‘Uluslararası Yaptırımlar’ Soğuk Savaş sonrası bir kavramdır, ama, bir yaptırım türü olarak ‘ambargo’nun tarihi daha da eskiye gider. ‘Ambargo’ya ABD’de 1807’de rastlıyoruz ilk olarak

Uluslararası yaptırımlar: Egemen ülkenin zayıf ülkeye sopası

'Uluslararası Yaptırımlar' Soğuk Savaş’tan sonra yaşamımıza girmiş kavramlardan biri. Hem devletlerin, hem de uluslararası örgütlerin başvurdukları bir “zorlama yöntemi” olarak tanımlanıyor. Yaptırımlardan amaç elbette muhatabın gücünü zayıflatmak. 'Uluslararası Yaptırımlar’ın özelliği çoğunlukla bir barış dönemi uygulaması olmasıdır. Her zaman hukuka uygun mudur, değil midir; bu hala tartışılan, bir sonuca da bağlanmamış bir sorundur tabii.

Bu önleme başvuran devlet(ler) ya da kurum(lar) muhatabının hukuka aykırı olduğuna inandığı tutumunu cezalandırır aklınca. Bu, her zaman istediği sonucu verir mi, bu da ayrı bir tartışma konusudur. Ama kim ne derse desin, şu “uluslararası yaptırım”ı uygulayanlar daha çok küresel emperyal güçler ile onların güdümündeki kurumlardır. Güçlü aktörlerin güçsüz olana yaptırımlarıdır söz konusu olan. Bu yaptırımlar; ticaret yasağı koymak, hedef alınan ülkede yatırım yapılmasını engellemek, söz konusu ülkenin uluslararası pazarlarda mal alıp satmasını durdurmak gibi önlemler. Bu yaptırımlar BM eliyle yapılırsa buna küresel, AB gibi bölgesel bir birliğin uyugulaması ise adı üstünde bögesel, bir başka ülkenin bir başka ülkeye yaptırımı ise (örneğin ABD’nin İran’a yaptığı gibi ) bireysel yaptırım deniyor.

Uluslararası yaptırımların iki türü var: Silahlı kuvvet kullanmayı gerektiren ya da gerektirmeyen yaptırımlar. BM Güvenlik Konseyi barışın tehdit altında olduğunu iddia ederek BM Sözleşmesi’nin 7. Bölümü’nde belirtilen önlemleri uygular. Barışın tehdit altında olduğu durumda BM önce 41. Madde uyarınca kuvet gerektirmeyen zorlama önlemlerine başvurur, bu önlemlerin başarısız olması durumunda ise bu kez 42. Madde uyarınca silahlı kuvvet kullanmayı gerektiren uluslararası yaptırımlara başvurabilir.

Hepsi başarılı olmuş değil
Peki her yaptırım kararı başarılı mı? Değil tabii. Örneğin1935 yılında Habeşistan’ı (şimdiki Etiyopya) işgal eden İtalya’ya uygulanan BM yaptırımları, İngiltere’nin o zamanlar denetimi altında olan Süveyş Kanalı’nı kapatmaması nedeniyle pek de başarılı olmamıştı. Aynı durum 1960'larda da yaşandı. BM Güvenlik Konseyi'nin, ırkçı Güney Afrika rejimine karşı aldığı yaptırım kararı başta İngiltere olmak üzere İngiliz Milletler Topluluğu’na üye ülkelerin desteklememesi sonucu istenen etkiyi yapmamıştı.
Bazen hedef alınan ülke zayıflatılmak istenirken aslında güçlendirilmiş de olmaktadır. Örneğin, ABD’nin Pakistan’a uyguladığı silah ambargosunun böyle bir sonuç doğurduğu söylenir. Büyük ölçüde ABD silahlarına bağımlı olan Pakistan, bu yaptırımlar sonucu zayıf düşünce nükleer silah üretimi konusunda hız kazanmıştır.

Milliyetçilik de doğurdu
Konunun uzmanları bireysel olarak adlandırılan yaptırımların hedef alınan ülkelerde milliyetçi/bağımsızlıkçı hareketlerin doğuşuna yol açtığını belirtiyor. 1938’de ABD ile İngiltere’nin Meksika’ya uyguladığı ekonomik ambargolar bu ülkede milliyetçi akımların gelişmesine yol açtı. ABD’nin 1961’de Seylan’a (şimdiki adı Sri Lanka), Fransa’nın 1964’te Tunus’a uyguladığı yaptırımlar da aynı sonucu doğurdu. Bu yaptırımlar uzun sürdüğünde hedef alınan ülkeler bu yaptırımlara uygun ama kendilerine özgü bir sosyal yhaşam gerçekleştirmeye başladılar. Buna en uygun örnek olarak Küba gösterilebilir.

Ambargo daha eski
'Uluslararası yaptırımlar' Soğuk Savaş sonrası bir kavramdır tamam ama, bir yaptırım türü olarak ‘ambargo’nun tarihi daha da eskiye gider. ‘Ambargo’ya ABD’de 1807’de rastlıyoruz ilk olarak. ABD Başkanı Thomas Jefferson, söz konusu yıl, Napolyon Savaşları sırasında yani, ülkesinin uluslararası yükümlülükleri çiğnendiği gerekçesiyle İngiltere ile Fransa ticaret gemilerine tüm ABD limanlarını kapattı. Buna karşılık Napolyon da kara ve deniz ablukasına başvurdu ve bazı ABD gemilerie el koydu. İngilrere de aynı ablukayı gerçekleştirmişti daha önce. ABD’nin ambargo kararını Jefferson’un en büyük siyasi hatalarından biri kabul eder.

