18 Temmuz günü Paris’in güneybatısındaki Saint-Aignan kentinde genç bir Roman, polisin dur ikazına uymadığı gerekçesiyle öldürüldü.

18 Temmuz günü Paris’in güneybatısındaki Saint-Aignan kentinde genç bir Roman, polisin dur ikazına uymadığı gerekçesiyle öldürüldü. Bir gün önce, suç oranı ülke ortalamasına nazaran oldukça düşük Grenoble kentinde, sabıka dosyası kabarık bir genç bir banka soygunundan kaçarken polisle girdiği çatışmada ölü olarak ele geçiriliyordu. Birbirinden bağımsız bu iki olayın ardından, her iki kentte öldürülen gençlerin yakınları şehir merkezlerinde ciddi boyutta tahribatla sonuçlanan şiddetli bir isyan başlatıyordu.
Bazı bakanların başları, ırkçılık içeren « dil sürçmeleri » yüzünden daha önce epeyce ağrımıştı. Hatta İçişleri Bakanı Brice Hortefeux, geçtiğimiz haftalarda Kuzey Afrikalı Fransız yurttaşlarına hakaretten ceza bile yemişti. Ancak Sarkozy Cumhurbaşkanlığı süresince doğrudan bu hataya düşmemeye gayret etmişti. Taa ki bu iki olayı görüştüğü bakanlar kurulu esnasında “suça karşı savaş açacağını” belirtirken, “yolculuk insanları”na ilişkin bir kriz toplantısı yapacağını açıklayana kadar… Sarkozy bu toplantıda “göçebeler ve Romanlardan bazılarının davranışlarından kaynaklanan sorunlara” eğileceğini ve “tüm bölgelerde durum tespitinden sonra, gerekirse bazı yerleşim noktalarında tahliyede bulunacağını” duyurmuştu. Hemen akabinde, başta İnsan Hakları ve Irkçılıkla mücadele kurumları olmak üzere, sol muhalefet temsilcileri Cumhurbaşkanını “belli bir etnik grubu damgalamakla” suçlayarak, şiddetli eleştiriler yöneltiyorlardı. Grenoble kentinin dahil olduğu Isère bölge valisini değiştirerek, yerine polis kökenli bir memuru ataması da cabası…
Fransa dışında pek kullanılmayan bir tabirle, yani “yolculuk insanları” (gens du voyage) ifadesiyle, Fransız vatandaşı olan göçebe topluluklar kastediliyor. İşin kötü tarafı da Cumhurbaşkanının yüzyıllardır Fransız topraklarında yaşayan bu insanlarla, dış göçle gelen Romanların bir kısmını karıştırması. Romanların ve Çingenelerin hayatı zaten çok zor. Topluluk üyelerinin her biri, üç ayda bir jandarma komutanlığına bizzat giderek “hareket defterini” onaylatmak zorunda. Romanlar ayrıca Fransa’da çocuklarını okula yazdırmakta, istedikleri bölgeye yerleşmekte, hatta oy kullanmakta en çok zorluk çeken etnik grup.
Amnesty International’ın Londra merkezinden yapılan açıklamada Fransa’dan uluslararası hukuka saygılı davranarak, yerleşimlerin tahliyesi sonucunda kimsenin evsiz kalmaması ve bu durumun göçmenleri sınır dışı etmek için bir vesile olarak kullanılmamasını talep ediliyor. 1990 yılında (dönemin Sosyalist Parti milletvekili Louis Besson adına, mevcut Göç bakanı Eric Besson’la karışmasın !)  “Besson  yasası” olarak bilinen metin uyarınca, nüfusu 5.000’den fazla tüm kentlerde göçebeler için ayrılmış kamp alanları hazırlamasını şart koşuyor. Ancak yasadan 10 yıl sonra durum oldukça başarısız. Sorbonne Üniversitesi Çingene Araştırmaları Merkezi kurucusu sosyolog Jean-Pierre Liégeois’ya göre, kentlerin yüzde 80’i bu yasal gereksinimi yerine getirmiyor.
Yaz ortasında Fransa’nın siyasi gündemi hareketliliğini koruyor. İtalya’da geçen yıl Romanlara ilişkin alınan kararları “ırkçı” bulan iktidar, acaba başkalarına ders vermekten vazgeçip, çuvaldızı kendine batırmayı becerecek mi ? Yoksa sol muhalefetin ve basının vurguladığı gibi Bettencourt skandalını örtebilmek için yeni gündem sapmaları mı yeğleyecekler ?