Avusturya, Fransa ve Almanya ülkücü hareket ve sembollerini peş peşe yasaklarken ABD, 'terör örgütü' statüsüne almaya hazırlanıyor. Ülkücü hareketin AB‘de tehdit olarak görüldüğünü belirten Prof. Bozay, ABD’deki yasak girişiminin ise hükümete yönelik bir mesaj olduğunu vurguluyor.

Ülkücüye veto, AKP’ye mesaj

Mehmet Emin Kurnaz

Partisinin Meclis’teki grup toplantısında konuşan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, ABD’nin Ülkü ocaklarını ‘terör’ statüsüne alınma girişimlerine tepki gösterdi. Ülkücülerin terörist olmadığını savunan Bahçeli, “Terörist arayan varsa Pensilvanya’ya baksın” dedi. Bahçeli’nin çıkışı son dönem Avrupa ve ABD’de ülkücü gruplara yönelik yasak ve engelleme adımlarını gündeme getirdi. Ülkücü grupların Avrupa‘da ki faaliyetlerini, gelir kaynaklarını, Türkiye ile kurdukları ilişkiyi Köln Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kemal Bozay BirGün’e değerlendirdi.

“Ülkücü hareket ‘Avrupa Türkçülüğü’ kimliği etrafında Avrupa’nın birçok ülkesinde radikalleşme eğilimi gösteren bir yapılanma oluşturuyor” diyen Bozay, ülkücülerin Avrupa’da yaşayan muhaliflere yönelik bir tehdit ve Avrupa’nın entegrasyon politikalarının önünde engel olarak görüldüğüne dikkat çekiyor. Bozay, ABD’den gelen çıkışın ise Türkiye’ye yönelik bir mesaj niteliği taşıyabileceğini belirtiyor.

Avrupa’da ‘ülkücü hareket-bozkurtlar’ isimli oluşum nasıl ortaya çıktı, hangi gerekçeyle engellendi?

Avrupa kamuoyunda ‘Graue Wölfe’ ya da ‘Grey Wolves’, yani Bozkurtlar olarak bilinen Ülkücü hareketin gelişimi özünde 1970’li yılların başlarına tekabül etmekte. Alparslan Türkeş’in girişimiyle 1970’li yıllarda MHP Avrupa Teşkilatı örgütlülüğüne başlamıştı. Bunun akabinde özellikle Batı Avrupa ülkelerinde, örneğin Almanya başta olmak üzere Hollanda, Belçika, Avusturya, İsviçre ve Danimarka gibi ülkelerde iş göçü hareketinin yayılmasıyla birlikte MHP teşkilatları oluşmaya başladı. Örneğin Almanya’da bu teşkilatların oluşumunda aşırı sağ eğilimli Alman çevrelerin ve şahsiyetlerin de destek oldu. 1977 yılında TBMM’nin resmi kararıyla Avrupa’da Türkiye bağlamlı partilerin oluşumu yasaklanınca MHP Avrupa Teşkilatı örgütlülüğünü lağvedip yerine Avrupa’nın birçok ülke ve şehirlerinde dernekler kurmaya başladı. Bu dernekler 1978 yılında Frankfurt/Main kentinde Almanya Demokratik Ülkücü Türk Dernekleri Federasyonu (ADÜTDF) çatısı etrafında merkezileştiler. Avrupa boyutunda da daha sonraki yıllarda Avrupa Türk Konfederasyonu (ATK) yapısı oluşturuldu. Türk Federasyonun Almanya’da oluşmasında Dr. Horst Kannapin adlı muhafazakâr gerici CDU politikacısının önemli rolü oldu. Örneğin Türkeş birçok kez Almanya ve Avrupa’ya gelerek teşkilatlanma sürecine katkıda bulunmuş, buradaki örgütlenmelere ayrı bir hassasiyet göstermiştir. Hatta Türkeş MHP’nin Avrupa örgütlenmesi sürecinde milliyetçi-şovenist yaklaşımlarıyla tanınan dönemin Bavyera Eyalet Başbakanı ve Federal Savunma Bakanı Franz Josef Strauss’la da resmi görüşmelerde bulundu ve destek talebinde bulundu. Biraraya geldikleri en önemli nokta Sovyetler’den gelecek tehlike ve Komünizmle mücadele oldu.

