. Fikirler azaldı. Fikirleri birbiriyle örtüştürüp, kolajlar halinde farklı türler arası işler yapmanın artık sanatta olması gerektiğini düşünüyorum. Biz de sergide bunu yapmaya çalıştık.

Sergideki Ebu Hurafe'yi biraz anlatır mısın? Onun masalları nasıl bir tabloya dönüştü?

Kendisi kurgu bir karakter. Bir zaman ve mekan yolcusu aslında. Ebu Hurafe en yaygın rivayette Şehr-i Kayrevan’dan Buhara’ya kadar çokça yer görmüş bir gezgin olan, onlarca dili konuşup yazan bir ulemaydı. Kursağına padişah lokması girmemiş bu var oluşun insan mı cin mi melek mi ne olduğu bilinmez ama onun hakkında söylenen şehbaz, şehvelent ve tüvana bir adam olduğudur. Bu kitabın sadece resimleri değil aynı zamanda ses okumaları da mevcut. Dolayısıyla birçok özelliği bulunan bir sergi diyebiliriz. Kitaptaki hikayeler ve karakterler benim tarafımdan oluşturulduktan sonra eserlerin resim tarafında ana aktör Kenan'dır.

Bu sergi nerelere gidecek? Neler var aklınızda? Biz de sanat projelerinde en zoru, o işi sürdürmektir ne de olsa.

Serginin bir özelliği var. Dünyada bir ilk diyebiliriz, Ebu Hurafe diye bir karakterin maceralarını resmediyoruz. Sergideki her bir eser Ebu Hurafe'nin bir hikayesi ve bütününde bir romana ev sahipliği yapmış oluyor. Sergide geleneksel sanatlar üzerinde birleşerek, görsel sanatların tamamından izler görebilirsiniz. Metalik boya oldukça yoğun, içerisinde ziftler var ve bu projenin devamında da telden dışarı aktarma, espaslama gibi birçok teknikler düşünüyoruz. Türler arası olarak devam edecek her şey. Yer olaraksa Balıkesir, İzmir, Muğla, Mardin ve bazı Avrupa kentlerinde de farklı projelerle sanatseverlerle buluşacak.

KİTAPLARI FOTOĞRAF İÇİN SATIN ALIYORUZ, OKUMUYORUZ

Sen ülkenin en genç profesörlerindensin ama pek alışkın olduğumuz bir akademisyen modeli de değilsin. Akademinin katı bakış açısını nasıl aşıyorsun? Zorlanıyor musun o dünyanın içinde?

Üreterek her şeyi hallediyorum. Ben aslında bir akademisyenim, profesörüm. Aynı zamanda marka yöneticiliği yapıyorum. Dergilerde yazılar yazıyorum. Reklamcılıktan geldiğim için Profesör profilinin dışında olduğumun farkındayım. Benim için unvan önemli değil. Fakat yaptığım işlerle gündeme gelmek benim keyif aldığım yaşam sitilim. Mesela instagramda bir konu hakkında kısa kısa ve hap gibi ama üzerinde ciddi düşünerek yaptığım paylaşımlar var ve sanırım bu tarz paylaşım yapan kişi sayısı da bir hayli az. Ben sadece üretmezsem zorlanırım: Kendimi harika hissediyorum.

Ben artık senden yeni bir roman bekliyorum. Bu tempoda ona zaman bulabilecek misin? Kendini ilk olarak yazar olarak mı akademisyen olarak mı tanımlıyorsun?

Roman çok yakında geliyor ve harika olacak. Yazarlık ve akademisyenlik meselesine gelince bir şeyin meslek olabilmesi için bazı şartlar taşıması gerekir. Mesleği yapan kişinin bundan düzenli ya da düzensiz bir gelir elde etmesi gerekir. Meslek tanımının belli regülasyonlara bağlı kalması gerekiyor. Meslek denilen şeyin her durumda tekrar edilebilir, belli normlar etrafında şekillenmesi gerekir. Sanat ve edebiyat grubundaki işlere meslek dersek eğer dünyanın en iyi ressamı belki de hiç para kazanamıyordur. Çok iyi ressamdır, olağanüstü resimler yapıyor ama para kazanamıyor. O zaman ressamlık bir meslektir diyebilir miyiz? Bence sanat bir meslek değildir. Ben yazarım. O benim kimliğim: Akademisyenlik ise mesleğim. Çok iyi yazarların maalesef harcandığını düşünüyorum. Çünkü bir ezber var. Mesela ben size söyleyeyim. Kahve, kitap, fotoğraf. ‘Kırmızı Saçlı Kadın’ ı orada fotoğrafta kahve ile, çikolata ile göstermek çok havalı bir şey haline geldi. İşte tüketim kültürü. Yazarı önce keşfedersin sonra bakarsın ikinci kitabını da alırsın bakalım adam aynı tat da ilerlemiş mi? Beğenmezsen bırakırsın ama beğenirsen üçüncüsüne de bir bakayım dersin. Adamı okumuyorsun ki. Demek ki birincisini de almıyorsun. Niye yazdığını bilmeyeceksin. İkincisini de almayacaksın. Ama diğerininkini alacaksın o da bu yüzden 500 bin-1 milyon satacak ama okumayıp oraya koyacaksın. Neden? Fotoğraf da iyi duruyor diye. Türkiye yoksa kitap satışının kötü olduğu bir ülke değil. Avrupa’da ilk 10’dayız. Okumanın düşük olduğu bir ülke. Gösteri Sanatlarından pek farkı yok. Her alanda olduğu gibi gerçek kalitenin peşinde değiliz. Maalesef sığ bir toplumuz. Hep aynı noktaya varıyoruz. Çünkü okumuyoruz.

Gençler sence neden sanatla ilgilensinler?

Her şey daha güzel olsun diye... Sanat estetik, kültür, gelecek demektir. Ancak sanatla geleceğe uzanırız. Yetmez mi?