Umutlar tekrar yeşerdi

Dünya Kupası elemelerinde adeta tamam mı devam mı maçı... Ukrayna'dan eli boş dönen Türkiye, grubun lideri Hırvatistan'ı ağırlıyor. Alınacak bir üç puan kartları yeniden dağıtacak; çimlerden çıkacak bir mağlubiyet ortamı daha da ısıtacak...

Geldiği günden bu yana, mesaisinin çoğunu mevcut yabancı kuralının değişmesine harcayan Mircea Lucescu, kadroda ciddi revizyona gitmiş. İlk 11'de tam yedi değişiklik dikkat çekiyor. Üç gün önce sonradan oyuna dahil olanlardan Arda formasına kavuşmuş; tıpkı ülkede sahne alan yabancılar yüzünden futbolu bırakmak zorunda kalan arkadaşlarından duygusal olarak bahseden Burak da... Hakan Çalhanoğlu ile Cenk de düşünüldüğünde, Rumen teknik adam oldukça ofansif bir takımla başlıyor.

Eskişehir'deki kritik viraj öncesi akıllar malum kuralda. Yapboza dönmüş futbolumuzda yerli malı sezonu düzenlesek, dünya şampiyonluğumuz da garanti; değil mi? Mevzuat sürekli değişmiş kimin umrunda... Elalem uzaya gidedursun, biz olmayan yapıyı habire bozalım. Sahi bizim atletizm milli takımımızda futbol kulüplerimizden daha çok yabancı var ya neyse... İşimize gelince öyle, işimize gelince böyle!

Efendiler, adamlar kulüplere sınır koymuyor, milli takımlarda kupalar kaldırıyor!

Basket takımının gösterdiği emek gözleri doldururken, futbolcuların ince hesapları canları sıkıyor. Unutmamalı; saygı, sevgi parayla satın alınmıyor!

Mücadeleye hızlı başlayan rakip, ilk 10 dakikada iki farkla öne geçebilirdi. 11'de ani gelişen akında Arda getirdi, müsait durumdaki Cenk bitiremedi. İlerleyen bölümde oyun dengedeydi, maestro Modric'in pabucu sihirliydi.

İlk yarının sonunda görünen köy kılavuz istemiyordu, milliler üretemiyordu. Orta sahadaki Oğuzhan ile Nuri de dertlere derman olamıyordu. İleride adam eksiltecek bir isim farzdı.

Soyunma odasından aynı 11'le dönen milliler ikinci devreye etkili başlıyordu. Perisic maçın en önemli pozisyonunu 57'de harcıyordu. Dakikalar ilerliyor, gözler kulübeye çevriliyordu. 70'te Arda'nın yerine Emre Mor giriyordu. Adeta 'atan galip' oynanıyordu. Kıvam tam istediğimiz gibi oluyordu.

75'te Türkiye öndeydi. Oğuzhan'ın füzesini Subasic ancak çelebilmiş, Cenk affetmemişti. Kalan dakikalarda gol yememek hayatiydi. Hırvatlar bastırıyor, ay-yıldızlılar dayanıyordu. Viktor Kassai'nin son düdüğü bir türlü gelmek bilmiyordu. Sonunda çalıyor; tarihimizde ilk defa onları normal sürede yeniyorduk.

Artık önümüzde İzlanda sınavı var. Grupta son iki karşılaşmaya yürek dayanmaz. Eskişehir'in tribün atmosferini ayakta alkışlamak gerek. Bir de doğru kadro yapınca takım ne yaptığını biliyor; sizce de öyle değil mi? Peki sizce Sinyor Lucescu?