Biz dünyayı sadece anlamak değil değiştirmek isteyenleriz, biz başka bir dünyanın, eşit ve özgür bir dünyanın mümkün olduğuna inananlarız, o yüzden umut bizim işimiz. Biz hep umut ederiz, en karanlık zamanlarda bile memleketten, insandan, dünyadan umudu kesmeyiz. Biz umut ederiz ama neyi umut ettiğimizi bildiğimiz kadar neye bakıp umutlanacağımızı, neyden umutlanacağımızı, umudun nerede olduğunu da […]

Biz dünyayı sadece anlamak değil değiştirmek isteyenleriz, biz başka bir dünyanın, eşit ve özgür bir dünyanın mümkün olduğuna inananlarız, o yüzden umut bizim işimiz. Biz hep umut ederiz, en karanlık zamanlarda bile memleketten, insandan, dünyadan umudu kesmeyiz.

Biz umut ederiz ama neyi umut ettiğimizi bildiğimiz kadar neye bakıp umutlanacağımızı, neyden umutlanacağımızı, umudun nerede olduğunu da biliriz. Çünkü bizi biz yapan umudun, inancın, vicdanın yanına her zaman görmeyi, anlamayı, bilmeyi koymamızdır.

Biz ülkücülüğünü hiç gizlemeyip kurt işaretiyle zafer kutlayanlardan, Türkeş ananlardan, belediye başkanlığını Kuran’a el basarak devralanlardan umutlanmayız; biz ortalama bir merkez sağcı olmaktan öteye gitmeyecek figürlerin solcu, ilerici, yurtsever, cumhuriyetçi kitlelerin önüne yeni bir lider olarak sunulmasında umut görmeyiz.

Biz kaybedenin kaybetmiş olmasına, kaybedenin kaybetmiş olmasındaki umuda, on yedi yılın sonunda her şeye rağmen teslim olmayanlara, on yedi yılın sonunda hâlâ daha ülkesinden, insanından umudunu kesmeyenlere, halka, halkın öfkesine, umuduna, sevincine bakarız, bakacağımız yer orasıdır.

O öfkeyi, umudu, sevinci, kendi öfkemizle, umudumuzla, sevincimizle ortaklaştırmaktır bizim işimiz; o öfkeyi, umudu, sevinci alıp bu adaletsiz düzene meze ettikten sonra posasını çıkarıp bir kenara atacak olanların peşine takılmak, halka umut diye sunulmalarına, parlatılmalarına çanak tutmak değildir.

Gazeteler onlardaydı, televizyon onlardaydı, para, güç, devletin bütün olanakları, TRT, Anadolu ajansı hepsi onlardaydı ama yenildiler. On yedi yılın sonunda toplumu teslim aldıklarını ve bir kez daha alabileceklerini düşündüler; böldüler, kutuplaştırdılar, korkuttular, ayrıştırdılar ama olmadı, toplum her şeye rağmen teslim olmadı, teslim olmayanlar kazandı.

Türkiye’nin en büyük şehirleri, o şehirlerin merkezleri, o merkezlerde yaşayan insanlar, referandumda da teslim olmayacaklarını göstermişlerdi. Kayyum atanan şehirlerin insanları sessizce bir öfkeyi büyütüyorlardı, onlar da gösterdiler neyin ne olduğunu. Bunlara evine ekmek götürememenin, işsizliğin, hayat pahalılığının sessiz çığlığı eklendi.

Seçimde sadece iktidar değil, “bu halktan bir şey olmazcılık” da, o kesif nihilizm de yenildi, halk mevcut koşullarda ne yapılabilirse onu yaptı, neye itiraz ettiğini, neyden memnun olmadığını gösterdi, halk olma potansiyelini, bu potansiyelin nerelere varabileceğini ortaya koydu.

İşte bizim umudumuz tam olarak buna dairdir. Sağın karşısına sağı alternatif olarak koyanlarda, halkın eşitlik, adalet, özgürlük arayışını makyajlanmış piyasacılığa, güler yüzlü gericiliğe payanda etme girişimine karşı, halkı halk yapan şeyde, halkın aradığı ama adını koyamadığı şeydedir bizim umudumuz.

Türkiye toplumu on yedi yıl boyunca kendisine giydirilmek istenen deli gömleğine fırsat buldukça nasıl itiraz ettiyse, 31 Mart’ta da aynısını yaptı. İktidar partisinin toplumsal mühendislik projesinin bu toplumu kolay kolay teslim alamayacağı 31 Mart’ta bir kez daha görüldü, bu raundu teslim olmayanlar kazandı.

Ancak yetmez, sadece iktidarın toplumsal mühendislik projesine teslim olmamak, buna direnmek yetmez. Bu kıymetli durumun yanına, bu adaletsiz düzene bir alternatif arayışını eklemek, emekçileri, yoksulları siyaset sahnesine taşımak için uğraşmak, halktaki potansiyeli açığa çıkarmak için mücadele etmek gerekir.

Dünyayı anlamakla yetinmeyip değiştirmeye çalışanların yüzünü döndüğü, baktığı, gördüğü yer orasıdır, aradığı umut da oradadır, başka bir yerde değil.