Dolayısıyla 1970’li ve 1980’lı yıllar arasında Avrupa ülkelerinde Türk Federasyonu ve yan kurumları Türkiye’deki MHP ve ülkücü yapılanmalarla bağlantılı olarak Komünizmle mücadeleyi esas aldılar. Bu bağlamda göç hareketiyle birlikte oluşan Türkiyeli ilerici, sosyalist ve demokratik kitle kurumlarına karşı saldırılar başta olmak üzere ‘Komünizmle Mücadele’ bağlamında Alman neo-nazi yapılanmalarıyla (örneğin NPD, ANS/SA vb.) ilişkiler sürdürmeye devam ettiler. Ülkücü hareketin bu saldırıları sonucunda 1974 yılında Hamburg’da sosyalist kökenli Neşet Danış ve 1980 yılında Berlin’de sosyalist kökenli öğretmen Celalettin Kesim öldürüldüler. 1980’lı yıllarda başta Almanya olmak üzere Avrupa kamuoyunda, özellikle Sendikalar (DGB Alman Sendikalar Birliği, IGM Metal İşçileri Sendikası) ve Antifaşist Kitle örgütlerinin (örneğin VVN/BdA, Volksfront vb.) talebiyle Ülkücü hareketin yasaklanması gündeme geldi. O dönem bu talep kamuoyunda sembolik bir politik talep olmanın ötesine çıkamadı.

ulkucuye-veto-akp-ye-mesaj-929055-1.
Prof. Dr. Kemal Bozay

AVRUPA TEDİRGİN

Bu süreçte yeni kuşak Türkiyeli gençler nezdinde ülkücü hareket güçlenmeye devam etti. Bir yandan Mölln (1992) ve Solingen (1993) örneğinde Almanya’da ırkçı saldırıların güç kazanması ve Türkiye boyutunda milliyetçi-şovenist rüzgârla birlikte MHP’nin yeniden güçlenmesiyle bu durum Avrupayı da etkiledi diyebiliriz. Türkiye’deki rüzgârla birlikte Ülkücü hareket Almanya’da da daha yoğun radikalleşme eğilimleri göstermeye çalıştı. Özellikle Türkiye’nin iç politik gelişme dinamiklerine bağlı olarak Avrupa’da önemli bir kesimi temsil eden Kürt ve Ermeni kökenli göçmenlere karşı ırkçı söylem ve saldırıların ivme kazanması sadece demokratik ve ilerici kurumları değil, keza bir dizi Avrupa ülkesini tedirgin etmeye başladı. Özellikle AKP ve MHP ittifakının daha da pekişmesiyle ülkücü hareketin etkisi Türkiye kökenli genç nesiller bağlamında güç kazanmaya başladı. Bu bağlamda radikalleşme eğilimleri birçok kentte Türk-Kürt çatışması ve Ermeni düşmanlığı bağlamında kendini açıktan gösterdi. Son olarak 1995 yılında Seyfettin Kalan adlı Kürt gencin Neumünster’de, Alevi kökenli Ercan Alkaya’nın Kiel’de ve sosyalist Erol İspir’in Köln’de ülkücü ve aşırı milliyetçi çevrelerce öldürülmesi dikkatleri yoğunlaştırdı. Örneğin Federal Almanya’da ‘Ermeni Soykırım Tasarısı’ 2016 yılında onaylandığında ülkücü çevrelere bağlı yapılanmaların girişimiyle başta Cem Özdemir (Yeşiller Partisi), Sevim Dağdelen (Sol Parti) olmak üzere birçok Türkiye kökenli ve Alman politikacı tehdit edildi. Diğer taraftan ülkücü çevrelere bağlı gençler Yahudi düşmanlığının (Antisemitizm) güç kazanmasına da katkıda bulundular. Bu da Avrupa’nın birçok siyasi çevrelerini ve elitlerini daha da tedirgin etti.

