Sahadaki “eşitlik” durumunu kırmak için taraflarca atılan adımlar, savaşın dozunu arttırmaktan başka bir işe yaramadı. Gerilim merdiveninde her defasında bir basamak daha yukarı çıktık. Üstelik çatışmaya giderek daha fazla “oyuncu” taraf oluyor. Hal böyleyken, komşu ülkelerin kendilerini çatışmanın içinde bulmaları ihtimali de artıyor.

Ukrayna savaşında riskler tırmanıyor
Fotoğraf: AA

Emad MOUSSA

Geçtiğimiz üç aylık dönemde Ukrayna’daki Rus birliklerinin sayısı arttı ve Ruslar Donbass bölgesinde hendekler kazmaya koyuldu. Rusya, komşu ülke Belarus’a da asker ve askeri teçhizat yığmaya başladı. Ekim ayından bu yana yapılan askeri tatbikatlar da hesaba katıldığında, Kremlin’in bahar aylarında büyük bir taarruz için hazırlık yaptığı endişeleri artıyor.

Rus yetkililer de yaptıkları açıklamada yeni bir seferberlik ilan edeceklerinin ve askere alım yaşının yükseltileceğinin ipucunu verdiler.

Kremlin, Doğu Ukrayna’daki küçük tuz madeni kasabası olan Soledar’daki savaşa yoğunlaştı ve bu kasabayı ele geçirerek ağustos ayından beri savaştığı Bahmut cephesini birleştirmeyi, burayı lojistik merkez olarak kullanmayı amaçlıyor.

Wagner’in paramiliter birlikleri Soledar’ı ele geçirdiklerini ilan ettiler. Diğer yandan Ukraynalılar ise çatışmanın devam ettiğini söylediler. Rusya’nın Bahmut’u alması, Donbass’ın tamamını kontrol altına alması anlamına gelecektir.

SİLAH YIĞINAĞI

Rakamlar modern tarih boyunca eşi benzeri görülmemiş düzeylere ulaştı. NATO ülkeleri Ukrayna’ya modern silahlar yığmaya devam ediyorlar. Aralık 2022 verilerine göre ABD’nin Kiev yönetimine sağladığı askeri yardımın toplam tutarı 50 milyar dolara yaklaştı.

Biden yönetiminin bu ay aldığı yeni bir karar ise Ukrayna birliklerine her ay düzenli olarak Bradley isimli piyade araçları tedarik edilecek ve ileri teknoloji hava savunma sistemi olan Patriot füzelerinin güçlendirilmesi de tartışılıyor. Kremlin sözcüsü Dimitri Peskov, bu çabaların beyhude olduğunu ve Moskova’nın amacına ulaşacağını söyledi.

Ukrayna’ya en büyük ikinci finansörü Birleşik Krallık’ın sağladığı askeri yardımları tutarı 2,3 milyar sterlin düzeyinde. Son olarak, Ukrayna’ya 14 adet Challenger II tankı verileceği duyuruldu. Almanya ise batı müttefikleri tarafından Kiev’e Leopard tipi tanklar vermeye zorlanıyor.

KIRMIZI ÇİZGİ

Tüm bunlar NATO’nun ilk etapta “kırmızı çizgi” olarak gördüğü bir dizi gelişmeye işaret ediyor. NATO, bu tür doğrudan askeri yardımların Moskova tarafından “gerginliği arttırıcı” hamleler olarak yorumlanabileceğinden endişe ediyordu. ABD Ulusal Güvenlik Konseyi Koordinatörü John Kirby, ilave adımların Rusya’nın askeri yığınak yapmasına karşılık atıldığını söyledi.

Diğer yandan Moskova, askeri yığınak yapmasındaki gerekçenin NATO müdahalesi olduğunu söylüyor ve Rusya’nın sahadaki faaliyetlerinin “önleyici” öz savunmadan ibaret olduğunu öne sürüyor.

Moskova’ya göre, Rusya’nın batı sınırına on yıllardır adım adım yaklaşan NATO, Putin’in güç kullanmasını zorunlu kıldı. Rusya önce 2008 yılında Gürcistan’ı işgal etti, sonra 2014 yılında Kırım’a saldırdı ve şimdi de Ukrayna’da çok daha geniş çaplı bir istila operasyonu yürütüyor.
Ukrayna’ya sağlanan Batı desteğinin artması, NATO’nun (özellikle ABD’nin) Ukrayna üzerinden vekalet savaşı yürüttüğü argümanlarını destekler nitelikte. Bu senaryoda, savaşı besleyen “yakıt” Ukraynalıların ta kendisi oluyor.

