İktidarın krizi her geçen gün derinleşirken neoliberalizmin dünyadaki dayanak noktaları da bir bir eriyor. Hem Türkiye’de hem de dünyada geçici önlemlerin değil, sistemden kalıcı bir çıkışın en gerçekçi çözüm olduğu gerçeği öne çıkıyor.

Ülkede çöküş dünyada yıkım

POLİTİKA SERVİSİ

Pandemi ve artan yoksulluk neoliberal sistemin yıkılışını her gün bir başka örneğiyle önümüze seriyor. Türkiye’de iktidarın krizi, aynı zamanda neoliberalizmin krizi olarak karşımıza çıkıyor.

Son dönem Saray rejiminin kirli ilişkileri ve günden güne çözülüşüne tanık olunurken dünyanın gündeminde de kapitalizmin çöküşü yer tutuyor. Gerek Türkiye’de gerekse dünyada geçici önlemlerin, sistem içi düzenlemelerin değil, sistemden kalıcı bir çıkışın en gerçekçi çözüm olduğu gerçeği öne çıkıyor.

Saray rejiminin krizini SOL Parti Başkanlar Kurulu Üyesi Önder İşleyen SOL TV’de, dünyadaki krizi ise Monthly Review Editörü John Bellamy Foster derginin dün yayımlanan 10’uncu sayısında anlattı.


ulkede-cokus-dunyada-yikim-876971-1.

DAĞILMA SÜRECİ HIZLANDI

SOL TV Youtube kanalının ‘SOL Gündem’ programında gündemi değerlendiren Önder İşleyen, son günlerde gittikçe daha çok konuşulan mafya-iktidar ilişkilerinin ve Saray rejiminin yaşadığı sıkışmayı şöyle anlattı:

AKP tarihi, yapılan ve bozulan ittifaklar tarihi. 2002'den 2010'lara gelen süreçler, daha sonraki süreçler bunun göstergesi. Bugün burada bölünmeye uğrayan ittifak, esas olarak hepimizin bildiği gibi 7 Haziran'dan 1 Kasım' a giden süreçle birlikte, daha sonra 15 Temmuz ve sonrasında pekişerek devam eden AKP’nin devletin eski temsilcileriyle yani eski devlet kanadıyla bir ittifak olarak şekillendi. Bunun siyasal alandaki tezahürü AKP ve MHP olarak ortaya çıktı.
Şimdi burada çekirdeklerinde bir bölünme ortaya çıktı. Muhtemelen iç hesaplaşmaları bundan sonra da çeşitli biçimlerde devam edecek. Bunun da hızlandırıcı bir faktör olarak derinleşeceği bir tablo ortaya çıkacak. Dolayısıyla iki tane şeyi söylemiş oluyorum; birincisi, ne kadar çürümüş bir rejimle karşı karşıya olduğumuz. İkincisi de bu Cumhur İttifakı denilen faşist iktidar blokunun bir dağılma sürecinde olduğu.

ESAS SORUN REJİMİN KENDİSİ

Ortaya çıkan şey; Susurluk’tan sonra başka bir Susurluk. Yani Türkiye aynı şeyin içerisinde kalmaya devam ediyor. Özellikle söylediğim gibi 1 Kasım ve 15 Temmuz gibi momentlerde kurulmuş bir ittifak ve onun öncesinde de aslında Ergenekon’daki kısmi tasfiye, oranın kendi iktidar blokları tarafından doldurulmasına, güncellenmesine ve formatlanmasına ilişkin bir süreçti. Ve büyük oranda cemaatin ve AKP'nin o dönemki kadroları tarafından yeni bir kontrgerilla, aslında yeni dünya düzenine, küreselleşmiş liberal dünya düzenine uygun bir formatlama çabasıydı ve ona uygun olmayanların da, uyum sağlayamayanların da geride bırakılması süreciydi. Bu bizi aslında Türkiye’de devlete ilişkin bir tartışmaya götürür.

