“Son kötü günleri yaşıyoruz belki/ilk güzel günleri de yaşarız belki.” Yeni bir yıla giderken kötülüğe elveda diyememenin çaresizliği, her gün üzerimize yüklenen ölümlerin acısı ile doluyuz. O yüzden Cemal Süreya’nın bu sözleri sadece bir umut.

Kötü bir yıldı. Evet. Daha kötü günlerin olabileceğini de düşündüğümüz bir yıl. İnsanlık tarihinin bize anlattığı karanlık sayfalardan birini yaşadık. Toplama kampları, gaz ocakları, zorla göç ettirmeler, soykırımlarla dolu bir tarih. Sanki bütün kötülükler yaşadığımız coğrafyada kısa bir zaman diliminde boca edildi.

Pandora’nın kutusunun açıldığı bir yıl gibiydi 2015. Ne kadar çok kötülük biriktirmiş bu ülke. Gördüğümüz kabusların sayısı arttı. İşin kötüsü bu kabusların bir çoğu gerçekti. Hangi kabus Ankara’dan daha dehşet verici olabilir ki.

Bizi gaz ocaklarında yakmadılar henüz. Evet! Ama arkadaşlarımızı devlet gözetiminde paramparça ettiler. Sonra aklımızla alay ettirdiler sandıklarda.

Binalar yükselmeye devam etti. Maden ocaklarında, inşaatlarda, atölyelerde ölmeye devam ettik. Barış derken ölmeye devam ettik. Keskin nişancıların kurşunları bebeleri hedef alırken ölmeye devam ettik.
Ahmet Aslan Edirne’nin Uzunköprü ilçesinde 4500 TL’lik maliyeti ödememek için ters çevrilip kullanılan yıpranmış bir halat yüzünden maden ocağında boynu koparak can verdi. Biz ölmeye devam ettik.

Ve ölmeye devam ediyoruz. Çocuk halimizle. Sadece kasım ayında 6 çocuk öldü iş cinayetlerinde.

Ve pek çok çocuk kurşunlara hedef oldu sokağa çıkma yasaklarında. Birileri için insan bile değillerdi.

Çocuk işçi, taş atan çocuktu bir yerde. Bir başka yerde Türkçe bilmeyen çocuktu yanlış bir yerde doğmuş olan.
Binalar yükseldi, ormanlar iş makineleri ile fethedildi. Dereler kurutuldu. Daha fazla kazanma hırsı ile saldırdılar bize ait olan her şeye. Enerji, Madencilik ve İnşaat. Üç kan içici sektördü. Tankerler öldürmek için petrol taşıdı sınırları aşarak.

Gazeteciler hücrelere kapatıldılar. Tehdit edildiler. Dövüldüler. Kimisi onurları ile eğilmediler. Kimileri 180 derece dönüş yaptı. Yüzlerinde onursuzluğun o hiç silinmeyecek izi.

Asgari ücret 1300 TL olacakmış 2016 için. Sömürünün en yüksek olduğu bu ülkede sorun oldu birilerine. Kıdem tazminatı kalksıncılar, dayıbaşılık sistemi yasallaşsıncılar, işsizlik fonu yağmalansıncılar peydah oldu ışıklı ekranlarda.

1300’ü veririz ama herkesi 1300’e çalıştıracak bir rejimi de inşa ederiz diyorlar kendilerince.

Walter Benjamin, iki dünya savaşı arasında yazdığı yazılardan oluşan “Tek Yönlü Yol” çalışmasında “Eğer toplum zorunluluk ve açgözlülüğün baskısı altında, doğanın armağanlarını ancak yırtıcı bir hırsla alacak, en yüksek kara satabilmek uğruna dalından ham meyvesini koparacak, karnını tıka basa doldurmak uğruna her çanağı sıyıracak kadar soysuzlaştıysa, o zaman dünya yoksullaşacak, toprak kötü hasat verecektir” diyor.

Dünya için yol ayrımı geliyor anlaşılan. Yeni yılda kötü bir hasata hazır olun demek istemiyorum. Nazım ustanın dediği gibi “İnanın güzel günler göreceğiz çocuklar”. Ama her şeyden biraz kalacak Turgut Uyar’ın dediği gibi bu süreçte. Her şeyden biraz kalacak. İnsanda biraz daha fazla acı ve biraz daha fazla umut. Yeni yılınız umudu acıdan daha çok biriktirdiğimiz bir yıl olsun.