Ukrayna’ya yüksek teknoloji silahlar vererek, askeri eğiterek ve istihbarat paylaşımında bulunarak NATO savaşın doğrudan “tarafı” haline geliyor. Rus yetkililer de bu koşullar altında savaşı “varoluşsal” kavramlar üzerinden algılıyorlar. Savaş kazanılamazsa, Rusya ulusunun geleceği tehdit altına gireceği düşünülüyor.

Rusya’nın mevcut konjonktürde varlığını sürdürebilmesi için, Ukrayna’daki “yeni durumun” Moskova’nın etnik milliyetçilik ve jeopolitik hegemonya ideolojisine hizmet etmesi gerek. Moskova, Ukrayna’nın kontrol edilmemesi halinde Batı’nın askeri karargahı haline geleceğine inanıyor.
Bu anlayış Ukrayna’nın egemenlik ve bağımsızlık hakkının altını oyuyor ve geriye kalan tek seçenek “sonuna kadar savaş, ya da yok ol” haline geliyor.

KORKUNÇ DENKLİK

İki tarafından da “varoluşsal” kaygıları var. Hal böyle olunca, savaş sahada korkunç bir “denklik” içine giriyor. Şiddetin ve yıkımın dozu asla düşmüyor, iki taraf da diğerine üstünlük kuramıyor.

Savaşa taraf olan ülkelerden biri, karşı tarafı “istikbaline dehdit” olarak algılıyorsa, savaşı ölüm-kalım meselesi olarak görmesi beklenir. Kaybetmek diye bir seçenek yoktur.

Bu olguyu insan psikolojisine, toplumsal ölçekte uygularsanız, göze alınanların devleştiğini ve vahim neticelerin ihtimal haline geldiğini görürsünüz.
Bu tür durumlarda, normal şartlarda çatışan tarafları ahlak dışı yöntemlerden geri tutan angajman kuralları çöker, şiddetin ve intikam hırsının dozu artar. Çatışmayı kontrol etmek neredeyse imkânsız hale gelir.

Süregelen savaşta, ilk etapta “kırmızı çizgi” sayılan birçok hamlenin zamanla kabul edilir hale geldiğini gördük. Rusya, Ukrayna’nın altyapısını hedef aldı ve elektrik dağıtım merkezlerine saldırdı. Ülkenin başkentinde ve diğer büyük şehirlerinde elektrik kesintileri ve hatta su sıkıntısı çekilmeye başlandı.

Bu tür hamleler ile ülke yönetimi ile halkını birbirine düşman etmenin amaçlandığı, hatta ekonomik güçlüklerle boğuşan Avrupa’ya yeni bir mülteci akını tetiklenmek istendiği düşünülebilir.

YENİ TAKTİKLER

Ukraynalılar ise Kırım köprüsüne saldırdılar ve Rusya toprakları içindeki birçok hedefi vurdular. Mevcut durumu değiştirmek için teoride iki tarafın da askeri gücünü arttırması, ya da pazarlık masasında avantaj elde etmek için yeni siyasi taktiklere başvurması gerekir.

Buna “risk alma rekabeti” ya da Nobel ödüllü ekonomist ve dış politika uzmanı Thomas Schelling'in “bir şeylerin şansa bırakılması tehlikesi” diyebiliriz.
Mevcut duruma bakılırsa, Moskova’nın Ukrayna birliklerini önce sahada doğrudan savaş ile eritmek, sonra da savaş başlığı takılmamış füzeler ve ucuz İHA’lar ile hava savunma sistemlerinin kaynaklarını tüketmek niyetinde.

Bu esnada NATO silah tedarikini arttırıyor. Ukrayna’nın azalan top mermisi stokunun, ABD’nin İsrail’de tuttuğu rezervler ile tazeleneceği söylentileri de yayılıyor.

Son on ayda bir şey öğrendiysek, o da giderek daha fazla risk almanın ve bahisleri arttırmanın her zaman arzulanan sonuçları doğurmadığı.
Sahadaki “eşitlik” durumunu kırmak için taraflarca atılan adımlar, savaşın dozunu arttırmaktan başka bir işe yaramadı. Gerilim merdiveninde her defasında bir basamak daha yukarı çıktık.

Üstelik çatışmaya giderek daha fazla “oyuncu” taraf oluyor. Hal böyleyken, komşu ülkelerin kendilerini çatışmanın içinde bulmaları ihtimali de artıyor.

Çeviren: Fatih Kıyman
Kaynak: The New Arab