Alman hükümeti sonunda Ukrayna’ya ağır silah göndermeyi de kabul etti. Kamuoyu bunu 40 ülkeden savunma bakanları ve askerlerin katılımıyla oluşturulan “Ukrayna Savunma İstişare Grubu“nun Almanya’daki Amerikan askeri üssündeki toplantısında öğrendi. Sosyal demokrat Savunma Bakanı Christine Lambrecht söz konusu kararın bir gün önce hükümet tarafından alındığını açıkladı. Buna göre Almanya depolardaki Leopard tanklarını hemen gönderecek, Ukrayna’nın çeşitli ülkelerden satın alacağı ağır silahları ödeyebilmesi için ayırdığı bütçeyi 2 milyar euroya çıkaracak, askerlerine hem Almanya’dan ve hem de başta ABD olmak üzere diğer ülkelerden verilecek ağır silah sistemlerini kullanabilmeleri için eğitim verecek.

Hükümet bu kararı alırken, ilgili kamuoyu Başbakan Olaf Scholz’un hafta sonu yaptığı “Asla savaşın tarafı olmamak için dikkat gösteriyoruz” açıklamasıyla meşguldü. Haftalardır Ukrayna’ya yardım konusunda isteksiz ve yavaş davranmakla ve hatta yardımı engellemekle suçlanan Başbakan Scholz, sonunda bu eleştiriler karşısında “Savaşın yayılıp, üçüncü dünya savaşına evrilmesini önlemek için her şeyi yapıyorum” diyerek savunmaya geçmişti. Ancak bu sözler havada kaldı. Almanya’nın Ukrayna’nın ağır silah taleplerine karşı tüm itirazları bir günde geçersiz hale geldi. Scholz’un liderliğindeki hükümet savaşın başından beri gerek Rusya’ya karşı yaptırımlar, gerekse Ukrayna’ya yardım konusunda bir kez daha tavır değiştirip, ABD tarafından belirlenen hatta çekilmiş oldu. Hükümet böylece ana muhalefet tarafından bugün meclise getirilecek olan “Ukrayna’ya her türlü yardım yapılsın!” içerikli önergenin neden olabileceği sıkıntıyı da atlamış oldu. Çünkü üçlü koalisyonun yeşil ve liberal kanatlarından çok sayıda milletvekilinin, kendi hükümetlerine karşı böyle bir önergeyi destekleme olasılığı vardı. Ve bu durum sosyal demokrat ağırlıklı hükümetin prestiji ve geleceği açısından ciddi çatlaklara yol açabilirdi.

Hükümetin bu kararına tek itiraz Sol Parti’den geldi. Ukrayna’ya ağır silah verilmesini eleştiren Sol Parti sözcülerinden Sevim Dağdelen, “Ukrayna Savunma İstişare Grubu“nun toplantısının Almanya’da yapılmasını da ülkenin “bağımsızlığına darbe“ olarak eleştirdi. Ancak, geçtiğimiz hafta gündeme gelen “cinsel taciz“ iddiaları nedeniyle ciddi bir krize giren Sol Parti’nin bu tepkisi medyada neredeyse hiç yer almadı. İki kadın eş genel başkandan birinin istifasına, diğerinin de ağır eleştiriler altında kalmasına neden olan kriz, kimi yorumlara bakılırsa son zamanlarda yaşanan bir dizi başarısızlık ve ayrılıkların da etkisiyle partiyi neredeyse ağır bir yıkımın eşiğine getirmiş durumda.

***

“Ukrayna Savunma İstişare Grubu“nun toplantısının yapıldığı yer de ilginç. Toplantı Almanya’da oldu. Ancak ev sahipliğini ABD Savunma Bakanı L. James Austin üstlenmişti. Çünkü 40 ülkeden savunma bakanları ve generallerin katıldığı toplantı Amerika’nın Avrupa’daki hava gücünün merkezi olan Ramstein Üssü’nün subay gazinosunda yapıldı. Toplantıda bir yanında Ukrayna’lı mevkidaşı Oleksij Resnikov’u, diğer yanına da ABD Genelkurmay Başkanı Orgeneral Mark Milley alan Austin, “Buradaki herkes Ukrayna’nın savaşı kazanabileceğine inanıyor” dedi. Ukrayna’nın ikinci ayını geride bırakan, asker-sivil binlerce insanın yaşamını yitirdiği, kentlerin yerle bir olduğu bu savaşı kazanabileceğine inanan, toplantıya katılanların da böyle düşündüğünü duyuran bu bakan da bir eski asker. Orgeneralliğe ve genelkurmay ikinci başkanlığına kadar yükselen, Irak savaşındaki Amerikan kuvvetlerine komuta eden Austin, ABD tarihinin ilk siyah savunma bakanı.