Bu derin devlet denilen hadise çok popüler bir ifade. İşte derin devletin başının Mehmet Ağar’ın olduğu söyleniyor. Aslında devletin bizatihi kendisinden söz ediyoruz. Türkiye açısından şöyle; bu Gladyo dediğimiz örgütlenmeler bütün dünyada hepimizin bildiği gibi Soğuk Savaş döneminde ABD, CIA ve NATO eliyle örgütlendi. Ve Türkiye'de bu kontrgerilla yapısı; MHP başta olmak üzere, tarikatlar ve o dönemki sağ ve İslamcı örgütler çerçevesinde kuruldu. ABD ve NATO eliyle, doğrudan onlar tarafından kurulmuş bir örgütlenme.

AÇ VE BOŞ MİDELERİN DEVRİMİNİ HATIRLAYALIM

Soğuk Savaş sonrasında Avrupa ülkelerinde bunların tasfiye edildiğini gördük. Gerçekten “Temiz Eller” dedikleri operasyonların yapıldığı da görüldü. Ama Türkiye'de 12 Eylül sonrasında da, özellikle 84 sonrası Kürt savaşıyla da derinleşerek, bu kontrgerilla organizasyonu kendisini ikame etmeye, pekiştirmeye devam etti. Dolayısıyla biz aslında bugün devletin bizatihi kendisini tartışıyoruz ve özellikle de AKP döneminde siyasal İslamcı faşist rejimin kendisinden söz ediyoruz. Ondan ayrı bir şeyden söz etmiyoruz. Bir kez daha söylemem gerekirse devlet dediğimiz şey bu zaten.

İntiharların sıradanlaştığı bir Türkiye gerçeği var. Toplumun hangi kesimine, işçisine, gencine, köylüsüne kime dokunsan ah eden bir Türkiye gerçeği var. Ve bütün bunlara yanıt veremeyen bir iktidar gerçeği var. Dolayısıyla bu krizleri aşamadığı için, dış politikada kriz, bu toplumsal bunalımın yarattığı kriz, uluslararası desteklerini kaybetmiş olmasının yarattığı kriz... Tüm bunlar üst üste geldi ve artık iktidar, bloku sürdürülemez hale geldi ve çatlattı. O yüzden biz bu pisliği Sol Temizler, bu pisliği Devrim temizler diyoruz. Türkiye'deki bu tek adam rejiminden Türkiye'yi kurtarma mücadelesi, onların üzerinde yükseldiği bu çürümüş düzeni değiştirme mücadelesiyle birleşmek zorunda. Hani “helallik istiyoruz” diyorlar ya o helallik istediği insanlar, emekçiler, halk hakkını kendi elleriyle söke söke alacak ve söke söke hesabını soracak. Tunus'ta devrimcilerin direnişlerinde söyledikleri bir söz var: “Aç ve boş midelerin devrimini öğreneksiniz.” Biz de öyle söyleyelim. Aç ve boş midelerin devrimini görecekler.


ulkede-cokus-dunyada-yikim-876972-1.

YA SOSYALİZM YA YIKIM

Monthly Review Türkiye 10'uncu sayısı “Ya sosyalizm ya yıkım” başlığı ile çıktı. Derginin başlığı, sosyalist aydın John Bellamy Foster’ın Sosyalizm İdealinin Yenilenmesi yazısından geliyor. Foster, dünyada neoliberalizmin neofaşizme dönüştüğü bir süreci işaret ederken, kapitalizmin girdiği krizin dönüşsüz olduğunu ve çıkışın yeniden düşünülmesi gereken bir sosyalizm ideali olduğuna işaret ediyor. Kapitalizmin krizini bitmeyen bir ekonomik bunalım ve gezegenin ekolojik krizi olarak tarif eden Foster, görece istikrarlı liberal-demokratik devletin çöküşü ve sonsuz savaşın artan tehlikelerinin eşlik ettiği yeni bir küresel hegemonik istikrarsızlık çağında olduğumuz tespitlerinde bulunuyor.

