Müzik, tarihte kimi zaman bir başkaldırı aracıydı. Direnişlerin coşkusundan yükselen notalar olmazsa olmaz. Özellikle 1980 sonrası bu başkaldırının önemli bir parçası öğrenci hareketleriydi. Boğaziçi direnişinden yola çıkarak İlkay Akkaya’yı, Hüsnü Arkan’ı, Nejat Yavaşoğulları’nı da alıp şarkılarda “Acil Demokrasi”yi aramaya çıktık.

Üniversite direnişlerinde müziğin birleştiren gücü

HAZIRLAYAN: Cihangir Köroğlu

Siyasi tansiyonun yüksek olduğu ülkemizde Melih Bulu’nun Boğaziçi Üniversitesi’ne kayyum rektör olarak atanmasının ardından başlayan eylemler hız kesmeden sürüyor. İktidarın hedef tahtasına oturtulan öğrenciler önce "aşağıya bakmadıkları" için polis saldırısına uğradılar sonrasında da “devletin gücünü" görmeleri için hukuk dışı kararlarla tutuklandılar. Diğer yandan tüm bunlar yaşanırken olayın başkahramanı kayyum rektör Bulu, öğrencilere şirin gözükmek için verdiği röportajlarda "iyi bir Metallica ve hard rock" dinleyicisi olduğunu söyledi. Tabii Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin rektöre cevabı yine Metallica'nın "For Whom The Bell Tolls /Çanlar Kimin İçin Çalıyor" şarkısı ile oldu.

1980 askeri darbesi ile başlayıp Boğaziçi Üniversitesi eylemlerine kadar uzanan süreçte demokrasinin rafa kaldırıldığı, kesintiye uğratıldığı dönemlerde özellikle üniversite gençliğinin kendisini ifade etmek, taleplerini dile getirmek için aracı olarak kullandıkları müzik tercihlerindeki değişim ve dönüşüme mercek tuttuk. Sözü Müzik tarihçisi Murat Meriç ve müzisyenler İlkay Akkaya, Hüsnü Arkan, Nejat Yavaşoğulları ve Tarkan Gözübüyük’e bırakalım.

***

Söz söylemek isteyenler müzikle birlikte toplandı

►Türkiye’de yüzyıllardır isyan ve müziğin tarihsel olarak iç içe geçmişliği var. Pir Sultan’dan Ruhi Su’ya akan bu nehir, 80 sonrası üniversite kampüslerinde vücut buldu ve buradan birçok grup ve sanatçı doğdu. 80 sonrası dönemin ‘isyan ve müzik’ ilişkisindeki değişimi ve gelişimi nasıl yorumlarsınız?

universite-direnislerinde-muzigin-birlestiren-gucu-844221-1.

