Umutlu olmamız için birkaç nedenden söz edeceğim bugün: 2020 Tokyo Olimpiyatları’nın açılış töreninden yansıyan barış mesajları, cinsiyet eşitliğine ilişkin olumlu gelişmeler, Boğaziçi direnişinin kazanımları...

Umut yolumuzu aydınlatır

Pandemide işler iyi gitmiyor, doğal felaketlerden başımızı alamıyoruz, siyasal iktidar koltuğu bırakmamak için seçim yasasında değişiklik yapma telaşında, II. Meşrutiyet’in Sansürü kaldırdığı gün olan 24 Temmuz’u iletişim özgürlüğümüzü daha da kısıtlayacak yeni hükümlerin beklentisi içinde kutladık, ama gene de umut diyoruz…

Umutlu olmamız için birkaç nedenden söz edeceğim bugün: 2020 Tokyo Olimpiyatları’nın sporla sanatı buluşturan açılış töreninden yansıyan barış ve dayanışma mesajları, cinsiyet eşitliğine ilişkin olumlu gelişmeler, Boğaziçi direnişinin kazanımları ve “Mem ile Zin” oyununa ilişkin mahkeme kararının kesinleşmesi…

Kafa dergisinin son sayısının hediyelerinden bir kitap ayracı, Albert Camus’nün bir sözünü anımsatıyordu: “Umutsuzluk konuştu mu, düşündü mü, hele yazdı mı, hemen bir kardeş el uzanır sana, ağaç anlam kazanır, sevgi doğar. Umutsuz edebiyat sözü birbirini tutmayan iki sözdür. Çünkü, edebiyat olan her yerde umut vardır.”

Yalnızca edebiyat değil, sanatın her türü umudu çağrıştırır. Aynı şeyin spor dünyası için de geçerli olduğunu söyleyebiliriz. Olimpiyat’ların (daha doğrusu, Yaz Olimpiyatlarının) 32.si önceki akşam Tokyo’da başlarken, umut sözcüğü sık sık telaffuz edildi. Sanatın ve sporun özgürleştirici/iyileştirici gücü Uluslararası Olimpiyat Komitesi ve Tokyo Olimpiyatları Düzenleme Komitesi için yol gösterici olmuş. İnsanı ön plana alan, insan zekasının ürünü olan teknolojik gelişmelerden abartıya kaçmadan yararlanan bir açılış töreni hazırlamışlar.

ÇEŞİTLİLİKTE BİRLİK

Tokyo 1964 yılında da Olimpiyatlara ev sahipliği yapmış, organizasyonun altından başarıyla kalkmıştı. Bu kez, çok zorlu koşullarda gerçekleştiriyor Olimpiyatları. Pandemi’nin yeniden baş kaldırması, vaka sayılarının yükselişe geçmesi zor kararlar almaya zorladı Organizasyon Komitesini. Açılış, kapanış törenlerinin yanı sıra tüm spor etkinlikleri seyircisiz yapılıyor. Sporcuların sıkı bir denetim altında tutulması, daha ilk günden COVID vakalarının görülmesini önleyememiş. Doğrusu, bu koşullarda Olimpiyatları gerçekleştirmek cesur bir karar. Karanlığa teslim olmak yerine, direnişi örgütleyen karar vericileri kutlamak isterim. Çünkü, bu Olimpiyatların Japonya’ya maddi bir getirisinin olmayacağı çok açık. Bu cesaretin temel hedefi umudu ayakta tutmak bana kalırsa…

2020 Tokyo Olimpiyatları’nın görsellerinde, açılıştaki gösterilerde ve açılış konuşmalarında yansıyan mesajlarda barış, dayanışma, çeşitlilik ve umut sözcükleri öne çıkıyordu. Olimpiyatın Defne Ağacı Ödülü’nün ‘mikrokredi’nin fikir babası Bengladeşli Profesör Muhammed Yunus’a verilmesi de bu anlayışın somut bir göstergesiydi. İnsanlığı bekleyen felaketleri önlemek için “sıfır karbon salımı, sıfır yoksulluk, sıfır işsizlik” öneren Prof. Yunus, sosyal girişimciliğin önemine dikkat çekerek, bu girişimcilerin dünyayı değiştirmek yolunda öncü olabileceklerini söylüyor.

Çeşitlilikte birlik kavramını çağrıştıran, ayrımcılığa karşı çıkan bir eylem, Olimpiyatlara katılan 205 ülkenin yanı sıra bir de ‘Mülteciler’ takımının yarışmalara katılacak olmasıydı. İlk kez, 2016 Rio Olimpiyatları’nda uygulanan bu hükümle, ülkeleri adına yarışma şansı olmayan mülteci sporcuların diğer sporcularla eşit koşullarda yarışması olanaklı kılınıyordu. Bu yıl, Olimpiyat yeminine getirilen bir değişiklikle “cinsiyet eşitliği” güvence altına alınıyor, “dayanışma ruhu” vurgulanıyordu. Ülke bayraklarının bir kadın ve bir erkek tarafından birlikte taşınması bunun somutlaşmış haliydi. Aynı anlayışın bu yılın film festivallerine de damgasını vurduğunu eklemeliyim. Cannes ve (Eylül ayında gerçekleşecek) Venedik Film Festivali jürilerinde, Cannes’da ödül listesinde kadınların ağırlıkta olması, insanlığın geleceği adına umut verici değil mi?

