Ukrayna savaşında çöken hür dünya demokrasisi

Serhat Halis

Batı’nın o kendinden menkul; “demokrasi”, “insan hakları” ve “hukukun üstünlüğü” edebiyatı Ukrayna savaşıyla birlikte müsveddeye döndü. Yaklaşık bir asırdır görkemli bir belagatla inşa edilen “hür dünya”, gören gözler için (bir kez daha) çöktü.

İşin kötü tarafı; 21. yüzyıl insanında görme bozukluğu yaygın bir rahatsızlık. Bu insan modeli, gerçeği görebilmek için daha net bir projeksiyona ihtiyaç duyuyor. Ancak “bilgi” akışının bu kadar yaygın ve hızlı olduğu günümüz dünyasında, birbiriyle çelişen yüzlece projeksiyon ışığı altındaki birey, gözüne fener tutulmuş tavşan gibi afallıyor ve bu ışıklar arasında en güçlü olanın tesirine giriyor.

Tam da bu noktada; pr, reklam, propaganda, dezonfarmasyon ve senaryoda kendini geliştirmiş olan Batı kapitalizmi, kültür endüstrisindeki kudretini ve teknolojideki üstünlüğünü de kullanarak; projeksiyonuyla hipnotize ettiği tavşanları, istediği gibi düşünmeye ve tavır almaya yönlendiriyor.

Jose Saramago “Körlük” adlı romanı için bir röportajında; “Ne düşündüğümü merak ediyorsanız, bu kitapla anlatmak istediğim hepimizin körleşmeye başladığı değildi. Bence körleşmiyoruz. Hepimiz körüz. Körüz ama bakıyoruz. Bakabilen ama görmeyen kör insanlar" diyor. Günümüz insanının yaşadığı da bu sanırım.Önünde duran belirgin bir gerçeğe baktığı halde onu görememek…

İnsanlar Cahilliği Tercih Etmeye Yönlendiriliyor

Bu yüzden; ‘hür dünyanın’ “demokrasi” ve “insan hakarı” dediği şeyin, yoksul dünyada; açlığa, katliama, sömürüye ve gözyaşına dönüştüğü gerçeği görülemiyor. Buradaki görülememe hali ise aslında gözüne projeksiyon tutularak mankurtlaştırılmış insanın kendi tercihi.

Donald Miller’a atfedilen ifadeyle; “bilgi çağında cahil kalmak bir tercihtir” diyebiliriz. Saniyeler içinde dünyanın herhangi bir noktasından bulunduğumuz yere video ve ses kaydının iletilebildiği bir teknolojik iklimde, bir gerçekten haberdar olmamak ya da haberdar olunmuş bir gerçek karşısında duyarsız kalmak, bireyin kendi tercihi olmalıdır.

O halde insanlar yoksul dünyada yaşanan, Batı’nın insanlık dışı uygulamalarından habersiz olamazlar. Burada önüne serilen resimler arasında, özellikle bakması istenene ve odaklanması gerektiğini düşündürdükleri şeye odaklanan bir insan tipiyle karşı karşıyayız.

Suriye Örneği Ve Odaklanma Sorunu

Hatırlayalım, Suriye’de cihatçı çetelerin yaptıklarına değil, sadece ve sadece Esad’ın yaptıklarına odaklanmış bir Batı demokrasisi vardı. ‘Hür dünya’ medyasında cihatçılar tarafından başı kesilerek evinin kapısına asılmış 4 yaşındaki kız çocuğu haber yapılmadı; ama aynı hafta ABD'li gazeteci Arwa Damon, bir petrol kuyusunu ateşe vererekcanlı yayında "Burayı az önce Esad bombaladı" diyecekti.

Suriye savaşının daha başında cihatçılar, Suriye’de ele geçirdikleri hayvanat bahçesindeki aslan ve kaplanları kestiler. Tuhaf ve korkutucu ama hayvanat bahçesinde bulunan bu büyük kedileri yediler. Savaşın sonuna doğru ise öldürdükleri Suriye askerinin ciğerini yiyeceklerdi; ancak böylesine, şiddetin en uç ve çirkin örneği bile ‘hür dünyada’ yarım saat gündem olmadı. Zira insanlık, sadece “Esed zulmüne” odaklanmaya yönlendirilmişti.

Evet günümüz insanı, önüne serilmiş büyük tablodaki belirli figürlere odaklanmış durumda. Bütünü oluşturan parçalardan yalnızca bakması istenene odaklandığı için, gördüğü halde diğer parçaları umursamıyor ya da onların tablo içindeki önemini hiçe sayıyor. Bu yüzden günümüz insanı için önemli olan ‘hür dünya’nın işaret ettiği şeye odaklanmak ve onun belirlediği doğruluk ölçütlerine biat etmek.

Bu yüzden olsa gerek Ukrayna ordusu içindeki Azov, Sağ Sektör ve diğer neo-Nazi birliklerinin yaklaşık 8 yıldır Donetks bölgesinde sivil halka yönelik katliamları görmezden gelindi. Burada ölen çocuklar, bu 8 yıl boyunca ‘hür dünya’nın demokrasi ve insan hakları gündemine girmeye layık görülmedi.

Hür Dünya Demokrasisi

Ukrayna savaşı ve ona bağlı olarak gelişen uluslararası krizde ‘hür dünya’nın şimdiye kadar övünçle dile getirdiği ve kendi medeniyetinin kuruluş temelleri olarak ifade ettiği her şey, dibinden dinamitlendi.

