“Bitten, açlıktan, sıtmadan betersiniz,” demişti Nazım Hikmet. Umudun, barışın renklerini soldurdunuz bu ülkede.
Bitten, açlıktan, sıtmadan betersiniz.
Yüz Türkiye olsa, elinizden de gelse
yüzünü de zincire vurur, yüz kere satarsınız.
Milletimin en talihsiz gecesi
ana rahmine düştüğünüz gecedir.
Barışın renklerini soldurdunuz... Kurşunların, bombaların renkleri metalik gri, bazı kovanlar metal sarısı... Silahların susmadığı kentlerde ölü bedenlerin, yıkık binaların etrafında yüzlerce sarı kurşun kovanları...

Top, el, havan, nükleer bomba ne farkeder, siz hiç renkli bomba gördünüz mü? Hani şöyle mavi, kırmızı, bayram şekerleri gibi rengarenk bombalar...

Savaşın yanık karasını, bazuka delikli-is renkli yıkık evleri gördünüz ama...

Gri ton hakim olunca Amed’de gün hep bir cenaze sahnesiyle başlıyor... Oralarda güneşin sarısı ölü çocukların bedenlerini ısıtır mı acaba? Her gün yaşıtlarının ölümüne tanık olan çocuklar, mavi gökyüzünde rengarenk özgürlük uçurtmaları uçurabilirler mi? Bombalar yağan kentlerin semalarında bulutlar, pamuk kadar beyaz kalabilir mi?

Siz bitten, açlıktan, sıtmadan beter olanlar; yaşıtlarını terörist ilan ederken, izlediğiniz politikalar yüzünden 10 yaşında sığınmacı bir çocuğun hayallerini çalacak kadar da alçaksınız.

umut-ne-renktir-96956-1.

Urfa’da iki yıldır 500 bini aşkın Suriyeli sığınmacıya hizmet vermeye çalışan Hayata Destek İnsani Yardım Derneği’nin Ruh Sağlığı bölümünde çalışan Mehmet Ali Akıl, savaş mağduru-sığınmacı çocukların resim yaparken siyah rengi sıklıkla kullandığını söylüyor. Savaş çocuklarda büyük bir iz bırakıyor, çoğu çocuk altını ıslatıyor, çocuklar duydukları her sesten korkup saklanıyorlar, oyuncakları ise silah. Çocukların gözünden savaşın rengi siyah!

Ya! Fotoğraflar? Ted Grant: “İnsanların fotoğraflarını renkli olarak çektiğinizde, onların giysilerini görüntülemiş olursunuz. Oysa onları siyah beyaz fotoğrafladığınızda, ruhlarını görüntülersiniz,” demişti. Dünyayı siyah-beyaz görmeyiz. Siyahın tonları vardır -grinin tonları-, beyazın ise kirlisi. Özdemir Asaf’ın “Bütün renkler aynı hızla kirleniyordu / Birinciliği beyaza verdiler” şiirinde atıfta bulunduğu gibi. Birçok fotoğrafçı, fotoğrafın gerçek anlamı olan kavramlar dünyasını daha iyi ifade edebildiğinden siyah-beyaz fotoğrafları renklilere tercih ediyor. Siyah-beyaz fotoğraf renklinin aksine harmonik algılamayı çoğaltıyor. Albümlerimizde olan eski siyah-beyaz fotoğrafları eskiden yaşanmışlıkla, geçmişte olanla hatta ölümle birlikte düşünüyoruz. Siyah-beyaz fotoğrafın zamanı geriye götürme gücü var. Yaşamı ve ölümü birlikte barındırdığı için gerçekliği daha yakın algılıyoruz. Edinilmiş bir şeydir bu.

Acıya boyanan insanlık. Acının rengi nedir? Afganistan, Nijerya, Sudan, Eritre, Kongo, Filistin, Suriye, Irak ve şimdi de Türkiye. (Suriçi, Şırnak, Cizre, Nusaybin ve...)

İnsanlara dayatılan yaşam, umuttan yoksun, gelecekten çok bugünün renkleri, siyah-gri. Picasso’nun tablosu da siyah-beyaz-gri idi. Tarih, 1937 Nisan ayıydı. İspanya’da faşist yönetim bir Bask Kasabası olan Guernica’ya bombalar yağdırmıştı. Sonuç binlerce sivil insanın ölümü. Picasso, Guernica tablosu ile bu olayı ölümsüzleştirdi. Tablo bir sürü gizli imgeyi içinde barındırıyor. C.G.Jung bu imgelerin birer yeraltı karakterleri olduğunu söyler. Tabloya grinin tonları hakimdir. Karanlık güçlerin/yeraltı karakterlerinin rengini gri yansıtmıştır Picasso.
Renklere anlam yüklediğinizde onları simgeleştirmiş de oluruz. Sinemada tercih edilen bir simgeselliktir bu. “Dr.Caligari’nin Muayenehanesi” (1920), “Frankenstein” (1931) gibi siyah-beyaz filmlerde korku öğesi siyah-beyazın zıtlıkları ve grinin tonlarıyla yakalanmış. Polonyalı yönetmen Krzystof Kieslowski’nin Üç Renk: Mavi, Üç Renk: Beyaz ve Üç Renk: Kırmızı filmlerinde renk, önemli bir anlatım elemanı olarak kullanılmış.
Yaşamda da böyle değil mi? Bize beyazı saflık-temizlik, siyahı kötü anlattılar. Oysa siyah/kara isyanın da rengidir. Umut mu? Hangi renklerle simgeleştirirsiniz bilmem de, umudun, barışın renklerini soldurmayın yeter.