Uluslararası gelişmeleri bir yana bırakın, yalnızca Türkiye’de şu son haftaya bakıldığında bile yoğun ve cazip gündem göze çarpmakta… İstanbul Büyükşehir Belediyesinin borç içindeki bütçesi ortaya çıkmışken pişkinliğe vuranlar var!… Yargı reformunun ne kadar “reform” ne kadar “kloroform” olacağı konusu var!…  Merkez Bankası Başkanı’nın görevden alınmasıyla ilgili olarak bağımsızlık tartışmaları yapanlarla Cumhurbaşkanı atadıysa görevden de alabilir […]

Uluslararası gelişmeleri bir yana bırakın, yalnızca Türkiye’de şu son haftaya bakıldığında bile yoğun ve cazip gündem göze çarpmakta…

İstanbul Büyükşehir Belediyesinin borç içindeki bütçesi ortaya çıkmışken pişkinliğe vuranlar var!…

Yargı reformunun ne kadar “reform” ne kadar “kloroform” olacağı konusu var!… 

Merkez Bankası Başkanı’nın görevden alınmasıyla ilgili olarak bağımsızlık tartışmaları yapanlarla Cumhurbaşkanı atadıysa görevden de alabilir diye efeleneneler var!…

11. Kalkınma Planı’nda milli gelir, kişi başına düşen gelir, işsizlik gibi konularda daha önce ilan edilmiş 2023 hedeflerinin yarıya indirilmiş olmasıyla gelen üstü örtülü “itiraflar” var!…

Osaka’daki  Mugokava Kız Üniversitesini duyunca hevesle ortaya atılanlar var!….

Babacan’ın istifa öncesi Erdoğan’ı ziyaretinde söylenen ilginç ifadeler var.

Hapsi cazip; ancak haftada bir yazınca hepsini ele almak mümkün değil. Bunlar arasından ikisine değinebileceğim.

Şu kadın üniversitesi meselesi!…

İlk olarak, Erdoğan’ın Japonya’daki ziyareti sırasında, “Kadın üniversitelerini incelemek suretiyle ülkemde de bunun adımını atacağız” demesiyle başlayan tartışmalar… Bu konuda, öncelikle, Japonya’daki kadının toplumsal rolü ve yeri ile  hemşirelik, sağlık, kültürel konularda eğitim veren kadın üniversitesinin, hem AKP’nin ve Erdoğan’ın muhafazakar ve dindar toplum projesi ve bu projedeki kadın rolüyle uyuştuğunu hem de kendinden yana çevreleri memnun edecek bir eğitim olarak gelecekteki varlığı açısından işine yarayacağını söylemek mümkün. Ancak, daha birçok konuda olduğu gibi, toplumun en az yarısının bunun karşısında olacağı gibi gerçekleri de biliyoruz. Türkiye’deki kadın hareketinde yükselen sesler bu yönde… Bu sesler, bir yandan Japonya’nın toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda gelişmemiş ülkelerle yarışacak düzeyde geri kaldığını- örneğin Dünya Ekonomik Forumu’nun açıkladığı 2018 Dünya Cinsiyet Uçurumu Raporu’na göre, 149 ülke içinde Japonya 110, Türkiye 130. sırada- ortaya koymakta,  öte yandan karma eğitimin yararlarını ve Türkiye’nin bu yolla sağladığı başarıları dile getirmeye çalışmaktalar. Gerçekten, Türkiye’de toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda ciddi sorunlar olduğu, bu sorunların AKP iktidarıyla arttığı bilinse de, oldukça güçlü bir kadın hareketiyle, akademisyenlerin yaklaşık yarısının kadın olması gibi teselli edici ve Japonya’dan farklı gerçekleri olduğu da biliniyor.

Öte yandan, yükseköğrenimde kadını toplumdan yalıtarak verilecek eğitimin kadına yarar değil zarar getireceğine de kuşku yok. BBC Türkçe’de yer alan haber bu geleneksel anlayışın kadınlar olduğu kadar toplum açısından da ibret verici sonuçlarını ortaya koymakta:

Tokyo Tıp Üniversitesi (TTÜ) giriş sınavında kadınılar erkeklerden daha yüksek puan alarak başarılı olmalarına karşın, kadın adayların puanlarının bilerek düşürüldüğü, erkeklerin puanlarına ise ekleme yapıldığı ortaya çıktı. Puanlarla oynadıkları iddia edilen 10 üniversiteden biri olan TTÜ’nin yönetiminin, kadın doktorların evlenip çocuk sahibi olunca işi bırakacaklarını öne sürerek kendini savunması daha da büyük tepkiye yol açtı.Chicago Üniversitesi profesörlerinden Kazuo Yamaguchi, bu gibi çağ dışı uygulamalar ve kadınlara yönelik ayrımcılık yüzünden Japonya’daki kadın doktor oranının OECD üyesi ülkelerin en düşüğü olduğunun altını çiziyor.” Japonya’nın gelenekselliği gibi Türkiye’de de kökeni İslam’a dayalı kadının yeri ve rolüyle ilgili kaygılar var. Bu nedenle, laiklikten yana olanları toplumsal cinsiyet eşitliğini konuşur ve hedeflerken muhafazakarlığı esas alan Siyasal İslam cinsiyet eşitliğini aileyi ve toplumu yıkıcı bir ideoloji olarak görmekte.

Örneğin dindar cenahın bilinen kalemlerinde biri, toplumsal cinsiyet eşitliği istemini libidodan bakmak” olarak yorumlayıp, bu eşitliği  “kadının kadınla, erkeğin erkekle yaşamasının aile” anlamına gelmesi olarak tanımlamaya kadar uzanmakta.

Açıkçası, kadın siyasal İslam için her zaman mihenk taşı niteliğinde… Kadının örtünmesini temel mesele yaparken de, aileyi, çocuğu konu ederken de istediği kadını ve toplumdaki rolünü biçimlendirebilmek… Bu konudaki yetkisini elinden kaçırmak istemiyor ama bu günün gençlerini elde tutmanın kolay olmadığı da ortada.