Gıda güvensizliği sağlıklı bir yaşam ile normal bir gelişim için gerekli ve yeterli miktarda besleyici gıdadan yoksun kalma durumu olarak tanımlanıyor. Edinilen bulgular ne yazık ki Türkiye’de dar gelirli yurttaşların bu sorunu yaşamaya başladığına işaret ediyor.

Ülkede gıda güvencesizliği
Fotoğraf: Depo Photos

TÜİK’e göre yıllık gıda enflasyonu yüzde 99,05’e yükseldi. Ekim ayında yüzde 3,54 açıklanan tüketici fiyatlarına en fazla katkıyı da gıda yaptı. İşlenmiş gıdada ise üç haneli yüzde 105,32’lik bir artış gerçekleşti.

Merkez Bankası Ekim Ayı Fiyat Gelişmeleri Raporu durumu şöyle açıklıyor:

İşlenmemiş gıda grubunda mevsimsellikten arındırılmış veriler, bu dönemde taze meyve ve sebze fiyatlarındaki yükselişin devam ettiğine işaret etmiştir. Diğer işlenmemiş gıdada yumurta, kuruyemiş, pirinç ile çiğ süt fiyat gelişmelerinin yansıdığı sütün yanı sıra kırmızı et fiyatlarındaki artışlar öne çıkmıştır. İşlenmemiş gıda fiyatlarında görülen yüzde 3,33 oranındaki artışta ise tahıllar başta olmak üzere ekmek, peynir ve diğer süt ürünleri, şeker ile bağlantılı ürünler ve konserve sebze ürünleri etkili olmuştur.

Evet, bunları her toplanışta faizleri düşüren, TL’den kaçışı körükleyen, milleti döviz veya mal almaya teşvik eden Merkez Bankası söylüyor. Özetle et, süt, yumurta, ekmek, sebze, meyve hepsi alıp başını gitmiş.

SADE YURTTAŞ ZOR DURUMDA

Peki, bu durum sade yurttaşın yaşamına nasıl yansıyor? Öncelikle diğer masraflardan kısıp gelirlerinin daha fazla bölümünü beslenmeye ayırmak zorunda kalıyorlar. Daha az et-balık, sebze-meyve tüketiyor; protein ve vitaminlerden yoksun kalıyor, karbonhidratlı yiyeceklere yöneliyorlar. Yoksul menüleri makarna, bulgur, salça, soğan, yağa sıkışıyor. Öğün atlamak, daha az yemek, aynı ürünün en ucuz ama kalitesiz seçeneklerine yönelmek gibi pratikler yaygınlaşıyor. Geçenlerde bir kamyondan çürük çarık domateslerin market fiyatının altında satıldığına, insanların kapış kapış aldığına tanık oldum. DİSK-AR’a göre eylül itibarıyla, emeklilerin gıda enflasyonu yüzde 115’e, en yoksul yüzde 20’lik gelir grubunun gıda enflasyonu ise yüzde 133,2’ye ulaştı. Diğer bir ifadeyle, emekliler ve yoksullar hem gelirlerinin daha yüksek kısmını gıdaya harcıyorlar, hem de tüketim sepetlerinin maliyeti daha hızlı artıyor. Dolayısıyla enflasyondan belleri fazlasıyla bükülüyor.

Gıda güvensizliği aktif ve sağlıklı bir yaşam ile normal bir gelişim için gerekli ve yeterli miktarda güvenli ve besleyici gıdadan yoksun kalma durumu olarak tanımlanıyor. Bulgular Türkiye’de dar gelirlilerin bu sorunu yaşamaya başladığına işaret ediyor.

GIDA İHRACATI DAR GELİRLİNİN ÇIKARINA DEĞİL

Medyada sık sık Kosta Rika’dan kavun, İspanya’dan marul, İtalya’dan ıspanak, Çin’den sarımsak ithal ediyoruz türü haberlere rastlıyoruz. Hâlbuki bilinenin aksine Türkiye gıda ürünlerinde dış ticaret fazlası veriyor. 2021’de 22,94 milyar dolar ihracat, buna karşın 17,18 milyar dolar ithalat, dolayısıyla 5,8 milyar dolar dış ticaret fazlası gerçekleşti.

Ülke gübrede, tohumda, yemde, tarım ilaçlarında dışa bağımlıyken, bir de TL’nin hızla değer kaybettiği koşullarda üretici ister istemez dış pazarlara yöneliyor. Ayrıca turizmdeki canlılık da gıda fiyatlarını yukarı çekiyor. Bu da yurttaşların bazı gıda ürünlerinin ihraç artığı kalitesizlerine, hem de pahalıya erişimlerine yol açıyor. Gıda enflasyonunun temel nedenlerinden biri, cari açık sorununu halledemeyince, ne pahasına olursa olsun döviz gelsin mantığıyla sunulan ihracat teşviklerinin iç piyasaya yönelik arzı kısması, fiyatları tırmandırması.