ABD, 1937’de İspanya iç savaşı sırasında İspanya’ya ambargo uyguladı. Başka ülkeler de ambargo uygulamasına başvurdular elbette. 1918’de tarafsız ülke durumunda olan Arjantin ile Şili, Alman gemilerine el koydular. Devamı da var. Norveç 1940’ta İtalya’ya petrol taşınmasını yasakladı, İtalya Norveç’e ambargo koydu ABD, 1975 -78 arası Kıbrıs Harekatı sonrası Türkiye’ye de silah ambargosu uyguladı.

Ambargonun klasik bir tanımı var: Bir devletin kendi limanlarında bulunan diğer devlete ait gemileri barış zamanında haciz ve tevkif etmesi. Tabii bu günümüzde artık böyle değil. Egemen bir ülke ya da kurum hedef aldığı bir ülkeyi ekonomik ya da siyasi açıdan zayıf duruma düşürmek için, o ülkeyle siyasi/ticari ilişkisi bulunan ülkelerin mal alım satımını yasaklar hedef ülkeyle.
Uluslararası Yaptırımlar içinde en çok başvurulan yöntem ambargodur. Çünkü zaman zaman başarısız sonuçlar alınmakla beraber yine de hedef ülke için yıkıcı sonuçlar alınacak en etkili yaptırım türü, ambargodur.

Şu İran ambargosu
Yıllardır duyduğumuz İran ambargosuna bakalım biraz da. Nasıl bir şeydir, nasıl uygulanıyor, İran nasıl etkileniyor, görelim.
Ekonomisi büyük oranda petrole dayalı olan İran’ın sanayisi ambargo yüzünden kalkınamıyor, belirtelim öncelikle. Kolay değil, neredeyse kırk yıla yaklaşan bir ambargo söz konusu bu ülkeye. Humeyni’nin liderliğindeki İslami devrimle başladığı sanılır ambargoların, ilgisi yok tabii. İran’da millileştirme operasyonları yapan Başbakan Musaddık, İran petrollerini dünya pazarlarına aracısız satmak isteyince İngiltere’nin ambargosuyla karşı karşıya kalmıştı ülke. Musaddık ABD marifetiyle devrilince ambargo sona ermişti.

İran’daki İslami rejimin ilanından sonra, 1980’de başlayıp 1883’te biten rehine krizi İran’a ambargonun ilk gerekçesi oldu. İranlı bazı üniversite öğrencileri Tahran'daki ABD Büyükelçiliği'ni işgal ederek, 66 diplomatı rehin almıştı. Bunun üzerine ABD Başkanı Jimmy Carter, İran'a anlaşmalar gereği verileceği vaad edilen 300 milyon dolar değerindeki askeri yedek parça yüklü gemiyi yollamamaştı.

ABD petrol firmaları İran’ı terk ettiler. Onlarla beraber uzman ve teknoloji de çıkmış oldu ülkeden. Petrol üretimi trajik olarak büyük bir düşüş yaşadı böylelikle.

Aynı yıl İran’ın ABD bankalarında bulunan 12 milyar doları bloke edildi. İran’a ilaç, gıda yardımı durduruldu. Diplomatların bir kısmının serbest bırakılması üzerine ambargo yumuşatılmasına rağmen el konulan para İran’a geri verilmedi.

ABD’nin kışkırtmasıyla Saddam Hüseyin liderliğindeki Irak, İran’a saldırdı. Bu savaşın üçüncü yılında İran’a silah ambargosu uyguladı ABD. 1984’te bazı kimya ürünlerinin İran’a satışına yasak getirildi.

Reagan döneminde ambargonun kapsamı daha genişletildi. İran’dan petrol alımı tamamen yasaklandı. Ancak daha sonra başka maddelerle geliştirilen amborgoya bazı Avrupa ülkeleri ile Japonya itiraz ederek İran’la ticaret yapmayı sürdürdüler. Hatta Japonya, İran ile petrol üretim tesislerini geliştirmek üzere anlaşmalar imzaladı.

Muhammed Hatemi’nin Cumhurbaşkanlığı döneminde Clinton tarafından gevşetilen İran’a yönelik ambargo, Mahmud Ahmedinejat’ın cumhurbaşkanı seçilmesi üzerine yeniden sıkılaştırıldı.

2015‘te İran ile Birleşmiş Milletler'in (BM) beş daimi üyesi ABD, Rusya, Çin, İngiltere, Fransa ve Almanya'nın oluşturduğu 5+1 ülkeleri arasında yürütülen müzakerelerde anlaşma sağlanması üzerine BM tarafından İran’a uygulanan ambargo kaldırıldı.
Yani şimdi Rıza Sarraf davası nedeniyle, dava sonuçlanınca Türkiye’ye herhangi bir ABD yaptırımı olur mu laflarının konuşulduğu bir ortamda uluslararası yaptırımlar ya da ambargo hakkında bilgilerimizi tazeleyelim istedim.