"Sahteliklerin ve sahtecilerin, vaaz pazarlamacıları ve meraklılarının etrafımızı sardığı, katillere öykünenlerin, tiranların ve kendine tapanların dünyasında Cioran’ın karamsarlığına, neşesine, mizahına ve eleştirisine ihtiyaç var."

Umut bulmaktır insanın umudu

Ali BULUNMAZ

Emil Michel Cioran, ele avuca sığmaz bir düşünürdü; metinlerinin çoğunu fragmanlar şeklinde kaleme aldı ve kitaplarında, zihninin derinliğini ve zenginliğini gösterdi okura. Mesela fanatizmi eleştirirken “bir tanrıyı yakışıksızca seven kişinin, başkalarını da onu sevmeye zorlayacağını, buna razı olmayanları yok edebileceğini” söylemiş; “hakiki katiller, dinî veya siyasî düzeyde bir ortodoksluk kuranlardır” demişti.

Tiranlarla ve vaizlerle arası hiç iyi olmayan Cioran, hayatı anlaşılmaz kılan herkese ve her şeye (din, ideoloji, politika vd.) karşı tavır alırken eşyanın krallığını reddetmişti. Kendisini alacakaranlıkların ayakta tuttuğunu söyleyen düşünüre göre tiranlar ve vaizler, perdelediği tarihin alternatifini yazarak iktidarını sürdürmüş, onların yarattığı fanatizm ise hoşgörüsüzlüğü tetikleyerek “sohbeti”, kuşkuculuğu ve soruları öldürmüştü. Cioran, bu durumdan kurtuluşun “düşünsel hazır yemeklerden” ve hap misali bilgilerden sıyrılmakla mümkün olduğunu anlatmıştı.

Azizlerden uzak duran ve kurbanlara ilgi gösteren Cioran, tek tanrı ve tiranın hemen hemen aynı şey olduğunu; her ikisinin de çeşitliliği ve özgürlüğü yok ettiğini vurgulamıştı sık sık. Böyle bir ortamda yaşamaya uğraşan insanın da “özgürlüğü değil, özgürlüğün görünüşlerini talep ettiğini” hatırlatırken “yaşayarak ölmeyi” seçmiş ve “aşırılıkların doğuracağı çöküşü” öngörmüştü.

Cioran, sınırsız yozlaşmanın kendini beğenmişliği tetikleyeceğini belirtmişti. İnsan kalabilme ve var olma geriliminin hiç bitmediği bir dünyada, özgürlüğün ve bağımlılığın yer değiştirdiğini söyleyen düşünüre göre insan, tarihin faili ve nesnesi, icracısı ve kurbanı hâline gelmişti. Onu bu ikilemlere sürükleyen ise fanatizm, dinî ve politik ortodoksluklardı.

Cioran, ‘Avare Düşünceler’de, umut ve uçurum arasındaki bu sınırda durup ölümden, yaşama arzusundan, bireyden ve onun yanılgısından bahsederken insanları, katiller ve intihar edenler diye ikiye ayırıyor.

‘Temiz ruh tek bir gün bile yaşayamaz’

Cioran’ın otuz dört yaşındayken (1945) kaleme aldığı ve Fransızca yazma kararından önceki son Rumence metni olan ‘Avare Düşünceler’, Nicholas Cavaillés’nin ifadesiyle “kendisini tükettiği” sert fragmanlardan oluşuyor. Diğer kitaplarındakine benzer biçimde bizi tarih, inançlar, politika, yaşam ve politika üzerine düşünmeye davet eden her cümleden, bir kitap çıkarılabilir ve düşünürün ucunu açık bıraktığı izlenimi veren her fragman çağrışımları tetikleyebilir.

Cioran, ‘Avare Düşünceler’de yaşamı ve tarihi ele alırken kendisiyle boğuşup “sükûnet zamanında sıkıntıdan, kargaşa zamanında dehşetten ölünür” dediği hayatı anlamaya uğraşıyor.

Ânın ya da şimdiki zamanın ağırlığını ve bireyin dünyadaki konumunu tartışan Cioran, bayağılıkta neşelenmenin, vaizlere kanmamanın, tanrıyla ve dogmalarla alay etmenin öneminden bahsederken “umut bulmaktır insanın tek umudu” diyor. Kendisi gibi var olma rahatsızlığına tutulanlara çağrı yaparken acı çekmenin kişide bir bilinç geliştirdiğini ve “başka birinin ıstırabıyla rastlaşmanın hayatı katlanılır kılan tek şey olduğunu” belirtiyor.

Sahte ve gerçek yaşam arasına çizgi çektiği fragmanlarında Cioran, bu sınırda durarak vaatler ve hakikatler arasındaki ayrımı da ortaya koyuyor. Kişilerin önemli birer şahsiyet sayılmasını sağlayan bayağılığın da “kabak tadı verdiği” düşünülen erdemin de bahsi geçen sınırda ortaya çıktığını hatırlatırken insanın aşağılığından daha sahici bir şey olmadığını yine orada keşfediyor.

