Ultralaştıramadıklarımız

Ne zaman takımım sorulsa ve sonrasında futbola olan sevgim konu edilse sonu hep “Fanatiksiniz yani”ye bağlanıyor. Ben de hiç sıkılmadan hayatta hiçbir konuda fanatik olmamaya çalıştığımı söylüyor ve en büyük amacımın takım bağımsız futbolseverlik olduğunu anlatıyorum. Oysa herkesin düşüncesi neredeyse aynı: Her maçı izliyorsan, tribüne gidiyorsan, deplasman kovalıyorsan fanatiksin! Benim derdimse hayatım boyunca hiçbir şeye ya da düşünceye körü körüne bağlanmamak, kendi takımım dahil objektif olabilmek. Belki de bu nedenle hayatım boyunca hiçbir taraftar grubuna üye olmadım, sıcak bakmadım.

Geçtiğimiz günlerde “fanatik” diye tanımlanan taraftar grubu Lazio Ultras bir bildiri yayınladı. Bildiride kadınlar ve çocukların, kendileri için kutsal sayılan tribünün ilk on sırasına girmemelerini istedi. Bildiride ‘’Kuzey tribünü (CurvaNord) bizim için kutsal bir yer. Saygı gösterilmesi gereken, yazılı kuralları olmayan bir alan. Burada her zaman sınırda yaşadık, bulunduk. Kadınlar, kız arkadaşlar ve çocuklar, sizleri tribünün en az 10 sıra geriye davet ediyoruz. Tribünün en ön bölümüne gelmeyin. Stadyum, Villa Borghese’de gibi kayıtsızca dolaşılan, romantik bir tur ortamı değil. Arzunuz buysa, böyle takılmak istiyorsanız lütfen stadyum diğer bölümlerine gidin’’ dediler.

Yaygın kanının aksine “Ultra” bir taraftar grubu değil bir akım. Bu nedenle de birçok takımın “Ultra”sı var. Akım 1960’larda İtalya’da doğdu. İsimlerinde “Ultras”ı kullanan ilk grup Sampdoria. Sonrasında İtalya’dan dünyaya yayıldı. Ultrasların ilk prensibi “hep destek, tam destek.” Günümüzde gelinen durumun aksine grubun temelinde endüstriyel futbola karşı olmak yatıyor. Bu nedenle de kulübe ve yönetime de karşılar. Kulüpten ya da başkandan gelen hiçbir desteği de bu nedenle kabul etmiyorlar. Yerleri kale arkası. Maç boyunca oturmuyorlar ve oturanlardan hoşlanmıyorlar. En fazla gol atanı değil takımı için en fazla mücadele eden futbolcuyu seviyorlar. Kavgacı değiller fakat polisle de araları iyi değil. “ACAB” dedikleri (All Cops are Bastard) felsefeleri var. Endüstriyel futbol karşıtı olduklarından yine bugünden farklı biçimde kulüp mağazasından forma, atkı almıyorlar. Aslolanın maddi değil manevi destek olduğunu düşünüyorlar. Forma giymedikleri gibi şık ve pahalı markalardan giyiniyorlar. Böylelikle stat dışında polisin ilgisini çekmeden, “varlıklı, sıradan vatandaş” görüntüsüyle olaylardan sıyrılıyorlar. Dünyada Ultrasların moda haline getirdiği marka ve modeller bugün ile varlıklarını sürdürüyor. Pankartları baskı yaptırmak da Ultra kuralları dışında. Takım için emek verilmesi gerektiğine inandıklarından pankartları kumaş üstüne elle boyuyorlar.

Tabii bu kadar özelliği sayınca gözümüzün önüne dik duruşlu, baş eğmeyen, endüstriyel futbol karşıtı gruplar gelmesin. Zira her şey gibi Ultra kavramı da yıllar içinde değişti. Ultra grubunun sağlam politik görüşleri oluştu ki kendilerinden olmayanı tamamen dışlama yoluna gidenler ya da Kızıl Yıldız’da olduğu gibi tribüne giren herkese Ultras olma zorunluluğu koyanlar oldu. Ve tüm dünyada futbol değiştikçe Ultra olmak da değişti.

Türkiye’de ise isminin içinde Ultras’yı geçien tek grup Galatasaray’ın Ultras-lan’ı olsa da Fenerbahçe ve Beşiktaş’ın bu ismi kullanmamasının nedeni muhtemelen ezeli rekabet. Fakat tüm taraftar grupları “ucundan” Ultra olmaya çalışsa da hepsinin temelinde “tribünün tek hakimi olma” derdi; kulüple arayı iyi tutalım, kulüp bize bedava bilet versin, deplasman otobüs kaldırsın yaklaşımı oldukça Ultra olmaktan da uzak olacaklar. Bu arada haksızlık olmasın Türkiye’de de zaman zaman gerçek Ultra görüşünde taraftar grupları çıkmıyor değil. Ama zaten derdimiz bu taraftar gruplarının hakim görüş gruplar ve kulüp tarafından ezilmesi, yok sayılması.

Her zaman fanatizmden uzak, bağnazca bir görüşe ve kurala bağlı olmayan tribünlerin hayalini kurdum. Zira ne kadar güzel başlasa da insan doğasının para ve güçle sınandığında genelde başarısız olduğuna şahit oldum. En sol görüşlü, en karşı grupların içinde bulunup hayal kırıklığıyla çıktım. O yüzden de kendime “taraftar” demekten bile çekindim. Herkesin takımseverden çok futbolsever olduğu günleri göremeyeceğiz belki ama en azından taraftar gruplarının bağımsızlaştığı günleri görmek nasip olur umarım.