Ukrayna-Rusya savaşı ya da daha doğru bir ifade ile Ukrayna üzerinden yaşanan NATO-Rusya çatışması, Türkiye’de halkı ve aydınları olduğu gibi, solu da ikiye bölmüş görünüyor. Belki bu durumu –sol bakımından- ikiye bölünmeden çok, bir kafa karışıklığı olarak da tanımlayabiliriz. Oysa solun zihninin açık olması gereken ender bir durumla karşı karşıyayız. Ama pek öyle olmadığı anlaşılıyor. Çünkü Ukrayna savaşı üzerinden gelişen tartışma ve kimi değerlendirmelere bakılınca, sol akıl üzerinde büyük bir bozulma yaratan ve ağır sonuçlara yol açan liberal lekelenmenin sandığımızdan da derin olduğu görülüyor.

Durum böyle olunca, egemen medyanın NATO’cu ve Amerikancı haber bombardımanı ve bir ideolojik saldırı karakteri kazanan propagandasının etkisine, şaşırtıcı şekilde, solun kimi unsurları ve kesimlerinin de girdiği gözleniyor. Kuşkusuz bu dolaylı bir etkidir. İncelikle ve ilk elde karşı çıkılması zor bir dille ifade edilir. Çünkü son derece hümanist, demokratik ve özgürlükçü gerekçelerle savunulur. Oysa sorun bu değildir ve biz basit bir ahlaki tartışma yapmıyoruz.

Diğer taraftan, yukarıda ifade ettiğim ortam, genel ve yaygın bir durumdan çok, etkili bir eğilime işaret ediyor. Savaş karşıtı ve hümanist bir dalgadan söz edilebilir. Sol, romantik bir savaş karşıtlığı ile soğukkanlı bir durum analizi arasında salınıyor. Hata yapmaktan, “Rusyacı” olmaktan ya da Putin’in yanına düşmekten korkuyor. Oysa böyle tarihsel gelişmeler karşısında hem abdestinden emin olmak hem de entelektüel bir cesaret göstermek gerekiyor. Her zaman gerektiğinde akıntıya karşı durmak ve aykırı olmayı göze almak, solda durmanın ilk şartı oluyor. Ukrayna savaşı da bu nitelikle bir gelişmedir.

NATO’CULUK MU, RUSYACILIK MI?

Gelelim yeniden soldaki kafa karışıklığına; bazı arkadaşlarımıza, Soğuk Savaş sonrasında varlık gerekçesi ortadan kalkan, ancak emperyalizmin bir savaş ve saldırı aygıtı olarak varlığını korumayı sürdüren NATO’nun, doğuya doğru genişleme siyasetini anlatmaya, bunun dünya halkları bakımından bir tehdit oluşturduğunu kanıtlamaya çalışıyoruz.

Oysa, daha yakın tarihte ve hepimizin gözleri önünde aynı NATO, Yugoslavya’yı kan gölüne çeviren iç savaşı kışkırtmış, dahası bu ülkeye –kuruluş sözleşmesine aykırı olarak- saldırmış ve 10 yılda tam 7 parçaya bölmüş bir suç örgütüdür. Amerika Birleşik Devletleri ve NATO kısa süre önce, yine kuruluş sözleşmesine aykırı olarak, Libya’yı adeta taş devrine iade edecek bir operasyon yürüttü. Tam anlamıyla haydutluk yaptı. Bu ülkenin zenginliklerini yağmalayarak, İslamcı terör örgütlerine ve aşiretlere teslim etti.

Şimdi aynı NATO ve ABD, Ukrayna krizi üzerinden toplumu yoğun bir ideolojik bombardıman altında tutarak zihinleri teslim almak istiyor. Tablo açık aslında. Bir tarafta suç örgütü NATO, Amerika ve Neo Naziler ile yolsuzluklara batmış Batıcı bir Ukrayna yönetimi; diğer tarafta ise, kapitalist restorasyonun sürdüğü bir Rusya ve onun despotik yönetimi bulunuyor. Rusya’nın belki tek farkı –ki bu fark önemlidir- son 30 yıldır Batı’nın sürekli saldırısı altında kalan, ufalanan, onuru çiğnenen bir ülke olmasıdır. Çünkü NATO, Sovyetler Birliği ve Sosyalist Blok dağıldığı, sosyalist ülkelerin oluşturduğu askeri ittifak olan Varşova Paktı çöktüğü halde, varlığını korudu. Dahası, sosyalizm fikriyle savaşmaya devam etti. Çünkü hep sosyalizmin büyük geri gelişinden korktu.