Tokyo Olimpiyatları açılış töreni, gelenekle gelecek arasında kurulan estetik köprülerle belleklere kazındı. Otuz yıl önceki Olimpiyatlarda dikilen fidanlardan büyüyen ağaçların Olimpiyat halkalarına dönüşmesi, gökyüzünde 1824 dronun önce bir dünya, ardından “Çeşitlikte Birlik” sloganını temsil eden Olimpiyat logosunu oluşturması, kiraz çiçeğini çağrıştıran Olimpiyat meşalesi, finalde gökyüzüne yayılan kağıttan kuşlar, Fuji yanardağını sembolize eden piramidin tepesindeki kürenin bir çiçek gibi açılarak içinden Olimpiyat meşalesinin çıkması gibi, iyi düşünülmüş, başarıyla tasarlanmış sayısız ayrıntı…

ALKIŞLANACAK BİR KARAR

Barıştan ve dayanışmadan söz açmışken Boğaz’da bir mola verip, Van’a uzanmak istiyorum. Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri ve öğretim üyelerinin dayanışmasının yarattığı umudu pekiştiren bir gelişme yaşandı hafta içinde. Üniversitenin seçilmiş Senatörleri, “Rektör adaylarının akademik özgürlük ve özerklik ilkelerine bağlı kalacaklarını taahhüt etmelerini” istedi. Bu dayanışmaya şapka çıkarılır…

Şapka çıkarılacak bir başka olay da, bir yargı kararı… Tiyatro yazarı Cuma Boynukara’nın “Mem ile Zin” oyunu 2012-13 mevsiminde Van Devlet Tiyatrosu’nda sahnelenmiş, yazar oyunu izlediğinde kendisinden izin alınmadan oyunun anlam bütünlüğünü zedeleyecek değişiklikler yapıldığını görerek, oyunun durdurulmasını istemiş ve Kültür Bakanlığı Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü aleyhine dava açmıştı. Yıllarca süren dava sonunda 1 Haziran 2017 tarihinde, İstanbul Anadolu 1. Fikir ve Sanat Eserleri Mahkemesi “oyun metninde oyunun anlam ve kurgusal bütünlüğünü bozacak şekilde yeni metin eklemelerinin yapılması, bazı sahnelerin değiştirilmesi” gerekçesiyle Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun 66. ve 68. maddesi gereğince açılan tazminat davasında Genel Müdürlüğü maddi ve tazminata mahkum eder.

Bu karar öncesi, üç bilim insanının verdiği 18 maddelik Bilirkişi Raporu’nda yer alan şu ifadeler yer alır: “Yazarın metninde Newroz olarak yer alan şenlik, sahnelemede Nevruz’a dönüştürülerek… metinde ‘Tanrı’ ve ‘Yaradan’ olarak geçen sözcükler ‘Allah’a dönüştürülerek, oyunun coğrafi ve kültürel referansları tahrif edilmiştir.” Oyunun, “sözlü gelenekte yer alan ‘Memê Alan Destanı’ ve Ehmede Xani’nin ‘Mem u Zin’ eserlerinden yararlanarak kendi tarz ve üslubu ile yeni bir türe, yani dramatik forma dönüştürülmüş bir eser” olduğunu belirten Bilirkişi kurulu, “yönetmenin sahnede yaptığı değişikliklerde yazarın rızasının alınması, yaratıcı sürece yazarın da etkin olarak katılması yönetmenin sorumluluğundadır. Ancak, yönetmenin öncelikle dikkat etmesi gereken nokta, sahneleme sürecinde metnin içeriğinin bozulmamasıdır” dedikten sonra, “Mem ile Zin adlı eserin değiştirilerek sahneye konulması, bu değişikliklerin yazara haber verilmeden yapılması ve bu değişikliklerin metnin içeriğini bozması” gerekçesiyle yazarın haklılığına vurgu yapmış. İşte size, cesur bir bilirkişi raporu ve ifade özgürlüğüne saygılı bir mahkeme kararı… Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü yargı kararını Yargıtay’a taşıyor. 25 Ocak 2021 tarihinde de, Yargıtay 1. Hukuk Dairesi, mahkemenin verdiği kararı kesinleştiriyor. Umutlu olmamız için önemli bir veri değil mi?

Pandeminin gölgesinde gerçekleşen 2020 Tokyo Olimipiyatları’nın sloganını unutmayacağız: “Umut yolumuzu aydınlatır”.