Ülkücü hareketinin Avrupa’da yasaklanması tartışmalarını bu gelişmelere bağlamak gerekiyor. Diğer yandan genel hatlarıyla Avrupa’da aşırı sağ eğilimlerin ve örgütlenmelerin güçlenmesine karşı tarihten bu yana Faşizm deneyiminden dolayı güçlü bir hasasiyet sözkonusu. Şimdi bu aşırı sağ örgütlenmelerin sadece Alman’ları değil keza göçmen grupları ve özellinde Türkiye kökenliler arasında güç kazanmasıyla Avrupa’da aşırı sağ, ırkçı, milliyetçi-şovenist ve Yahudi düşmanı yapıların küresel ve transkültürel bir boyut kazandırdığını ortaya serdi.Özellikle genç kuşaklar nezdindeki radikalleşme sadece aşırı İslamist-selefi yapıları boyutuyla değil, keza aşırı sağ örgütlenmenin en belirgin örneği olan Ülkücü hareketi de odağına aldı.

Küresel anlamda yayılan transkültürel boyutlu aşırı sağ radikalizm tedirginliği, Ülkücü hareketin Fransa’da yasaklanmasını, Almanya’da devam eden yasaklanma tartışmalarını, Avusturya’da ülkücü harekete ait simgelerin yasaklanmasını ve son olarak ABD’de Ülkücü yapılanmaların terör listesini alınmasını beraberinde getirdi.

Genel hatlarıyla toparlarsak; ülkücü hareketin Avrupa’da engellenmesinin arkasında bir yandan göç toplumunda şekillenen ve yeni kuşak Türkiyeli gençler arasında güç kazanan yeni aşırı sağ radikalleşme eğilimlerini, diğer yandan Türkiye-AB ilişkileri boyutunda yaşanan çelişkiler ve bunun Avrupa’da yaşayan Türkiyeli göçmenler üzerindeki siyasal-kültürel etkisi yatmaktadır. Ülkücü hareket “Avrupa Türkçülüğü” kimliği etrafında Avrupa’nın birçok ülkesinde radikalleşme eğilimi gösteren bir yapılanma oluşturmayı hedefliği açık bir gerçek. Bu da Avrupa’nın göç ve entegrasyon politikalarının önünde engel olarak görülmekte ve transkültürel boyutta yeni aşırı sağ eğilim ve akımların oluşmasına zemin hazırlamakta.

Ülkücü hareketin genel anlamıyla engellenme sürecini ve yasaklanması tartışmalarını bu bağlamda değerlendirmek lazım.

KRİMANAL YAPILANMALAR

Bu oluşumların Türkiye ile bağlantıları var mı? Ne gibi faaliyetlerde bulunuyorlar? Kaynakları neler?

Avrupa’da ülkücü geleneğe ve yapılanmaları bağlı üç çatı örgütü faal. Bunların içerisinde MHP’ye bağlı 1978 yılında resmi olarak kurulan Türk Federasyonu yaklaşık 200’ün üzerinde dernekle en güçlü yapılanma. Diğer yandan Türk Federasyon’dan Musa Serdar Çelebi öncülüğünde Avrupa boyutunda 1987 yılında ayrılan ve daha çok Türk-İslamcılığı bağlamında faaliyet gösteren ATİB (Avrupa Türk İslam Birliği) bulunmaktadır. Üçüncü yapılanma ise BBP’ye bağlı hareket eden ATB (Avrupa Türk Birliği)’dir. Bu üç teşkilatı toparlarsak bu hareketlere bağlı Almanya’da 18.000 üye bulunmakta. Bu rakamları Federal Almanya Anayasayı Koruma Örgütü de resmi kaynaklarında açıkladı. Dolayısıyla söz konusu üç çatı örgütü ve ona bağlı faaliyet sürdüren dernekler birebir Türkiye endeksli hareket ettiğini görmek mümkün.

