Algı yönetimi denilen acayip postmodern bir kavramın ipine tutunup tuhaf tahlillerle, berbat sonuçlar elde eden kanaat önderleri, gündemde kalmak pahasına, duruma göre iletişim ticaretine biçim, yön veriyor. Sürekli yersiz umut pompalamanın nasıl müşterisi bolsa, tersinin de hayli alıcısı var. “Artık yolun sonu geldi, memleket bitti, önümüz karanlık” demenin albenisi var. Bu sözü işiten kimse mücadele etmekten vazgeçiyor, örgütlenmiyor, direnmiyor ve bencil bir hayata dalıp gidiyor. Peki, durum sahiden böyle mi?

“Endişeli Modernler” yerleşik bir mağlubiyet duygusundan mustarip. Karşısında giderek büyüyen, büyüdükçe zalimleşen siyasal iktidar altında eziliyor insanlar. Üstelik bu ülkenin en iyi eğitimli, üretken ve yaratıcı bölümünü oluşturuyor bu kişiler. Yani bir memleketi geleceğe taşıyacak, insanlığa katkı yapması beklenen kesiminin acısıdır bu. Bilimden, sanattan, hukuktan, insandan kopmuş bir siyasal iktidarın, son hızla duvara toslama sürecine tanıklık ediyoruz. Neden? Çünkü “ben bilirim, ben haklıyım, ben doğruyum” dayatması yapılan kesimler, esasen ülkenin olmazsa olmazı. Bugüne dek yaratılan ne varsa yerle bir ediliyor. Hâl böyle olunca karamsarlık, yılgınlık ve kaçma arzusu yerleşiyor.

Tüm bunlar doğru elbette. Tamam, da nereye kaçacağız? Olanağı bulunan kimseler belki daha gelişmiş AB ülkelerine gidebilir. Ama asıl soruyu sormak gerekmez mi? İnsan kendinden kaçabilir mi? Nereye gidersek gidelim; memleketin, dünyanın hali peşimizi bırakmaz. “Dünyayı ben mi kurtaracağım?” sorusu yanlıştır. Kimse dünyayı kurtaramaz. Fakat bu duyguyu içinde taşır. Her yaşam değerlidir. Eğer anlamlı kılmak istiyorsak, uğruna ölecek kadar inandığımız değerlerimiz olmak zorundadır. Eğer böyle değilse, göç etmekten daha iyi bir seçenektir intihar! Saygın mıdır bunu yapmak? Güç soru… Ben yapamam… Soluk alıyorum ve değerlerim için çabalamaya devam ediyorum, edeceğim. Soyut bir umuttan söz etmiyorum…

Yeni ve yıkıcı bir karanlık çağ yaşıyoruz. Elbette kısacık ömrümüzde bunu yaşamayı istemezdik. Oluyor işte. Yirminci yüzyıldan bu yana sarsıcı savaşlar artarak sürüyor. Dünya büyük bir kan denizi artık. Trump seçilince karalar bağlayan liberalleri anlayan beri gelsin! Daha büyük bir sorun değil midir insanların bencilliği, körleşmesi? Etik tüm ölçülerin ayaklar altına alınması… Bir başka dil olmaksızın, yepyeni bir bakış, ölçü koymadan ayakta kalmak olası değil! Karmaşık duran dengeler, bize net bir hedef gösteriyor aslında.

RTE iktidarının temsil ettiği tüm değerler, kendi dışında olanı hiçliyor. Freni patlamış biçimde, süratle duvara toslamak üzere olan bir aracın içindeyiz. Yazık ki direksiyonu elinde tutanlar, korkunun getirdiği saldırganlıkla, inanılmaz bencillikle sürüyor aracı! Tüm dünya böyle… Her yerde ırkçılar, yobazlar, özgürlük düşmanları iktidara geliyor. Bir de ABD gibi olanlar var. İki kötüden birini seçmeyi, sahiden bir irade sanıyorlar. Bizim durumdan farksız yani…

Tüm bunlara karşın umut ya da umutsuzluk üzerinden dil kurmak sinirlendiriyor beni. Artık yapacak bir şey kalmadı diyenlerle ilişkimi kesiyorum. Ne yapalım yani okullar çökertilirken, çocukların ırzına geçilirken, sokaklarda göçmenler sürünürken, kadın cinayetleri artıp, zulüm her yanda egemen kılınmışken kafamızı kuma mı gömelim? İnsan en azından susar. Hapishaneler dolmuş taşmış, savaşın göbeğindeyiz. Kayıtsız mı kalalım? Kendimize karşı sorumluluğumuz yok mu hiç?

Evet, içe kapanıp, falcılarla, yaşam koçlarıyla vaziyeti idare edebilirsiniz. Uzun yürüyüşlere çıkıp, akşam dizi karşısına geçip kendinizi uyuşturabilirsiniz, bayağı da mutlu olursunuz. Ya da Saray’ın kapısına gönüllü kul olarak yazılırsınız. Üstelik jurnalcilik iyi bir meslek bugünlerde, hemen ödülü de alırsınız, böyle yaşamak mümkün! Sosyal medya paylaşımlarınızı silmeye başlayarak koyulun işe, olmaz mı? Felaket tellallarına teslim olup, böyle sürüngen gibi yaşamaktan başka çare olmadığına; kendinizi, çevrenizi ikna edebilirsiniz de! Ama buna yaşamak denmez be kardeşim!

Dünya hep zordu. Kavgadan kaçanların sonu tarihin çöplüğü oldu. Büyük tarihten söz etmiyorum. Çocuğunuz bile saygı duymaz ve utanırsınız. Utanacağınız işler yapmayın. Benden söylemesi…