Sol, yukarıda ifade ettiğimiz iki kesim arasında tercihte bulunmak gibi basit bir seçenekle karşı karşıya değildir. Bunu savunmak saçmalıktır. Ancak, zihinsel bir çaba gösterme tembelliği ile malul olan Türkiye entelijansiyasının bir kesimi, bunu sıkça yapıyor. Oysa sol için durum açıktır. Doğru olan tutum, iki taraf arasında bir tercih yapmaktan çok, NATO’culuğa, Amerikancı “demokratikleşme” perspektifine, faşizme (neo nazilere) karşı olmaktır. Kimin ne diyeceğine aldırmaksızın, doğrunun yanında durmaya cesaret edilmelidir.

UKRAYNA SAVAŞI VE YENİDÜNYA

Ukrayna savaşı, sadece Ukrayna savaşı değildir. Esas olarak Ukrayna üzerinden süren Doğu-Batı kavgasıdır. Ukrayna krizi, Soğuk Savaş sonrası dönemin bitişidir. Henüz, nasıl şekilleneceği ve temel nitelikleri pek belli olmasa da, yeni ve farklı bir dünya düzeninin habercisidir. Moda deyimle söylersek eğer, artık dünya eskisi gibi olmayacaktır.

Dünyanın dijital-teknolojik bir devrimin içinden geçtiği (buna sanayi 4.0 ya da 4. sanayi devrimi dalgası/aşaması da deniyor), robotik yazılımın yükseldiği, üretim teknolojisinin işçi sınıfının niteliğini ve bileşimini de etkileyecek ölçekte değiştiği, yeni dönemin temel teknolojik araçları olan çip ve nanometre ile ölçülen yarı iletkenlerin üretiminin yaşamsal bir önem kazandığı bu tarihsel dönemeçte, asıl kavga, yeni dünyada hegemonik gücün kim ya da kimler olacağıdır.

Bu bağlamda; Rusya-Çin ekseninin dinamosunu oluşturduğu Asya-Pasifik havzasının yükseldiği, Amerikan hegemonyasının (Avrupa-Atlantik ekseninin) ise gerilediği bir döneme girdiğimiz açıktır.

İşte, Ukrayna savaşının sonuçları bir anlamda bu yeni dönemin yükselen gücünü ve bu yenidünyanın nasıl şekilleneceğini belirleyecektir. ABD ve Batı, askeri güç ve siyasal şiddet kullanarak Rusya-Çin ekseninin yükselişini durdurmaya çalışıyor. Rusya ise bu girişime, Ukrayna’ya askeri müdahalede bulunarak yanıt verdi. Durum basitçe budur.

Bu nedenle, NATO 1991 sonrasında sürekli doğuya doğru genişliyor. Öyle ki, 14 üyeli NATO son 3 yılda tam 16 yeni üye aldığı gibi, genişleme siyasetini sürdürmek, Ukrayna’yı da bünyesine katmak istiyor. Sırada Finlandiya ve İsveç bulunuyor. Bu tabloya çıplak bir gözle bile bakılsa, ABD ve Batı’nın Rusya’yı kuzeyden ve güneyden kuşatma siyaseti izlediği görülüyor. NATO’nun bu genişleme siyasetinin Rusya ve Doğu dünyası için bir güvenlik riski oluşturduğu açıktır. Bu nedenle Ukrayna krizinde Çin ve İran hiç tereddüt etmeden Rusya’yı desteklediklerini açıkladılar.

Diğer yandan, Ukrayna savaşının uzaması, daha önemlisi bu savaşa NATO’nun da dahil olması halinde çatışmanın Pasifik’e doğru yayılması kaçınılmaz görünüyor. Çin ve ABD arasında Tayvan üzerinden çıkacak bir savaşın dünyayı yangın yerine çevireceğini görmek gerekiyor. Asıl büyük tehlikeyi bu olasılık oluşturuyor. Bu nedenle Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’un nükleer silahların da kullanılacağı bir üçüncü dünya tehlikesinden söz etmesini ciddiye almak gerekiyor.