KAPİTALİZM İÇİNDE ÇÖZÜM OLMAZ

Foster, içerisinde bulunduğumuz durumu şu şekilde tarif ediyor:

İklim krizi, dünyadaki bilimsel mutabakatın benzeri olmayan seklinde ifade ettiği durumu temsil ediyor; öyle ki, fosil yakıtların yanmasından kaynaklanan net karbon salınımları önümüzdeki birkaç on yıl içinde sıfıra inmezse, sanayi uygarlığının varlığını ve nihayetinde insanlığın yaşamını tehdit edecek. Bununla birlikte, varoluşsal kriz, iklim değişikliğiyle sınırlı değil, aksine Dünya Sistemindeki küresel ekolojik yarığı insanlık için güvenli bir yer olarak tanımlayan diğer gezegensel sınırların aşılmasına kadar uzanıyor. Gezegensel sınırların bu şekilde parçalanması, sınırsız, üstel nicel ilerlemesinin önünde aşılamaz hiçbir engel tanımayan sermaye birikimi sistemine özgüdür. Dolayısıyla, kapitalizmin kendisinden çıkmayı gerektirmeyen genel toplumsal ve doğal varoluş koşullarının mevcut kapitalist yıkımından bir çözüm değildir.

NEOFAŞİST BİR POLİTİK SINIF OLUŞTU

Amerika Birleşik Devletlerinde, tekelci finans sermayesinin kilit sektörleri, özünde beyaz alt-orta sınıfın unsurlarını milliyetçi, ırkçı ve kadın düşmanı bir ideoloji biçiminde seferber etmeyi başardı. Bunun sonucunda köleliğin, yerleşimci sömürgeciliğin ve küresel militarizm / emperyalizmin mirasından doğan uzun yapısal ırkçılığın tarihinden menfaat sağlayan, yeni doğmakta olan bir neofaşist politik sınıf oluştu. Bu filizlenen neofaşizmin halihazırda var olan neoliberal siyasi oluşumla ilişkisi; işçi sınıfının ortak bir baskısı ile birleşen şiddetli bir iktidar savaşı şeklinde betimlenebilecek "düşman kardeşler" ilişkisidir.

İHTİYACIMIZ OLAN EŞİTLİK TOPLUMU

Peki devrimci değişimin öznesi nerede? Yirmi birinci yüzyılda sosyalizmi inşa etmenin tek yolunun, sosyalist / komünist idealin, bir yandan geleceğin ihtiyaçlarını gözden kaçırmazken diğer yandan da günümüzün acil ihtiyaçlarını karşılayacak kadar radikal bir teori ve uygulamaya izin veren yönlerini tam anlamıyla benimsemek olduğu açıktır. Eğer gezegensel ekolojik kriz bize bir şey öğrettiyse, o da ihtiyacımız olanın yeryüzü ile yeni bir toplumsal metabolizma, ekolojik sürdürülebilirlik ve maddi eşitlik toplumu olduğudur.

Böyle bir özgürleştirici proje, zorunlu olarak, önceden tahmin edilemez çeşitli devrimsel aşamalardan geçmelidir. Yine de bir devrimin başarılı olabilmesi için gerçek insan ihtiyaçlarına yönelik, kökleri güçlü bir eşitliğe ve insan metabolizmasının doğa ile rasyonel düzenlenmesine dayanan organik bir sistemin teşviki yoluyla kendisini geri döndürülemez hale getirmeye çalışması gerekmektedir.

ÖNÜMÜZDE KAÇINILMAZ BİR SEÇİM VAR

Kapitalizme ve emperyalizme karşı böylesine evrensel bir mücadelenin, cesaret ve daha fazla cesaretle, sistemin koordinatlarından her noktada koparak ve insan toplumunun tam tanımı olarak herkesten yeteneğine göre, herkesin ihtiyacına göre ilkesinde ideal yolunu bulacak şekilde simgelenmesi gerek. Bugün, özgürlük ve zorunluluk mücadelelerinin kusursuz bir şekilde eşzamanlı olduğu bir dönemde yaşıyoruz, bu da bir gereklilik olarak özgürlük için yenilenen bir mücadeleyi beraberinde getiriyor. Önümüzde kaçınılmaz bir seçim var: Ya yıkım ya devrim. Politika Servisi