TARIM ÜRETİCİ FİYATLARI DA YÜKSELİŞTE

Dünyada da Rusya-Ukrayna savaşı, küresel iklim değişikliğinin kuraklık ve sellere yol açması, taşımacılık maliyetlerinin yükselmesi, tedarik zincirlerinde aksamalar gibi nedenlerle gıda fiyatlarında genel bir artış gözleniyor. Gelgelelim Dünya Gıda Örgütü FAO’nun Gıda Fiyatları Endeksi Mart 2022’de ulaştığı zirveden yüzde 15 düşüş kaydetmiş durumda. Son günlerde Tahıl Koridoru anlaşmasının yenilenmesiyle, eylülde yükselen hububat fiyatları muhtemelen gevşeyecek, gıda enflasyonunda göreceli ucuzlama sürecek.

Ne yazık ki bu tablo Türkiye’ye yansımıyor. TÜİK’in kendi verileri tarımda maliyetlerin keskin biçimde arttığına işaret ediyor. Üreticiden birinci el çıkış fiyatlarını yansıtan tarım ürünleri üretici fiyat endeksi (Tarım-ÜFE) eylül ayında yüzde 7,14 arttı. Yıllık enflasyon da yüzde 156’yı gördü. Bu artış tahıllar, baklagiller gibi yoksulların temel besin grubunda yüzde 182’yi buldu. Üretici fiyatları önümüzdeki aylarda, geçişkenlik etkisiyle kaçınılmaz bir biçimde tüketici fiyatlarına da yansıyacak.

Tarımsal Girdi Fiyat Endeksi (Tarım-GFE) de, en son açıklanan ağustos verilerine göre, yıllık yüzde 135, aylık yüzde 1,64 artış sergiledi. Tohumlardan, tarım ilaçlarına, hayvan yeminden gübrelere kadar temel tarım girdileri üzerinden hesaplanan bu endeks de önümüzdeki döneme ilişkin iyimser olmayı engelliyor. Özellikle gübredeki yüzde 234, enerji ve yağlardaki yüzde 185 artış dikkat çekiyor. Bu durum maliyetlerin artmasına ve/veya az ve kalitesiz girdi kullanımı nedeniyle verimin düşmesine, hem üreticinin hem de tüketicinin olumsuz etkilenmesine neden olacak.

Tarımda yaşanan bu içler acısı tabloda, hem tarım ürünleri üreten hem de tarım girdileri; yem, gübre, tarım aletleri sağlayan kamu işletmelerini özelleştirenlerin de büyük vebali bulunuyor.

OKULLARDA ÜCRETSİZ YEMEK MÜMKÜN

Yaşanan bu yetersiz beslenme sorunundan hiç olmazsa çocukları bir ölçüde koruyabilir miyiz? Bu doğrultu da İYİ Parti’nin “Devlet okullarında okuyan çocuklara sabah kahvaltısı ve öğle yemeği verilmesi amacıyla” komisyona sunduğu önerge, AKP-MHP oylarıyla reddedildi. Son zamanlarda öğrencilerin aç karnına okula gelmesi, derslere konsantre olamaması vakalarına sıkça rastlıyoruz. Sıcak yemek çıkartmak için gerekli altyapı kısa sürede sağlanamasa dahi, çocuklara bir sandviç yanında süt veya ayran dağıtımı pekâlâ kotarılabilirdi. Bunu bir toplumsal talep olarak canlı tutmak gerekiyor.

Bir yandan Türkiye Yüzyılı masalını pazarlamaya çalışırken, öte yandan çocukların aç okula geldiği, belki de aç yatağa girdiği bir ülke yarattılar. Hâlbuki okullarda ücretsiz yemek verilmesi yaygın rastlanan bir sosyal program. İsveç, Finlandiya, Estonya ve Hindistan’da tüm öğrencilere ücretsiz yemek hizmeti sunuluyor.

ABD, Fransa, İtalya, Japonya gibi bazı ülkelerde de, okulda çok makul fiyatlarla yemek çıkartılırken, ödeme gücü bulunmayan öğrencilerin bu hizmetten ücretsiz yararlanması fırsatı yaratılıyor.

Çocukluğumuzda, ABD’nin Marshall Yardımı adı altında hibe ettiği süt tozu, un, şeker, margarinin okullarda tüketilmesi Milli Eğitim Bakanlığı tarafından zorunlu hale getirilmişti. ABD’nin niyetleri, yiyeceklerin lezzetsizliği bir yana, okullar yiyecekleri hazırlama organizasyonunu becerecek kapasiteye sahipti. 60’larda ben ilkokuldayken beslenme saatinde her öğrenci yağ sürülmüş bir çeyrek ekmek yiyebilir, gününe göre süt veya ayran içebilirdi. Ne yazık ki çağ atlayan Türkiye’de kimi öğrencileri o berbat yiyecekleri bile bulamaz hale getirdiler.