Umut tarlası

Büşra HAŞİMİ

Her çağ, kendi sorunlarını da beraberinde getirir. Ya da belki daha doğrusu, her çağın insanı kendi sorunlarını yaratır. Belki bir önceki nesillerden kalan sorunları çözmeye çalışırken yapar bunu, belki de bir şeyleri düzeltmeye çalışırken açgözlülüğüne yenik düştüğünden. Ancak bazı meseleler, bir birikimdir. Yıllar boyu, çağlar ve nesiller boyu ihmal edile edile büyür ve nihayet göz ardı edilemeyecek boyutlara gelirler. 21. yüzyılın en önemli sorunununsa artık görmezden gelinmesi daha fazla mümkün olmayan ve bir an önce harekete geçmeyi gerektiren iklim değişikliği olduğu söylenebilir. Harekete geçmek içinse önce sorunun farkına varmak ve hakkında bilgi sahibi olmak lazım gelir. Sıradan okur için bunun en etkili yollarından biri de hikâyelerdir. Tıpkı bir zamanlar varoluş mitleri üzerinden dünyayı tanıyan ve tanımlayan atalarımız gibi biz de yüz yüze olduğumuz pek çok bilinmezle, yazılı yahut görsel hikâyeler aracılığıyla ilişki kurarız.


Buket Uzuner’in 2008 yılında “Su” adlı kitap ile anlatmaya başladığı ve on dört yıl boyunca mesai harcadığı “Tabiat Dörtlemesi” tam da bu işlevi yerine getiriyor. Her birine bütün varoluş mitlerinde dünyanın yaratılışına sebep olan unsurların (Su, Toprak, Hava ve Ateş) adını verdiği bu seriyle günümüz insanını iklim değişikliği ve çevre felaketi başta olmak üzere yirmi birinci yüzyılın öne çıkan pek çok sorunu üzerine düşünmeye ve çözüm üretmeye davet ediyor yazar.

Everest Yayınları tarafından okurla buluşturulan serinin dördüncü ve son kitabı “Ateş” de tıpkı diğer kitaplar gibi ana karakter Defne Kaman’ın ortadan kaybolmasıyla başlıyor. Roman boyunca başta Defne’nin ninesi, Türklere özgü Şaman kültürünün temsilcisi Umay Bayülgen olmak üzere hikâye boyunca yolda karşılaştığı ve dostluk kurduğu diğer dostlarının onu arama macerasına şahit tutuyor okuru. Önceki kitaplarda İstanbul, Çorum ve Kapadokya’yı mekân olarak kullanan Uzuner, “Ateş”le birlikte bizi Mardin’e götürüyor ve demografik ve kültürel çeşitliliğiyle bilinen yörenin hem bugünü hem de Mezopotamya uygarlıkları döneminden günümüze dek varlığını sürdürmüş efsaneleri eşliğinde Türkiye’de binlerce yıldır yaşamın insanları birbirine bağlayan hikâyeleri hatırlatıyor.

Buket Uzuner, biyoloji ve çevre bilimi eğitimi almış, uzun yıllar roman, hikâye ve gezi yazısı alanında eserler vermiş bir hayvan ve çevre hakları savunucusu. “Tabiat Dörtlemesi”nin tamamında olduğu gibi mülteci sorununu da hikâyesinin bir parçası hâline getiren ve “tabiata saygılı insan” modelini günümüze taşıyan “Ateş”te de yazarın kimliği, her yönüyle kendini gösteriyor. Mardin sokaklarında gezer gibi okuyor okur hikâyeyi. Sanki başını sayfadan kaldırıp etrafa baksa, az önce okuduğu satırlarda bahsi geçen sokakları, binaları ve insanları görecekmiş gibi hissediyor.
“Aslı şudur ki, insan türü teknoloji ve bilim dışında hiç gelişmemiştir. İnsan ilkeldir ve hâlâ felsefesi, ‘gücü gücü yetene’ düzeyindedir” diyor yazar dünyanın kurulduğu andan beri yaşanmış pek çok sorunun kökenine değinerek. Fakat insanı suçlayıp kenara çekilen bir anlayışla anlatmıyor hikâyesini. Yolunda gitmeyen her şeyi net bir gerçekçilikle ortaya koyarken umudun ışıltısını da hiç kaybetmiyor ve onun öznesi de insan: “Her şey bir gün değişir, mutlaka değişir. Çünkü hiçbir şey durağan değildir, herkes ve her şey daima hareket eder. Bu yüzden her derdin ve zulmün de sonu vardır.”