BİR KEZ DAHA NEO NAZİLER

Türkiye solunun, demokratların ve aydınların, Ukrayna’da faşistlerin etkinliğini gördükleri halde neden bu konuda bir tereddüt yaşadıklarını insan merak ediyor. Bunun nedeni açık; Ukrayna’daki Neo Nazilerin etkinliği, gücü, suç sicili vs. toplum ve aydınlar arasında pek bilinmiyor. Bu konuda Batı basınından beslenmeye devam eden egemen medyanın tutumu da belirleyici oluyor. Oysa asıl yapmamız gereken şey, bu ablukayı kırmaktır.

Şimdi bir kez daha, Rusya’nın Ukrayna'ya başlattığı askeri müdahaleye gerekçe yaptığı Neo Naziler konusuna gelelim. Onları, yani Ukraynalı ırkçıları ve faşistleri sadece biz değil, bütün dünya merak ediyor. Ukrayna ve müttefiklerine göre Ruslar, Neo Nazi grupların varlığı ve etkisini abartarak bir gerekçe üretiyor. Ukraynalı Ruslar ve Moskova ise başından itibaren faşizmin planlı bir şekilde yükseldiğini birçok kanıtla destekleyerek ileri sürüyor. Şimdi tabloya biraz daha yakından bakalım.*

Neo Nazi örgütlerin varlığının Rusya’nın askeri müdahale ve işgali için bir gerekçe yapıldığını, aslında bu güçlerin önemli bir etkinliğinin ve ağırlığının bulunmadığı belirtiliyor. Oysa Ukrayna'nın 2013'ten itibaren yaşadığı çalkantıda, Maidan'da (Meydan) yapılan Gösterileri ve bu gösterilerin arkasındaki gücün bileşenleri önemliydi. Dönemin Cumhurbaşkanı Viktor Yanukoviç'i 2014’te bir darbeyle deviren güçler arasında başlangıçta Nazilerle işbirliği yapmış Ukrayna Milliyetçi Örgütü'nün lideri Stepan Bandera'nın izinden giden Svoboda Partisi, Sağ Sektör, Azov (Azak) Taburu ve S-14 gibi aşırı sağcı ve faşist gruplar vardı.

NEO NAZİLERİN YÜKSELİŞİ

Evet, Neo Nazi grupların halk arasındaki desteği yüzde 3 ila 5 civarında seyretmesine karşın, bu örgütler siyaset ve güvenlik bürokrasisinde büyüklükleriyle orantısız bir güce ve etkiye sahip oldu. Özellikle, 2014'te “Rusya yanlısı” denilen seçilmiş devlet başkanı Viktor Yanukoviç bir darbeyle devrildikten sonra Neo Nazilerin yükselişi hızlandı. Svoboda Partisi'ne yeni hükümette Başbakan Yardımcılığı, Savunma Bakanlığı, Tarım Bakanlığı ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile Başsavcılık ve iki valilik verildi. Oysa aynı Svoboda, İkinci Dünya Savaşı sırasında, 1943'te Sağ Sektör ile birlikte çoğu Yahudi 600 Polonyalının öldürüldüğü Yanova Dolina Katliamı’nın yıldönümünde kutlama yapacak kadar Nazi hayranı bir hareketti. Hem de Yahudi kökenli olduğu belirtilen sözüm ona “demokrat” Zelenski yönetimindeki ülkede.

İnanılır gibi değil ama, Almanya’da bile yasak olan Nazilerin simgesi ‘Gamalı Haçı” amblem ve bayrak olarak benimsemekte sakınca görmeyen Sağ Sektör adlı örgüt ise İçişleri Bakanı Arsen Avakov döneminde yasal statü kazandı. Sağ Sektör’ün silahlı örgütü Azov Taburu da Ulusal Savunma Ordusu bünyesine alındı. Neo Nazi Sosyal Milliyetçi Parti ile paramiliter Ukrayna Vatanseveri'nin kurucusu olan, Maidan'daki gösterici silahlı milislerin komutanı Andri Parubi ise yeni dönemde Ulusal Güvenlik ve Savunma Konseyi Başkanı yapıldı.

