Sınıf arkadaşlarımı hatırlıyorum. Onlar benimle dalga geçerken, ben aslında Beşiktaşlı olmakta çok haklı olduğumu düşünüyordum

Ülke değil burası dev bir çukur

> ZİHNİ BAŞSARAY zihnibassaray@gmail.com

Sekiz yaşındaydım ve işler hiç de iyi gitmiyordu. 23 Ağustos 1998 günü, babam beni ilk kez Beşiktaş maçına götürdü. Ben aslında 6 buçuk yaşına kadar dünyadaki herkesin Beşiktaşlı olduğu düşüncesiyle büyüdüm. Sonra okul başladı. Arkadaşlarım başka takımları tutuyordu. Hatta benden başka herkes başka takımları tutuyordu. Yaşadığım derin iç sıkıntısını size anlatamam. Yine de kontrolü elden bırakmadım ve arkadaşlarımın neden Beşiktaşlı olmadığına şaşırarak günlerimi geçirdim. Benim için Beşiktaş normaliteydi. 6 buçuk yaşında benim için kötü insan yoktu. Hayatımın ilk kötü insanını 23 Ağustos 1998 günü tanıdım.

Bence o anda, biz o statta dünyanın en muhteşem insanlarıydık. O anda o stat dünyanın en muhteşem yeriydi. İşte bu anlardan yaklaşık 10 dakika sonra Ali Uluyol Sellami’ye kırmızı kart gösterdi. Verilmeyen penaltılar falan derken benim net olarak hatırladığım şey Alpay’ın hakeme kafa atmasına dönük talep tezahüratıydı. İşler boka sarmıştı. Maç 1-1 bitti. Kazanamamıştık ama haklıydık. Kazanamayan herkesin haklı bir gerekçesi vardır ama biz gerçekten çok haklıydık. En kötüsü de budur. Bahane sanmasınlar diye haklılıklarınızı da o yenilgide eritmek zorunda kalırsınız. Sonra kendiniz de o haklılığı unutursunuz. Geride yenilgi kalır.

Ali Uluyol kötü biriydi ve Kasım ayındaydık. 3. sınıftaydım. 5 Kasım 1998 akşamı Beşiktaş bir takımla maç yapacaktı ve bu maç geç bir saatteydi. Ben mütemadiyen arkadaşlarımın Beşiktaşlı olmamasına şaşırmaya devam ediyor ve Ali Uluyol’dan nefret ediyordum. Bir nefretle daha tanışacaktım. Valerenga kesinlikle kötü biriydi. İlk yarı bitiminde uyutulan çocuklardan biriydim ve ertesi sabah uyandığımda Beşiktaş elenmişti. Hayatımda hiç bu kadar kötü hissetmedim sanırım. Ya ben bu takım için 8 yaşımda derbeder olmuştum. Tatsız ve moralsizdim. Sınıf arkadaşlarımı hatırlıyorum. Onlar benimle dalga geçerken, ben aslında Beşiktaşlı olmakta çok haklı olduğumu düşünüyordum. Sevinmek için sevmemiştik. Yani ben bunu o yaşta bilmiyordum ama zamanla öğrendik.

Aradan 17 sene geçti. Bu 17 senede Hasan Mezarcı mehdiliğini ilan ederken Jet Fadıl bambaşkalığına bambaşkalık katıyordu. Milenyuma girerken alüminyum folyoya sardığımız ülkemiz 1 Ocak 2000 günü törenle açılırken sürekli çok acayip şeyler olmaya devam etti. 2001’den aklımda kalan bir yazar kasa var. Geri kalan herşey de o yazar kasaya bağlandı zaten. Cem Uzan’ın beyaz gömleği ve birçok şey için namusu üzerine söz vermesi de hep gözümün önünde var. Bu arada biz de Barcelona’yı falan yenmişiz ama benim kalbim kırılmış artık. Valerenga’dan sonra sonuçtan bağımsız bile değil, maç sonuçlarını reddederek seviyorum Beşiktaş’ı.

Hani bu Ali Uluyol meselesini belirtmiştim ya ilk nefret ettiğim insan diye. İnsanın hayatının her döneminin bir Ali Uluyol’u oluyormuş. Benim için o zamanlar kötülük Alpay’a penaltı vermemek falan.O da konu Alpay değil yani. Dünya kadar insandık statta, çok üzüldük. Yazıktır. Sonra biri geldi ve o güne kadar nefret ettiğimiz herkese karşı bir sarılma isteği uyandırdı. Zaman içerisinde o kişi, sarılmak isteyeceğimiz bazı insanlardan da nefret etmemize sebep olacaktı. Ya zaman içerisinde o kişi bazılarımızın canını sıkacak, bazılarımızın da canından olmasını sağlayacaktı.
Gel zaman git zaman ikinci eşiğe geldik. Bu hayatta ne kadar çok Valerenga varmış, zamanla gördük bunu. Bir gece “kazandık” diye uyuduk, 40. günün şafağında bir uyandık ki kaybetmişiz. Resmen koca memleketin kalbi kırıldı. Ya en az 6 milyon insan günde 5 kere rencide oluyor burada. Burada insanlar ölüyor. Burada 2015’in ilk sekiz ayında erkekler 182 kadın öldürdü, 90 kadına tecavüz etti, 142 kadını fuhşa zorladı, 266 kadını yaraladı, 161 kadını taciz etti. Burada Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı “bakanlığımız hayır ve dua bakanlığıdır. İşimizi yaparsak çok dua alacağımız muhakkak.” diye açıklama yaptı. Eğer bir zaman boşluğu olsaydı, boşluğun bu zamana çıkan duvarına şunu yazardım; “Tünelin ucu bombok bir yere çıkıyor, gelmeyin.”.

Burası dev bir otogar, devasa bir büfe, inanılmaz büyük bir tavuk dönerciye benzemeye başladı. Sürekli bir kaos ve sürreal söylemler var. Biz kazanmak zorundayız. Yoksa bu kaosun içinde kaybolacağız. Biz eğer kazanamazsak, iyiye dair herşey kaybedecek. Her sabah Valerenga maçının sabahına uyanmış gibi hissetmekten bıktık. Üstelik bu sefer dalga geçecek 8 yaşında arkadaşlar da yok.