Dikkati asıl meseleye çekemeyen film hikâyesindeki hayvanlar için daha çok endişelenmemize sebebiyet veriyor. Ana hikâyesindeki trajik olaylara yabancılaşıyorsunuz ve daha temel bir probleme inerek ‘O egzotik hayvanların zaten orada ne işi var?’ diyorsunuz

Umut Bahçesi: İnsanat bahçesi

Bir insan ömrüne kaç tane daha 2. Dünya Savaşı ve Yahudi soykırımı temalı film sığar bilinmez. Dönemin korku dolu yönlerini duygusal bir dille gösteren The Pianist, vahşetini dolaylı yoldan gösteren yıkıcı güçteki Life is Beautiful, The Boy in the Striped Pajamas farklı hikâye anlatım formu ile seyircide sert bir şok etkisi uyandıran Son of Saul gibi filmlerini hiç birimiz unutamayız. Oscar adayları arasında görmeyi beklediğimiz ama ertelenerek bu hafta vizyona giren The Zookeeper’s Wife (Umut Bahçesi) filmi de 2. Dünya Savaşı Nazi Almanyası’nın Polonya işgali sırasında geçiyor ve gerçek bir hikayeye dayanıyor. İçerik olarak ise en çok Schindler’s List ile benzerlik kuran film aynı derecede etkileyici değil. Filmdeki kahramanların Yahudileri kurtarma hikâyesi bu sefer filmi kurtarmaya yetmiyor.

Hangisi daha kahraman?
Film, Varşova’da hayvanat bahçesi sahibi Antonina Zabinska’nın günlükleri (1968’de İnsanlar ve Hayvanlar ismi ile basılmış) kullanılarak yazılan Diane Ackerman’ın aynı isimli kitabından sinemaya uyarlanmış. Severek okuduğum bu kitabın merkezinde Antonina bulunurken filmde, ciddi büyük riskler alarak kendini tehlikeye atan kişi eşi Jan olarak gözüküyor. Senaryoda bu fark edilmiş olacak ki Jan Zabinska karakterini oynayan oyuncu Antonina’yı ezdirmemek adına bu filmin yapısı için çok düşük profilli duran Belçikalı aktör Johan Heldenbergh (The Broken Circle Breakdown) tercih edilmiş. Bu hikayede ‘hangisi daha kahraman, Antonina mı yoksa Jan mı’ ikilemi bana kalırsa filmi zayıflatan etkenlerden biriydi.

Sürreal montaj gibi
Hollywood elinden çıkan İkinci Dünya Savaşı dramları ile benzerlikleri olan film konusu içindeki savunmasız hayvanlar sebebiyle farklı bir olanağa sahip oluyor. Özellikle Varşova’nın bombalanması sırasında hayvanat bahçesinde ölen hayvanlar, Nazi subayı tarafından vurulan hayvanlar veya kaçarak şehrin sokaklarında korku içinde kaçışan fillerin, develerin, kaplanların, zebraların, tavşanların olduğu kadrajlarla bir anlığına filme sürreal bir doku katılıyor. Bu sayede hayvanlarla beraber tüm olaylara yabancılaşmanızı ve savaşın anlamsız çehresine tükürmenizi sağlıyor.

Göster(e)miyor
Yaşanan gerçek hikayenin ve dolayısıyla filmin konusu ilginç. Antonina ve Jan Zabinska Varşova’da içerisinde değerli ve ödüllü egzotik hayvanların da olduğu bir şehir hayvanat bahçesinin sahipleridir. Hitler, Polonya’ya saldırdığında boşalan hayvanat bahçesinde, kafeslerde Yahudileri saklarlar. Film konusu gereği hayvan, insan, ırkçılık hakkında bir söz söylemek istiyor ancak hayvan kafeslerinde saklanan Yahudileri cesur bir şekilde göster(e)mediği için film tüm hikayeyi hafifletmiş oluyor. Ve sert meseledeki bu yumuşak tercih yüzünden filmi ciddiye almak zorlaşıyor. Dikkati asıl meseleye çekemeyen film hikayesindeki hayvanlar için daha çok endişelenmemize sebebiyet veriyor.

Irkçılığa tümden karşı ol
Yahudi soykırımı bitti ancak hayvan soykırımı hâlâ devam ediyor. Filmi izleyen hayvansever hiçbir seyircinin bir konuda duyarsız kalmayacağına ve bu soruyu soracağına eminim ‘O egzotik hayvanların zaten orada ne işi var?’ Filmin başrol oyuncusu Jess Chastain iyi bir aktris, hayvan sever ve üstelik vegan tahminimce o da hayvanat bahçelerine karşıdır. Chastain, o kucağında poz verdiği kaplan bebeklerin Zoopark Doksy isimli özel bir hayvanat bahçesinden getirildiğini ve bu kaplanların kafesler içinde üretilerek satışa sunulduğunu eminim biliyordur. Keşke film bir sahnesinde, bu günahın ince bir dokundurmasını yapmayı ihmal etmeseydi. Sonuç olarak filmden geriye aklımda sadece zül içindeki hayvanlar kaldı. CGI teknolojisi bu kadar gelişmişken sanatta egzotik hayvanların kullanımına karşıyım. Filmin kiraladığı hayvanların CITES dokümanlarını görmek isterdim. Irkçılığa göğsünü gere gere karşı durabilmek için hayvan ırkçılığı için de bir şey mutlaka söylenmeli. Aksi her cümle eksiktir.