NATO, Rusya’yı demokrasi ve özgürlüklerin önündeki bir engelden ziyade, kendi gücünün devamlılığı karşısında bir engel olarak görüyordu. Ukrayna’nın siyasal özgürlüğü için hiçbir çaba sarf etmeyip sadece Rusya’ya yaptırımlar uygulaması bunu gösteriyor.

Ukrayna krizinde özgürlük yanılsaması

Caner Özdemir

Özgürlük kavramı tüm ideolojik ve felsefi akımlar içinde yer alırken, egemenler için de politik meşrulaştırma aracıdır. Hatta özgürlüğü ötekinin yok oluşunda ya da geliştirdiği bağımlılıkta arayan birçok devlet, aslında özgürlüğün kendisiyle çelişmiştir.


İşçi hareketleri, ulusal kurtuluş mücadeleleri, kadın ve LGBTİQ+’ların direnişi özgürlük tutkusuyla yüklüdür. Ama tarih boyun eğmeyenlerin olduğu kadar onları manipüle edenlerin, özgürlük vaadiyle iktidara gelip baskıcı rejim kuranların da tarihidir.

Marx özgürlüğü tanımlarken; “İnsan kendisinin efendisi olup, kendi varlığını yalnız kendisine borçlu olmadıkça, kendisini bağımsız olarak göremez. Fakat kişi sadece bugünü ve geleceği değil yaradılışını dahi başka birisine borçlu gördüğü sürece bağımlıdır” demiştir.

Burjuva özgürlük anlayışı ise; “hiçbir dış etki, baskı, zorlama olmaksızın ve başkalarına zarar vermeyecek şekilde kişinin kendi iradesi ve isteğiyle davranabilmesi, yaşayabilmesi” olarak tanımlansa da bağımlı ilişkilerin olduğu bir düzende, kişinin bir irade koyması pek de mümkün olmuyor.

2013 yılı toplumsal ayaklanmalar için önemli bir yıldı. Gezi Parkı Direnişi’nde ve Maidan protestolarında, özgürlük söylemi yükseliyordu. Ancak her iki toplum; karakterleri ve özgürlük anlayışı bakımından farklıydı.

Ukrayna’da sağ sektör ve Svoboda gibi faşist gruplar Rusya’yı yıkıcı eylemler ile protesto ederken, AB ile Ortaklık Antlaşması özgürlüğü simgeliyordu. Geziciler ise uzun süreli tutuklamalara, erkek adalete ve çalışma yaşamındaki sömürü düzenine barışçıl protestolar ile karşı çıkıyor ve antiemperyalist bir tavır alıyordu.

Özgürlüğü Nazizmde aramak

Ukrayna’nın 2013 yılında başlayan Rusya’dan kopma süreci 2022 yılında en yüksek seviyeye ulaştı. NATO’ya üyelik talebinde bulunan Ukrayna, aslında bir bağımlılıktan öteki bir bağımlılığa geçiş talebinde bulunuyordu. NATO, Rusya ve oligark üçgenine karşı, halkın bağımsız ve örgütlü bir siyaset hattı geliştirmemesi de sorunun kaynağını oluşturdu. Devlet içinde sadece Rusya karşıtı faaliyetlerin artması da sokakta faşist gruplara alan yarattı.

Özgürlük sadece toplumsal zorlamanın olmaması değil, aynı zamanda insanların akılcı ve uyumlu ilişkiler ile kendisini gerçekleştirmesidir. Özellikle çok dilli ve kültürlü toplumlarda, Gezi Parkı Direnişi’nde olduğu gibi tüm farklılıkların bir arada yaşamasını savunan bir özgürlük anlayışı toplumsal, kolektif ve pozitiftir. Bu aynı zamanda, barış içinde yaşamanın da ön koşuludur.

Ancak Maidan eylemleriyle başlayan ülkeyi Rus halkından ve kültüründen arındırma politikası, topluluk düzeyinde bir özgürlük anlayışının gelişmesini engellemiş, uzun yıllar sürecek ihtilafların ve nefretin kök salmasına neden olmuştur.

