Ülkemizin özgür  geleceği bu meydanlarda

ÖNDER İŞLEYEN ondrislyn@gmail.com

AKP MKYK’sinde Davutoğlu’nun teşkilata yönelik yetkilerinin alınması yeni hamlelerle ilerleyecek bir sürecin ilk işareti olarak görülebilir. Davutoğlu’nun, hafta içinde ‘manşetlerle siyasetin dizayn edilmesine karşı duracağını’ söyleyerek verdiği mesajın karşılığı bu şekilde verilmiş oldu. Daha önce de iktidar bloku içindeki çelişki ve çatışmanın giderek AKP içine doğru odaklandığını ifade etmiştik. Erdoğan’ın MHP’yi de içine alan karşı hamlelerle, kendi inisiyatif alanının daralmasına yönelik girişimleri hızla püskürterek içinden geçtiği dar boğazı aşma çabasında. 1 Kasım sonrasında başlatılan savaş içinde oluşturulan tablo ve bölgedeki gelişmeler bu politikaları sürdürebilme gücünü kırıyor. Başkanlık Sistemi’ne geçişle AKP’nin de tüm kontrolünü doğrudan ele almaya çalışan Erdoğan, mevcut durum içerisinde bunun çok kolay olmayacağını görüyor. Öte yandan AKP içinden de Erdoğan’dan kaçış eğilimlerinin bir güç oluşturma ihtimalini de artıyor. Erdoğan, Davutoğlu’nun yetkilerini elinden alarak başlattığı hamleyi olağanüstü Kongre ve ardından erken seçimi zorlayarak ilerletebilir. Kuşkusuz bu adımlara yönelik karşı hamleler de bu sürece eşlik edecektir. Bu durum, sonucunu şimdiden kestirmek mümkün olmasa da Erdoğan’ın bir adım önde olduğu ve bu kez AKP’nin merkezinde durduğu bir iç çelişki-çatışma dönemini yaşayacağımızı gösteriyor.


•••
Erdoğan’ın parti içinde sağlamaya çalıştığı mutlak hakimiyeti, anayasal bir diktatörlükle genelleştirmesinin önündeki tek engel AKP’de baş gösteren iç çelişkiler değil. Bu zemindeki gelişmelerin AKP rejiminin yönetilme biçimine ilişkin bir sınıra dayanıyor. Asıl önemli olan AKP rejimine karşı biriken toplumsal muhalefetin bu dönemde yeniden nasıl aktif hale gelebileceği meselesidir. Ensar’da görülen karanlık karşısında başlayan tepkiler, Meclis Başkanı İsmail Kahraman’ın açık şeriat çağrısıyla başka bir boyuta gelmiş durumda. Bu noktalarda aktif ve pasif biçimde ifade edilen tepkiler AKP rejimi karşısında çok büyük bir direnme potansiyelinin olduğunu bir kez daha gösterdi. En başta AKP bunun farkında olmalı ki Ensar’ın ardından ‘yeni bir Gezi olabilir’ diyerek polisten özel tedbir istiyor. Meclis Başkanı’nın açıklamasının ardından da, tepkileri frenleme noktasında gündeme gelen sözler de bunun ifadesi.
AKP, Gezi’nin ardından muhalefeti bastırmaya yönelik yeni adımlar attı. Savaşla birlikte baskı politikaları yoğunlaştırdı. Öte yandan sağda solda patlatılan bombalar kitle hareketini önemli ölçüde sınırlayan sonuçlar üretti. Bu durumun aşılabilmesi, yeni ve farklı kitle hareketi zeminlerini oluşturacak adımlar etrafında gelişebilir. Meclis Başkanı’nın açıklamasının ardından Haziran Hareketi’nin gösterdiği reaksiyon etrafında toplanan tepki bunun işaretlerinden birisi oldu. Mesele bunu sürekli kılacak, AKP’ye hayır diyen milyonları bir araya getirmeye devam edebilecek tarz ve yöntemlerin geliştirilmesi.
•••
Muhalefet hareketinin de bütün olarak bu sorumluluk içinde olmasına ihtiyaç var. Meclis Başkanı’nın çağrısının anayasadaki ifadesi bir yana ana okul çocuklarının topluca namaza götürüldüğü, Ensar’ın her düzeyde korunmaya devam edilebildiği bir durumda herhalde yapılması gereken en son şey solun birbiriyle uğraşarak kendi doğruluğunu (!) ispatlama çabasına girmesi. Bu şekilde mücadele açısından hiçbir manası olmayan tartışmalarla kimsenin bir şey kazanmasının mümkün olmadığının artık görülmesi gerekiyor. Kaldı ki siyasi mücadele her dönemin özgünlükleri içinde şekillenir. 28 Şubat giden bir süreçteki politikalarla bugün İslami faşizmin kurumsallaştığı ve anayasal bir düzene doğru geliştirilmeye çalışıldığı bir dönemdeki politikaları kıyaslamanın manasızlığı ortada. Her dönem için geçerli tek bir politika olsaydı zaten siyaset yapmaya gerek olmazdı.
Bunlar ve buna benzer laikliğin kavramsal-terminolojik incelemelerine varan tartışmaları meraklıları elbette yürütebilir ama asıl mesele bugün AKP’nin gerici politikalarına karşı gelişen direnme eğilimlerini, İslami faşizmi yıkma mücadelesi doğrultusunda birleştirmek için mücadele etmek olmalı. Böylesi bir direnme gücü yeniden toparlanıp geliştirilmeden AKP rejiminin iç çelişkilerinden ya da dış çelişkileri üzerinden İslami faşizmin geriletilmesi de ülkenin geleceği için daha aydınlık bir yolun bulunması da mümkün olmayacak.
•••
1 Mayıs, bu yıl böyle bir özgünlük içerisinde gerçekleştiriliyor. Onlarca noktaya yayılan 1 Mayıslar bir süredir yan yana gelmekte zorlanan kitlelerin birleşik bir eylem ve mücadele alanı olacak. 1 Mayıs, bu anlamda yeni bir kitle hareketinin gelişmesine güç taşıyacak uğraklardan birisi olarak görülebilir. Bu anlamda da kitlesel buluşmaları mümkün kılan 1 Mayısların özel bir önemi var. Bu tür yan yana gelişler, kitle hareketinin yaygın zeminlere doğru taşınmasını daha olanaklı hale getireceği gibi, daha büyük buluşmaların, kapanan meydanların ve sokakların yeniden açılmasının da ön adımları olarak görülebilir. 1 Mayıs sonrasında da atacağımız her adım bu noktada muhalefetin ve geri çekilmiş görünen kitlesel hareketliliğini önünü açmayı temel alan bir anlayışla sürdürülmelidir.
Sonuçta biliyoruz ki ülkemizin özgür ve aydınlık geleceğine giden tek yol bugün toplandığımız meydanlardan geçiyor.