Murat Meriç: 80 sonrası, bir noktada karanlık bir dönem. 12 Eylül’den sonra neredeyse Türkiye’nin birçok şeyi yok edildi ve yok edilmek üzere çalışılmalara girişildi. Bilgiler, insanlar ya yok edildiler, ya susturuldu ya da Türkiye’ye uzun süre gelemeyecek durumda bırakıldılar. Böylesi bir karanlık dönemde geçmişten gelen şarkılar da susturuldu. 80 öncesi sanatçılara baktığımızda Cem Karaca, Edip Akbayram, Selda Bağcan gibi birçok isim suçlamalarla ve cezalarla ve bir nevi sürgünlerle karşı karşıyaydılar. İnsanların müzik yapamadığı, konser veremediği, konserlere gidemediği çünkü konserlerin yasaklandığı bir dönemdi. Böylesi ortamda insanlar üniversite çevrelerinde buluştular ve müzik yapmak üzere yola çıktılar. Ve kimileri geçmişe bakma ihtiyacı duydular.
Boğaziçi Üniversitesi’ndeki Mozaik Müzik Topluluğu adıyla kurulan topluluk, bir taraftan kendi şarkılarını yapmaya çalışırken, diğer taraftan eskiyi bize hatırlatan bir kısım üretimler sundular. 1970’li yılların sonuna baktığımızda bunu Ankara’da Yeni Türkü’nün yaptığını görüyoruz. Konserlerden önce kitapçıklar dağıtılıyor, 1960’larda 70’lerde yapılmış bir kısım protest şarkılar Türkçe ve orijinal dilleriyle insanlara sunuluyor. Mozaik de 80 sonrasında bunu yaptı. Bize Theodorakis, Victor Jara gibi bir sürü insanı tanıttı konserlerinde. Sonrasında da kendi şarkılarını üretmeye başladıklarında döneme dair notlar tuttular. Tabii bir taraftan da Ezginin Günlüğü, Grup Yorum gibi topluluklar kuruluyordu diğer üniversitelerde ve çevrelerinde. Ve bu topluluklar yavaş yavaş Türkiye’ye dair söz söyleme ihtiyacı duyan insanların buluştuğu yerler oldular. Verilen konserler ve duyulan yoğun ilgi yeniden protest müziğin yükselmesini sağladı. Tabii o dönemin rock gruplarını da söylemek gerekiyor Kramp, Devil ve Bulutsuzluk Özlemi gibi. Bulutsuzluk Özlemi, Nejat Yavaşoğulları’nın solo ilk albümünün adıydı ve o bir topluluk ismi oldu ardından gruba evrildi. Tıpkı Boğaziçi Üniversitesi bünyesinden çıkmış olan Kardeş Türküler gibi. Aslında Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu’ydu. İlk albümlerinin adı olan Kardeş Türküler’i grup ismi yapıp yollarına devam ettiler.

***

Tüm baskılara rağmen alanlardan ayrılmadık

universite-direnislerinde-muzigin-birlestiren-gucu-844225-1.

► Müzik yapmaya başladığınız dönem askeri darbe sonrası baskıların yoğun olduğu bir dönem. Buna rağmen 80’lerin ortasından itibaren üniversitelerde yavaş yavaş hareketliliğin ve örgütlenmenin başladığı zamana denk geliyor. Müziğin, itirazın çoğalmasında nasıl bir katkısı olduğunu düşünüyorsunuz?
İlkay Akkaya:
Üniversitenin ilk yılları, cuntanın tüm yasakçı, sınırlayıcı etkilerini çok yoğun yaşadığımız yıllardı. Sosyal anlamda bütün faaliyetler yasaktı bir kere. İlk faaliyetlerimiz bu sosyal alanın oluşturulması ve genişletilmesi etrafında şekillendi. Müzik, halk kültürü, fotoğraf gibi çalışmalarla birçok üniversitede öğrenci faaliyetleri ivme kazandı ve sonraki yıllarda öğrenci dernekleri örgütlenmelerine büyük katkısı oldu. Birçok müzik grubu da bunun etrafında-sonucunda oluştu aslında. Cezaevi sorunu, insan hakları ihlalleri, mitingler, grev yerleri ve buna benzer alanlar, konser mekânlarımız ve konularımızdı. Cuntanın muhalefeti ezip geçme ve illegalize etme politikasının boşa çıkarılmasında, o dönem kurulan müzik gruplarının büyük katkısı oldu. Yasaklamalara, baskılara rağmen dinleyenler ve söyleyenler alanları doldurdu ve var oluşunu ortaya koydu, alanı genişletti. Çünkü müziğin diğer sanat dallarından daha şanslı olduğu bir nokta var. O da, birlikte yeniden üretilebilmesi. Bu yeniden üretim, ortak bir ruh ve direnç geliştirilmesi anlamında çok etkili oldu bence.

► Üniversite yıllarında bir aktivist ve müzik grubu üyesi olarak, Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin itirazlarını dile getirmek için Mahsuni Şerif’in “yuh yuh” türküsünü coverlamalarını ilk duyduğunuz da ne hissettiniz?
İlkay Akkaya:
‘Yuh Yuh’un seçilmesi çok isabetli olmuş bence. Çünkü tam da yukarıda söylediğim gibi birlikte söylemeye, her haksızlıkta cevap olmaya hazır bir türkü. Ritmik yapısı dinamik, sözleri toplumumuzun bir türlü iyileşmeyen yaralarına çok isabetli değiniyor. Aşık Mahsuni 68 kuşağının bir ozanı. Direniş geleneğinin tarihselliğinin kavranması açısından da güzel bir seçim. Çok iyi yapmışlar.