Oysa Ukrayna kültürü, edebiyatı ve sanatı tek başına değil doğu ve batı komşularından etkilendiğinden çok zengin bir içeriğe ve Ruslarla da ortak bir kültürel mirasa sahiptir. Ancak seçimlerde aldığı oyların üzerinde, yıkıcı bir etkiye sahip sağ sektör ve Svoboda bu kültürel ortaklığın yerine acıları koymuştur.

NATO’nun özgürlük manipülasyonu

Özgürlük kavramı otoriter kurumlardan korunmayı ve güvende olmayı ifade eder. Ancak NATO özgürlüğü kendisinin gücüyle özdeşleştirmektedir. Kendisini dünyanın güvenliği ve serbest piyasanın dolaşımı için garantör olarak addediyor, bünyesindeki ülkelere çizdiği sınırlar ölçüsünde özgürlük hakkı veriyor ancak bünyesinde olmayan ülkeleri de demokrasi ve özgürlüklerin önünde bir engel olarak görüyor.

Buradaki en büyük çelişki bir ‘zor kullanma’ örgütlenmesinin, kendisini özgürlüğün timsali olarak görmesidir. Bu çelişkiyi de dünyanın birçok ülkesinde yaptığı askeri darbelerden biliyoruz. Keza Ukrayna’ya da siyasal özgürlük vaat edip, Rusya’nın askeri operasyon yapmasına sebebiyet verecek tutumlar sergilemiştir. Oysa NATO Ukrayna’ya yakınlaşana kadar Ukrayna daha özgür bir ülkeydi.

Rusya’nın süper güç olma özlemi

Putin 2016 yılında Lenin’in SSCB’yi oluşturan ülkelere birlikten çıkabilme hakkı vermesinin dağılmaya neden olduğunu, 2022 yılında ise modern Ukrayna’yı Lenin’in kurduğunu aslında böyle bir ülke olmadığını söylüyordu. Sosyalizm özleminden öte süper güç özlemi çeken Putin, SSCB’nin dağılmasını da işçi sınıfının bir kaybı olarak değil, jeopolitik bir kayıp olarak görüyor.

Onun jeopolitik perspektifi, küresel eşitsizliklere karşı alternatif yaratmak yerine, Şanghay İşbirliği Örgütü gibi NATO’nun bir benzerinin doğmasına neden oldu. Çünkü jeopolitik bakış kâr-zarar hesaplarına ve güvenlikçi yaklaşımlara neden oluyor. Askeri envanterin kadar özgürsün anlayışı da içeride yoksulluğa ve eşitsizliğe, dışarıda ise Ukrayna krizinde olduğu gibi “aslında öyle bir ülke yok” söylemine neden oluyor.

Ancak Rusya’da özgürlükler ve fırsat eşitliği SSCB’nin gerisinde kalırken, kendini yenileyemeyen Komünist Parti ve güçlü bir iktidar alternatifinin olmayışı nedeniyle, Putin rakipsiz kalıyor.

Son söz

NATO, Rusya’yı demokrasi ve özgürlüklerin önündeki bir engelden ziyade, kendi gücünün devamlılığı karşısında bir engel olarak görüyordu. Ukrayna’nın siyasal özgürlüğü için hiçbir çaba sarf etmeyip, sadece Rusya’ya yaptırımlar uygulaması bunu gösteriyor.

Hatta uygulanan yaptırımların Rusya ile sınırlı kalmayıp, yurtdışında yaşayan Rusları ve Rus kültürünü hedef alması da halkla Putin yönetimini karşı karşıya getirme amacı taşıyor. Böylelikle hem ekonomik hem de sosyolojik baskı uyguluyor.
Rusya ve ABD’nin otoriterce tutum alarak jeopolitik perspektiften taviz vermediği bugünlerde, insan ve ekoloji odaklı sosyalist bir alternatif yaratmak, bizi gerçek anlamda hak ve özgürlüklerle tanıştıracaktır.