İlginç bir tesadüf. 2003’teki Irak Savaşı öncesinde, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda Saddam Hüseyin’in kitle imha silahlarına sahip olduğu yalanıyla tüm dünya kamuoyunu yanıltan ve Irak’a saldıran çok uluslu askeri koalisyonun oluşmasını sağlayan Colin Powel da, ABD’nin ilk siyasi genelkurmay başkanı ve ilk siyah dışişleri bakanıydı.

Emekli Orgeneral Austin’in verdiği bilgilere göre Ukrayna’ya şu ana kadar destek olarak verilen askeri malzemenin değeri toplam 5 milyar doları buluyor ve bunun 3,7 milyar dolarlık bölümü Amerika’dan. Ukrayna’nın Rusya’ya karşı zafer kazanması için “yeri göğü harekete geçireceklerini” duyuran Amerikalı Bakan’ın açıklamaları, savaşın uzun süreceğini, daha nice milyarlarca doların silahlara akacağını gösteriyor.

Amerika’nın liderliğinde oluşan ve bundan sonra ayda bir toplanacağı açıklanan “Ukrayna Savunma İstişare Grubu” adına Almanya’dan yükselen bu meydan okuma gerçekleşirken, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres, Rusya’da ateşkes ve barış için temaslarını sürdürüyordu. Guterres bu ziyaretinin ardından Ukrayna’ya da gidip, bir sonuç almaya çalışacak. Ancak Almanya’daki toplantı, dünyanın en önemli uluslararası örgütünün başındaki Guterres’in barış çabalarına değer verilmediğini gösteriyor. Toplantıdan sonra yapılan açıklamalarda Guterres’in girişimlerine değinilmedi bile. Aynı durum Almanya’daki ana akım medya için de geçerli. Genel Sekreter’in çalışmalarıyla ilgili haber ve yorumlar, Ukrayna’daki savaş ve Ramstein Askeri Üssü’ndeki toplantıyla ilgili yayınların gölgesinde kaldı.

Tabii bu arada Moskova’nın bu meydan okumaya tepkisi de beklenen gibi oldu. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, “Bizim seçimimiz değil ama nükleer savaşın patlak vermesi ihtimali artık daha yüksek. NATO askerleri Ukrayna topraklarına ayak basarsa üçüncü dünya savaşı kaçınılmaz olur” dedi.

Belki NATO askerleri değil, ama NATO silahları en gelişmiş tanklar, toplar, SİHA’lar ve diğer askeri malzemeler Ukrayna’ya teslim ediliyor. Kuşkusuz saldırıya uğrayan, toprakları işgal edilen Ukrayna’nın kendisini savunma hakkı var. Ancak giderek uzayan ve yoğunlaşan savaşın daha da yaygınlaşıp, tüm insanlığı içine alacak bir felakete dönüşmesi tehlikesi büyük hızla artıyor.

Almanya’da hükümet dışarıdan ve içeriden gelen baskılara dayanamayarak “savaşa fiilen taraf olmaya” biraz daha yakınlaştı. Bu arada söylentilere göre Fransa’da pazar günkü ikinci turu kazanan Macron, geleneksel ilk dış ziyaretini Berlin’e yapacak ve Scholz’u yanına alarak Ukrayna’yı da ziyaret etmeyi planlıyormuş. Avrupa Birliği’nin bu iki güçlü ülkesinin liderlerinin bu savaşın yaygınlaşmasına engel olmak istedikleri biliniyor, ancak bunun için bir inisiyatif geliştirme şansları neredeyse hiç yok.

Geçen hafta da böyle noktalamıştık yazımızı:

Umarız, bütün bu yaşananların sonunda Almanya’yı savaşın fiili bir tarafı haline getireceğini ileri sürenler, süreci 1’nci Dünya Savaşı’ndan önceki döneme benzetenler haklı çıkmaz.