Burada artık; “ifade özgürlüğü”, “anti-ırkçılık”, “hukukun üstünlüğü”, “uluslararası hukuk”, “suçun şahsiliği”, “özel mülkün dokunulmazlığı” gibi ilkelerin hepsinin anlamsız bir şeye dönüştüğünü gördük. Bu ilkelerin sadece “pembe atmosfer” içinde karşılığı olan, kırılgan bir iskelet üzerine bina edilmiş, yapay kurgular olduğu anlaşıldı.

Hür Dünyada İfade Özgürlüğü

Geçtiğimiz hafta Avrupa ve Amerika’da ifade özgürlüğü ilkesi bir anda çöktü. İnsanlar, ’hür dünyalıların’ duymak istediği şeyleri söylemeye zorlandı. Bunun aksini söylemek adeta yasaklandı.

Örneğin ‘hür dünya’, Ukrayna’nın, “Ruslar bir doğum hastanesini bombaladı” yönündeki iddiasını yüksek sesle tüm mecralardan duyurdu; ancak Rusya’nın bu iddia karşısındaki cevap hakkı kullandırımadı. Rusya’nın bu iddiaya resmi twitter hesabından verdiği cevap, Twitter tarafından kaldırıldı.

Aynı hafta bir gelime daha yaşandı; İnstagram ve Faceebok gibi yaygın sosyal medya ağlarının ana şirketi Meta, bu platformlardan Ruslara karşı ölüm çağrısı ve hakaret içerikli paylaşımlara izin verdiğini açıkladı.

Münih Filarmoni Orkestrası Şefi Valery Gergiev ise Rusya karşıtı açıklama yapmaya zorlandı ve akabinde görevinden alındı. Daha sonra, aynı gerekçeyle Rus soprano Anna Netrebko'nun New York Metropolitan Operası'ndaki görevine son verildi.

Böylelikle ‘hür dünya’daki ifade özgürlüğü ilkesi; Ranal Barthes’in “faşizm konuşma yasağı değil söyleme mecburiyetidir” dediği yere geldi.

Hür Dünyada Anti-Irkçılık Ve Uluslararası Hukuk

Hatırlanacağı üzere, Afrikalılar ve Hintli öğrenciler Ukrayna sınırına giden trenlerden atıldı, sınıra ulaşabilenler ise diğer devletler tarafından kabul edilmedikleri için günlerce sınırda bekletildiler; hala yüzlerce Hintli öğrenci bu snırlarda bekliyor.

Oysa Hintli öğrencilere kapalı olan kapılar; bir anda dünyanın dört bir yanından Ukayna’da savaşmak isteyen neo-Nazi ve cihatçı çetelere açıldı. Kore’den Suriye’ye, ingiltere’den Asya’ya pekçok yerden gelen savaşçılar pasaportsuz, vizesiz sınırları aştı.

Batı’nın çokça övündüğü “anti-ırkçılık”, “uluslararası hukuk” gibi değerleri, böylelikle bir anda tılsımlı bir değnek değimişçesine yok oldu. Sadece bunlar mı, elbette hayır.

Hür Dünyada Suçun Şahsiliği İlkesi

Suçun şahsiliği ilkesi de Avrupa’nın göbeğinde infilak etti. Sadece Rus oldukları için öğrenciler Avrupa kentlerindeki okullardan atıldılar, pekçok işyeri Rus çalışanlarını işten çıkardı, Rus sporcular spor etkinliklerinden men edildi, benzer şekilde Rus sanatçılar organizasyonlardan diskalifiye edildi.

Rus turistler gittikleri ülkelerde, Batı menşeli finans kuruluşları ve bankalar tarafından kredi kartları ilga edildiği için mağdur oldu.

Amerika, Kanada ve pekçok Avrupa kentinde barların kapılarına “Ruslar ve köpekler giremez” tabelaları asıldı. Ardından Almanya’da bazı doktorlar Rus ve Belaruslu hastalara bakmayacaklarını beyan ettiler. Açık şekilde Hipokrat’a kılıç çektiler.

Böylekikle bu savaşta hiçbir suçu olmayan, sıradan insanlar mahkum edildi. İşte bunların hepsi suçun şahsiliği ilkesi üzerinden yeşermiş ‘hür dünya’da yaşandı.

Hür Dünyada Özel Mülkün Dokunulmazlığı

Ancak işin daha tuhaf olanı; ‘hür dünya’ hukukunun üzerine kurulu olduğu en temel ilkenin, özel mülkün dokunulmazlığının yerle bir oluşuydu. Yıllarca komünizme karşı özel mülkün dokunulmazlığını savunan ve tüm argümantasyonunu bunun üzerine bina eden ‘hür dünya’, bir anda kendini var eden bu en temel mottoyu silindir gibi ezdi geçti.

Hep birlikte ‘hür dünya’ kapitalizminin istediği anda, ilkelerini bir kenara bırakabildiğini gördük. Rus zenginlerine ya da oligarklarına ait yatlara, banka hesaplarına, evlere ve mallara; yani özel mülklerine el konuldu. Özel mülkün dokunulmazlığı ilkesiyle birlikte, ‘hür dünya’balonu da böylelikle patladı.

Evet ‘hür dünya’ son sınavında da, “demokrasinin üstünü kazırsanız altından zorbalık, hatta faşizm çıkar” iddiamızı kanıtladı. Bu kanıtın daha açık bir varyasyonunu, Putin despotizmi altındaki Rusya’da görmek mümkün.

Bu bağlamda Putin Rusyası ya da “hür dünya” demokrasisine dair; örtülü ve örtüsüz despotizlmlerin varlığından bahsetmek mümkün. Buraya vurgu yapmak ise, meseleyibulanık görenlere mercek sunması açısından kıymetli.