Bu duruma bağlı olarak bu örgütler ve dernekler ilk etabında Türkiye’nin siyasal gündemine bağlı Avrupa’da faaliyetlerde bulunmaktalar. Özellikle Kürt sorunu, Ermeni sorunu, Alevi ve değişik etnik yapılar ve konular bağlamında gündeme gelen çelişkiler ve gerginlikler bu yapılar, medya organları ve özellikle sosyal medya aracılığıyla Avrupa’ya taşınmakta ve göç toplumu içerisinde de radikalleşen bölünmeler gündeme getirmekte. Örneğin Türk Ordusunun Kuzey Irak’a girişi ve ya Afrin’e girişi bir nevi Avrupa’da da gerginliklere yol açmakta. Keza Türkiye-AB gerginliği göçmen toplumunu da etkiledi. Ayrıca “Avrupa Türklüğü” bağlamında yeni kuşak Türkiye kökenli gençlerin aşırı sağ eğilimlere yönelmesini ve milliyetçi-şovenist içerikler bağlamında mobilize edilmesini beraberinde. Özellikle 2016 darbe girişiminin ardında Türk devletinin girişimiyle değişik muhalif ve ilerici kesimlere karşı saldırılar artış gösterdi. Bu bağlamda Kürt, Alevi ve Ermeni toplumuna ve derneklerine karşı saldırılar artış gösterdi. Keza darbe sonrası Gülen’e yakınlığıyla bilinen eğitim kurumlarına dönük saldırılar da arttı.

Göç toplumunda transkültürel bağlamda şekillenen farklı bir yapılanma ise radikalleşme eğilimine bağlı Türkiye kökenli gençlerin oluşturduklar roker- ve çete-vari klüplerdir. Bunların içerisinde kamuoyunda en çok bilinen AKP’ye bağlı politik çevrelerle yakınlığı ile bilinen ve Avrupa’da 3.500 üyesi bulunan “Osmanen Germania” grubudur. Bu yapılanma kriminal işlerinden dolayı Almanya Federal İçişleri Bakanı Horst Seehofer tarafından 2018 yılında yasaklandı. Bu yapılanmalara bağlı olarak MHP’ye yakınlığı ile bilinen ve özellikle Almanya ve Hollanda’da aktif olan Turan e.V. ve Turcos MC bulunmakta. Bu yapılanmalar kriminal ve şiddet işlerinin yanı sıra ülkücü harekete bağlı radikalleşen yeni bir gençlik hareketi oluşturmaktalar.

Avrupa’da Ülkücü hareketin finans kaynağının temelini sık sık yapılan bağış kampanyaları, toplanılan aidatlar, ticari işler ve rokervari yapıların sunduğu kaynaklar oluşturmakta. Ayrıca Almanya’nın bazı şehirlerinde dernekler yasasına bağlı tüzel konumundan dolayı bazı dernekler mali devlet desteği almakta.

TÜRKİYE’YE BİR MESAJ

Son olarak ABD’de terör örgütü statüsüne alınmasını nasıl değerlendirmek gerek? ABD’deki nüfusları Avrupa’daki kadar var mı? ABD’nin Türkiye’ye karşı bir yaptırımı olarak da okunabilir mi?

Avrupa’da radikalleşme gösteren Ülkücü hareketin güçlenmesine karşı gitgide ortak bir tavır gündeme geldi. Avusturya hükümeti ülkücü harekete bağlı sembolleri yasakladı, Fransa Hükümeti Türkiye-Fransa ilişkilerinin gerginleşmesiyle Ülkücü hareketi ve faaliyetlerini yasakladı ve Almanya ise Federal Parlamentoda partiler üstü bir önergeyle Ülkücü hareketin yasaklanmasını incelemekte ve bir dizi önlemler almaya çalışmakta. Burada bir nevi Avrupa’nın gitgide ortak bir tutumu şekilleniyor.

Bu durum elbette transatlantik ilişkiler bağlamında ABD’ye de yansıyor. Ülkücü hareketin ABD’deki gücü ve nüfusu Avrupa ülkelerinde olduğu kadar olmazsa da, ABD’nin 11 Eylül olaylarımın hassasiyetiyle radikal islami çevrelere ve radikal göçmen yapılarına karşı tutumu daima sertti. Burada iç güvenlik bağlamında güç kazanan politikalar kendini göstermekte. Son yıllarda ABD’nin iç politik hattında İslamist ve Selefi eğilimi radikalleşmeye karşı önlemler artış gösterdi. Bu önlemler son gelinen süreçte Türkiye’ye bağlı faaliyet sürdüren Ülkücü örgütlenmeleri de etkisi altın almıştır. Ayrıca Türkiye-ABD ilişkilerinin dönem dönem gerginleşmesiyle bu hamlenin arkasında ABD’nin Türkiye’ye karşı yeni tutumunu da açıktan görmek mümkün. Bu hamleyi, bir nevi AKP’nin MHP ile ittifak sürecinde daha da milliyetçi bir rota izlemesine karşı bir girişim olarak da görmek gerekiyor.