Daha sonra Parlamento Başkanlığı'na seçilen Parubi, İkinci Dünya savaşı sırasında Ukrayna’yı işgal eden Nazilerle işbirliği yapan, faşist lider Stepan Bandera ve onun Ukrayna İsyancılar Ordusu'nun (UPA) başkomutanı Roman Şuheviç'e "Ulusal Kahraman" unvanı verilmesini sağlamıştı. Bandera’nın doğum günü olan 1 Ocak da (1909) Zelenski yönetimi tarafından ulusal bayram ilan edilecekti. İkinci Dünya Savaşı sırasında Kızıl Ordu'ya karşı Nazilerle birlikte savaşan bu faşist liderlere verilen unvanlara Ruslarla birlikte Ukraynalıların önemli bir bölümü de karşı çıkacaktı.

DÖNÜM NOKTASI 2014 DARBESİ

Radikal milliyetçilerin sistem ve devlet üzerindeki etkisi, özellikle 2014 darbesinden sonra daha da arttı. Darbe sonrasında Cumhurbaşkanı olan Petro Poroşenko ve ondan sonra gelen Yahudi kökenli Volodimir Zelenski döneminde de Neo Nazi grupların bürokrasi ve güvenlik aygıtlarındaki yükselişleri devam etti. Cumhurbaşkanlığı tarafından 19 Ağustos 2006'da şeref madalyası, 21 Kasım 2016'da devlet nişanı ile ödüllendirilen Sağ Sektör'ün lideri Dimitri Yaroş ise, Ekim 2021'de Genelkurmay Başkanı Danışmanlığı'na atandı. Zelenski, iktidar ve ikbal için kendisine ve soyuna ihanet eden siyasetçilerin ne ilki ne de sonuncusu olacaktı.

Ukrayna'daki Rusların kopuşunu tetikleyen en önemli adımlardan biri, 2014 darbesinden sonra “Azınlık Dil Yasası”nın iptal edilmesiydi. Ukrayna’da iktidarı ele geçiren Batı yanlısı sağcı güçler Rusça, Romence ve Macarcayı yasakladı. Oysa Rusça iki resmi dilden biriydi. Ruslar ise Ukrayna’nın iki kurucu unsurundan biri sayılıyordu. Kopuşu tetikleyen bir diğer olay ise, Odessa'da yapılan bir maç sonrası çıkan olaylar sırasında, Sağ Sektör'ün yönettiği ırkçı grupların, Rusya yanlılarının sığındığı sendika binasını ateşe vererek 48 kişiyi öldürmesiydi. Faşistler, tıpkı bizdeki Madımak Katliamı gibi bir toplu cinayet işlemişlerdi

İşte, bütün bu gelişmelere tepki olarak nüfusunun yüzde 82’si Rusça konuşan Kırım, bağımsızlığını ilan ederek, Rusya'ya katılma referandumu düzenledi. Aynı şekilde Donbas bölgesinde de Lugansk ve Donetsk'te “halk cumhuriyetleri” ilan edilecekti. Böylece Ukrayna’da tam 8 yıl süren, binlerce sivilin yaşamını yitirdiği bir iç savaş dönemi başlayacaktı. Ancak Ukrayna ordusu ve güvenlik aygıtlarında Neo Naziler etkin olduğu için, bu iç savaş tek yanlı bir katliama dönüşecekti. Milyonlarca Rus Ukrayna’yı terk ederek Rusya’ya sığınacaktı. Rusya, üniformalarından ulusal simgelerini çıkardığı askerlerini bu bölgelere göndererek korumaya ve katliamları önlemeye çalışacaktı.

Sonuç olarak; Ukrayna krizinde Neo Nazi etkeni öyle hafife alınacak, NATO’cu ve Amerikancı medya ile kimi gazetecilerin ileri sürdüğü gibi işgal gerekçesi yapılacak bir durum değildi. Somut bir olgu, bölge halkı için ciddi bir tehditti. Ortada insanlığa karşı suç işleyen ırkçı ve faşist örgütler vardı. Bu olguyu reddetmek ve tersini savunmak, NATO’nun doğuya doğru genişleme siyasetini destekleyen ve Ukrayna dramına asıl yol açan güçlerle aynı çizgiye savrulmaktır. Bu tutumu özgürlükçü ve demokratik gerekçelerle savunmaya çalışmak ideolojik ve ahlaki bir hiledir. Farklı olanı ve gerçeği söylemekten, yazmaktan, savunmaktan korkmamak gereklidir.

* Yazının bu bölümündeki verileri, Fehim Taştekin’in BBC Türkçe’deki 3 Mart tarihli yazı ve haberlerinden derledim.