Ülkede her an terörist olabilirsiniz
Zilan AKAY
Adalet Bakanlığı tarafından açıklanan 2020 Yılı Adalet İstatistikleri’ne göre; Cumhuriyet başsavcılıklarınca TCK’nın ‘silahlı örgüt’ suçunu düzenleyen 314. maddesi kapsamında 208 bin 833 adet karar alındı. Cumhuriyet savcılıkları, 2016-2020 arasında terör suçlarından en az 1 milyon 576 bin 566 adet soruşturma başlattı.
Terör suçlamalarından 1 buçuk milyondan insana soruşturma açımasını BirGün’e değerlendiren Avukat Bilgin Yeşilboğaz, verilerin çok yüksek olduğuna dikkat çekerek “Oranların bu kadar yüksek olması terörün tanımıyla ilgilidir. Terör nedir ve terör ne ile nitelendirilir sorularına dikkatlice bakmak gerekiyor. Ülkede sürekli terör yasaları değişiyor. Her yaptığımız hareket ve açıklama, fikir ve düşünce özgürlüğü kapsamında değil terör ile ilişkilendiriliyor” dedi.
HÜKÜMET HER ŞEYİ TERÖRE BAĞLIYOR
Hukuki anlamda bakıldığında terör ile ilgili bu kadar davanın açılmasının mümkün olmadığını aktaran Yeşilboğaz, “Uluslararası terör nitelikleri baz alınırsa bu sayı çok yüksek. Hükümet, kendisine yönelik yapılan her şeyi teröre bağlıyor. Örneğin 128 milyar dolar nerede diye sormak ya da ‘Help Turkey’ etiketi ile küresel bir yardım çağrısında bulunmak teröre endekslendi. Ülkede bir anda terörist olabiliyorsunuz” dedi.
Yargının bağımsızlık ve tarafsızlık ilkesine sahip çıkması gerektiğini belirten Yeşilboğaz, şu ifadeleri kullandı: “Yargı şu anda iktidarın sopası haline getirildi. Bir olayı değerlendirirken hukukçu kimliğinizi bir kenara bırakamazsınız. Hukukçu olarak burada başvuracağınız mercii öncelikli olarak anayasada, uluslararası sözleşmelerde ve meri hukuktadır. Buradan değerlendirildiği zaman terör suçlaması yapamıyorsunuz. Sıkıntılı olan nokta bizim yargı sistemimiz. Hükümet kendi yaptıklarını meşru kılmak için hukuku aracı kılıyor. Yargı buna alet oluyor. Yargının bir an önce iktidara sopa olmaktan kurtulması gerekiyor. Yargının her şeyi terör diye nitelendirmekten vazgeçmesi gerekiyor. Muhalefet partilerinin de burada eksiklikleri var. Ayrıca yargı eliyle bir baskı kurulduğu için toplumsal bir suskunluk da oluştu.”