***

Uyum politikasını olumsuz etkiliyor

Ülkücü hareketin yasaklanmasını BirGün’e değerlendiren Yeşiller Viyana Milletvekili Berivan Aslan ise şu ifadeleri kullandı: Ülkücü hareket-Bozkurtlar yapılanmasının yasaklanmasının birçok gerekçesi var. Örneğin Türkiye’de milliyetçilik artıkça, Avrupa’daki Türkiyeliler arasında kutuplaşma derinleşti. Avrupa’da doğan büyüyen Türk gençleri artık kendilerini Avrupa’ya ait hissetmemeye başladılar, gençler siyasi çıkarlar uğruna kurban edildiler, bu da emek verilen uyum politikası için feci bir durum.

ulkucuye-veto-akp-ye-mesaj-929054-1.
Berivan Aslan

Bu fenomeni geçen sene Viyana´da yaşadık. Türk gençlerini kışkırtıp sokaklara döktüler. Bunu fırsat bilen Avusturyalı milliyetçiler, “Türkler ülkemizin huzurunu bozuyorlar, onları burada istemiyoruz. Barbar topluluklara ülkemizin yatırım yapmasını istemiyoruz“ propagandası yaptı. Bu etkileşim Avrupa’daki entegrasyon politikasına zarar verdi ve AB hükümetlerini icraatlara zorladı.

Bu oluşumların Türkiye ile bağlantıları da var. En popüler örneği “OsmanenGermania” isimli oluşum. Bu oluşum, kriminal bir örgüt olarak yasaklandı. Faaliyetleri arasında milliyetçi-dinci ağlar kurma, milliyetçi harekete sempatizan kazandırma, silahlanma, propaganda eylemleri örgütleme, muhalifleri susturma gibi pek çok pratik söz konusu. Hatta suç örgütü lideri Sedat Peker bile bu bağlantıları ve finansörlerini itiraf etti.

Avrupa´da 2016’dan sonra Türkiye’deki temel hakların korunmasını ve savaşa karşı çıkan herkese mafyavari saldırılar düzenleniyor. Şahsıma yönelik geçen sene suikast planları ortaya çıktı. Bu şiddet eğilimli anlayış istihbarat birimlerini ve güvenlik politikasını zorladı, böyle olunca demokrasi anlayışına ters düşen ve tehlikeli grupların yasaklama konusu gündemden düşmedi. Milliyetçilik maalesef Avrupa’da büyük bir emekle oluşturduğumuz entegrasyon politikasına zarar verdi.

***

Birçok ülke harekete geçti

>> Aralık 2018’de Avusturya Ulusal Meclisince kabul edilen, terör ve radikal gruplara ait sembol ve işaretlerin yasaklanmasını öngören "sembol yasası" kapsamında, Ülkü Ocaklarına ait semboller yasaklandı.

>>Kasım 2020’de Fransa İçişleri Bakanı Gérarld Darmanin Bakanlar Kurulu kararı ile “aşırı milliyetçi” ve “paramiliter” bir hareket olduğu gerekçesiyle Türkiye kökenli “Bozkurtların" Fransa’daki faaliyetlerinin yasaklandığını duyurdu.

>>Almanya’da 2020’de Federal Parlamentoda yapılan tartışmalar sırasında bütün partiler “bozkurtçu, milliyetçi-ülkücü” derneklerin yasaklanması çağrısı yaptı. Dört partinin sunduğu önerge kabul edildi. Yasaklama girişimleri devam ederken son olarak geçtiğimiz nisan ayında meclis bünyesinde hazırlanan bir rapora göre ülkede faaliyet gösteren ‘Ülkücü Hareket’ adlı grup, ‘Anayasa’ya aykırı hedefleri’ şiddetle hayata geçirmek istediği gerekçesiyle Sol Parti tarafından bir kez daha örgütün yasaklanması talep edildi. Almanya’nın yanı sıra Hollanda’da da Ülkücü hareketin engellenmesine dönük adımlar atılıyor.