Bencil insanın, kendisini aslında olmadığı bir şey gibi göstererek huzur bulduğunu ve inançlara kapılarak kendisini koruduğunu, bu şekilde gayya kuyusundan çıkmaya uğraştığını anlatan Cioran, genç yaşında yorgun bilgelerin yükünü sırtlanıyor; sıkıntıdan, var olmanın ağırlığından, bilginin yerini alan coşkulardan ve peygamberlerden mustarip biçimde ilerlerken kuşkuculuğun zihnini berraklaştırdığını hissediyor. O berraklık sayesinde “sadece vasatlık ebedidir” dedikten sonra bunu şöyle bir notla açıklıyor: “İnsan özü gereği dogmatik varlıktır. İnsan için kısır, evrensel, hoşgörülü kuşkuculuğundan ve acı tebessümünden daha katlanılmaz hiçbir şey yoktur. Yaptığı her şeyde kan görmek ister; yanılmadığı yanılsamasına sahip olmak için ciddiyetin, tartışmasızın içinde olduğunu hayal etmek için kan umut eder.”

“Temiz bir ruhun tek bir gün bile yaşayamayacağını”, var oluşun kirle pasla süreceğini, gözyaşlarını kurutan edep duygusunun ve tükenişin, bahsi geçen kiri artıracağını söyleyen Cioran’a göre var oluş, “ahlaksızlıktan ziyade bir uzlaşma hâlini alıyor.”

‘Bir şey yapmak değil, yaşamaktır en zoru’

“Anlara inanç” diye tanımladığı var oluşu, “bir ütopya meyvesi” diye niteleyen Cioran, hayatın “hakikatin dışında çiçeklendiğini” söylüyor. Kişinin, dünyaya ve yaşama yabancılığını anlattığı bu ifadeler, içine düşülen yaşamdaki anlamlandırma çabasından doğan sıkıntıya atıf yapıyor. Cioran’ın neredeyse tüm metinlerinde bir şekilde işlediği ikilemlerin başında geliyor bu; “bir şey yapmak değil, yaşamaktır en zoru” dediği ‘Avare Düşünceler’de filozof, ilerideki metinleri için bu bağlamda kapılar açarken ölümün ve hayatın dışında bir dünya tahayyül etmekte zorlanan ıstıraplı insanı hatırlatıyor bize. Bahsi geçen ıstırabın paranteze alındığı durumu da unutmuyor: “İnsan ancak kendisinin ne kadar aşağılık olduğunu bilmiyorsa kendisiyle barışıktır.”

Kuşkunun, kişiyi inançların sertliğinden ve hoşgörüsüzlükten koruduğunu söyleyen Cioran’a göre tarih böyle işlemiyor: “Kuşkuculuk, her bir kişiye özgü deliliğe hoşgörü gösterip tahammül ederken fanatizm, bireyin taşkın öfkesini norm hâline getirir. İhtilaçlı içgüdü otorite olur, patoloji de yasa. İster din ister politika ya da ahlak olsun bu içgüdü, tanrısallığın kanlı ikâmesine dönüşen canavarca mutlaklar yaratır. Herhangi bir şeye çekincesizce ve bir itiraz korkusu olmadan inanan kişi, kendi esininin ya da bunaklığının kölesi hâline gelir; çevresi için doğrudan bir tehlikedir.”

Kuşkuculuk temrinlerinin ve ironinin azalmasıyla öfkenin azgınlaştığını, adaletsizliğin ve aptallığın gezegeni sardığını hatırlatan Cioran, insanın şüphelemeyle edindiği bilince dair tarihî bir not daha düşüyor: “On sekiz yaşında bildiğimiz her şeyin, doğduğumuz anda bilincinde olsaydık muhtemelen beş yaşında ömrümüze son verirdik.”

‘Avare Düşünceler’, Cioran’ın siyasi, dinî ve felsefi vaizlere karşı harekete geçtiği, hayat ve hakikat arasındaki makasın açık olduğunu vurguladığı, mutlak’a karşı çeşitliliği savunurken “bir şeye kesinlikle inanan her insan ‘hakikatin’ ve ‘gerçekliğin’ ölümcül düşmanıdır; fanatizm, gülünç bir koşulsuz’un büyülediği titreşen bir salaklıktır” dediği bir metinler bütünü.

Türlü sahteliklerin ve sahtecilerin, vaaz pazarlamacıları ve meraklılarının etrafımızı sardığı, katillere öykünenlerin, tiranların ve kendisine tapanların bulunduğu bir dünyada Cioran’ın karamsarlığına, neşesine, mizahına ve eleştirisine ihtiyacımız var. Bir de Anne Dufourmanttellé’nin ifadesiyle “kezzap gibi ironisine” de…