***

Onların programları yok yalnızca takıntıları var

universite-direnislerinde-muzigin-birlestiren-gucu-844227-1.

► Şarkılarınızın alt metninde toplumsal olaylara değiniyorsunuz. Boğaziçili öğrencilerin yaşadığı ve ülkenin geneline mâl olan bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?
Hüsnü Arkan:
Boğaziçi Türkiye’yi yönetenler için bir sembol. Ayasofya da bir semboldü; sembollerle uğraşıyorlar. Yeni sağcıların kafası böyle çalışıyor. Herhangi bir programları yok, yalnızca takıntıları var. Yığınları takıntılarının peşinde sürüklemeye çalışıyorlar. Allah için başarıyor gibi görünüyorlar da. Fakat dünyaları hiçbir zaman dikensiz gül bahçesi olmayacak. Özgürleşme fikrini yok edemezsiniz.

***

‘YÖK’ün Yıldönümü’ şarkısı hâlâ güncelliğini koruyor

universite-direnislerinde-muzigin-birlestiren-gucu-844228-1.

► 90’ların ortası üniversite gençliğinin özellikle “parasız, eşit ve bilimsel eğitim” talebiyle sokaklara çıktığı dönem yaşanan bu anti demokratik tutuma karşı tavrınızı “YÖK’ün Yıldönümü” şarkınızla dile getirdiniz. Bu şarkı hâlâ güncelliğini koruyor mu?
Nejat Yavaşoğulları:
Maalesef öğrencilerin talepleri hiçbir zaman iktidarlar tarafından hoş karşılanmadı. Bu taleplerin tümü daha iyi bir eğitim için yapılan taleplerdi. Ne talep etmişler, parasız, eşit ve bilimsel eğitim demişler. Bugün ne diyorlar, özet olarak üniversite özerk olmalı, kendi rektörünü kendi içinden seçmeli diyorlar. Sonuç yine kötü muamele, yenilik olarak da biber gazı var. Böyle bakarsak “Yök’ün Yıldönümü” şarkısı tabii ki güncelliğini sürdürüyor bu şartlarda. Ne yazık ki “Acil Demokrasi” şarkısı da. Keşke demokrasimiz gelişseydi de, hâlâ Acil Demokrasi şarkısını çalma ve dinleme ihtiyacı olmasaydı diyorum kendi adıma.

***

Müzik meclisine sahte diplomayla girmek zor

universite-direnislerinde-muzigin-birlestiren-gucu-844229-1.

► Boğaziçi olaylarından ve Bulu’nun açıklamalarından sonra, sizce Melih Bulu rock müzik kültürünü anlamış mıdır? Ya da Bulu’nun hard rock müziğe değinmiş olması kasıtlı ve bilinçli midir?
Tarkan Gözübüyük:
Melih Bulu’nun içine düştüğü durum çok zor. Müziğe değinme maksadı, gençlere hoş görünmek olabilir. Siyasetçiler çıkar uğruna her şeyi söyleyebildiği için insan bazen neye inanacağını şaşırıyor. Ne var ki müzik meclisine sahte diplomayla girmek kolay değil. Elif Şafak geçen ay The Spectator dergisinde yılların metalcisi olduğunu açıkladı. O yazıda gayet ikna edici detaylar var mesela. Konuya sevgi ve saygıyla girilmiş. Tarzın öncüleri ve alt türleri sıralanmış. 80’lerin butik plakçılarından, Emek Sineması’nın sokağındaki Remix tarif edilmiş. Yazının sonuna doğru Heavy metal camiası birinci çoğul olarak “biz” şeklinde ifade edilmiş. Bunlar doğru şifreler.