Bu yıl 70. kez düzenlenecek olan Uluslararası Berlin Film Festivali, festivalin ilk direktörü olan Alfred Bauer’in Nazi döneminde “film bürokrasisinde üst düzey görevli” olduğunun ortaya çıkması, festivalin cinsiyet eşitliği tartışmalarındaki pozisyonu ve jüri başkanı Jeremy Irons'ın taciz savunuculuğunun gölgesinde başlıyor

Uluslararası Berlin Film Festivali skandalların gölgesinde açılıyor

SEÇİL KALENDEROĞLU

Bu yıl yetmişinci yaşını kutlayan Uluslararası Berlin Film Festivali bugün sinema izleyicisiyle buluşmaya hazırlanıyor. On gün sürecek olan film maratonunda, 18 ülkeden 17 film yarışacak. Festivalin açılışını ise daha önce yabancı dilde en iyi film Oscar’ına aday olmuş “Monsieur Lazhar”ın yönetmeni Philippe Falardeau`nun yeni uyarlaması “My Salinger Year” (Benim Salinger Yılım) yapıyor.

Bu yıl yarışma bölümünde Sally Potter “The Roads Not Taken”, Abel Ferrara “Siberia”, Philippe Garrel “The Salt Of Tears”, Rithy Panh “Irradiated” belgeseliyle, Christian Petzold “Undine”, İran'da rejim karşıtlığı nedeniyle bir yıl hapse mahkum edilen Mohhammad Rasoulof “There Is No Evil” ve Hong Sangsoo “The Woman Who Ran” filmleriyle katılırken, Tayvan sinemasının ‘İkinci Yeni Dalga’ yönetmelerinden Tsai Ming-liang uzun zamandır beklenen uzun metraj çalışması “Rizi” de Altın Ayı için yarışacak olan filmler arasında.

FARKLI BÖLÜMLERDE FARKLI FİLMLER

Bu sene 50. yılını kutlayan Berlinale Forum bölümünün açılışını ise Raul Ruiz'in 1967`de Şili`de çektiği ancak askeri darbe sonrası tamamlayamadan ülkeyi terk etmek zorunda kaldığı ve 2011 yılında ölümünden sonra eşi Valeria Sarmiento`nun tamamladığı “The Tango of the Widower and Its Distorting Mirror” (Dulun Tangosu ve Onun Dev Aynası) filmi yapacak. Bu seneki Berlinale Kamera ödülünün sahibi, Alman sinemasının kült mertebesindeki yönetmenlerinden Ulrike Ottinger. “Madame X: An Absolute Ruler”, “Ticket of No Return” gibi filmleriyle tanıdığımız Ottinger’in otobiyografik belgeseli olan “Paris Calligrams”da Berlinale Özel bölümünde dünya prömiyerini yapacak.

NAZİ SKANDALI

Bu sene festivalde önemli bir değişiklik de yaşandı. 19 sene boyunca festivalin yaratıcı ve idari kararlarını alan ve yöneten Dieter Kosslick görevine veda etti. Kuşkusuz bu istifanın nedenleri arasında, üç yıl önce aralarında Christian Petzold, Maren Ade ve Fatih Akın da dahil olmak üzere 79 Alman sinemacının imzaladığı, Berlin Uluslararası Film Festivali'nin sanatsal vizyonunun ve programlama önceliklerinin yeniden değerlendirilmesini isteyen açık mektubun etkisi var. Ancak festivaldeki tek deprem bu değil. Festivali, yetmiş yıl önce ilk kez yönetmiş olan ve festivalin kurucu üyelerinden Alfred Bauer'in Nazi geçmişi ortaya çıktı. Bunun üzerine geçtiğimiz hafta Alfred Bauer adına verilmekte olan ödül de festivalden kaldırıldı. Ödülün kaldırılması güzel bir gelişme olsa da adına yıllardır ödül verilen bir kişinin geçmişinin bu kadar uzun süredir neden ortaya çıkmadığı da ayrı bir muamma.

EŞ DİREKTÖRLÜK SİSTEMİNİN EŞİTLİKÇİLİĞİ

Festivali yaşananların gölgesinden çıkarmak için ise taze direktörler Mariette Rissenbeek ve Carlo Chatrian kolları sıvadı. Altı yıl boyunca Locarno Film Festivali`nin direktörlüğünü yapmış olan Carlo Chatrian, kurduğu ilişkiler sayesinde Almanya'daki sinema kulislerinde dünya çapında en iyi bağlantıları olan küratörlerden biri olarak yorumlanıyor. Eş yönetmen, “doppelspitze” olarak bilinen bu yönetim konsepti ise bir süredir Almanya'nın kültür sektöründe de popüler hale geldi. Liderlik pozisyonlarındaki cinsiyet eşitsizlikleri açısından geliştirilen bu konsepti değerlendiren Berlinale, kreatif anlamdaki bütün programlama ayrıcalığını tamamen Chatrian'a emanet ederek, eşitlikçilik iddiasına dair akıllarda önemli bir soru işareti bırakıyor.

TARTIŞMALI JÜRİ BAŞKANI

Bir de elbette, bu yılın jüri başkanı olan Jeremy Irons konusu var… 2011'deki Radio Times'da yaptığı bir röportajda, tacizi bir iletişim şekli olarak tarif ettiği ve kadınların bu tür olaylar için mahkemeye gitmemesi gerektiğini tarif ettiği açıklamalarının yanı sıra kürtaj ve eşcinsel evlilikler ile ilgili tartışmalı yorumları nedeniyle eleştirilerin odağındaydı. Özellikle de #Metoo hareketinin başlangıcında, geçtiğimiz yıllarda Berlinale'de de etkisini gösteren cinsiyet eşitsizliği ve taciz tartışmaları, yönetmen Dieter Wedel'in cinsel saldırı suçlamaları sonrası, daha eşitlikçi bir endüstri için festivalden değişiklikler umarken, tacizi destekleyen yorumlar yapan birinin jüri başkanı seçilmesi ise büyük hayal kırıklığı yarattı.

Bu sene Türkiye'den bir film herhangi bir yarışma ya da kategorilerde yer almıyor. Bu yıl 360 filmin gösterileceği ve bağımsız filmlere ağırlık veren ve kadın yönetmenlerin filmlerinin dikkat çektiği programıyla Berlinale'yi yine takip edecek ve buradan paylaşmaya devam edeceğim.