Üniversitelere “milli irade” açıklamaları yaptırarak siyasal araçları olarak kullanmaya çalışmaları özerk demokratik üniversite mücadelemizin haklılığını ve meşruluğunu bir kez daha gösterdi.

Üniversite oyuncağınız olmayacak

Nazlıcan Uzuner

Türkiye, karanlığın hiç olmadığı kadar derinleştiği günlerden geçiyor. Eğitime, sanata, akademiye, doğaya hatta pandemiye; kısacası yaşamın her alanına ve her öznesine dair alınacak kararlar tek adamın iki dudağı arasından çıkıyor. Özellikle pandemi boyunca yalnızca demokratik haklar ve özgürlükler değil en temel olan insan yaşamı da bu saltanat rejiminin geleceği ve iktidar sevdası uğruna hiçe sayılıyor.

MESELEMİZ ÖZERK ÜNİVERSİTE

Adeta “tahttan inmemek” ve saltanat rejimlerinin devamını sürdürmek uğruna üniversiteler ve akademi, iktidarın gerçek yüzünü gösterdiği ve üstünde oyunlar oynadığı kaleler haline getirilmek isteniyor. Akademiyi sahip olduğu niteliklerden ve başarılardan sıyırıp kalesi haline getirmek isteyen iktidar, üniversitelerdeki hocalarımızı ihraç etmekle yetinmeyip kayyum rektörler ile üniversitelerimizi özerk ve demokratik olma niteliğinden kopartıyor. Bu noktada biliyoruz ki onlar için önemli olan akademik nitelik, özerk ve demokratik üniversite değil. Kendi geleceklerini büyük bir umarsızlıkla Türkiye’nin ve gençliğin geleceği önüne koyuyorlar.


YÖK’ÜN BAŞINI ÇEKTİĞİ DESTEK MESAJLARI

Tam da bu sebeple, geçtiğimiz günlerde emekli amirallerin yayınladığı bildiriyi kendi siyasi kanalları ve havuz medyası aracılığı ile terör öznesi ve darbe teşebbüsü olarak göstermek, buradan bir başarı senaryosu devşirmeye çalışmak ile yetinmeyip sosyal medya hesapları aracılığıyla üniversiteler adına destek paylaşımları yaptırıyorlar. En başta YÖK olmak üzere İstanbul Üniversitesi, Marmara Üniversitesi, Ankara Üniversitesi, Yıldız Teknik Üniversitesi, ODTÜ ve taze kayyumu ile Boğaziçi Üniversitesi “devletimizin yanındayız” mesajı paylaşan kurumlardan oldu. Bu paylaşımların tek amacının özerk - demokratik üniversitenin önüne geçmek ve akademiyi sadece bir siyaset malzemesi yapmak olduğunu elbette ki biliyoruz.

BASKI VE ŞİDDETİN DOZUNU ARTIRIYORLAR

Emekli amirallerin bildirisi sonrası sosyal medyada üniversitelerin hesaplarından yapılan paylaşımlar, bir önceki basamağı kayyum rektörler olan akademide antidemokratiklik zincirinin son halkası. Öğrenciler olarak bizzat muhatabı olduğumuz bu zincirin en büyük parçası da öğrencilerin ve akademisyenlerin “kayyum rektör istemiyoruz” diyerek sürdürdükleri direniş. Boğaziçi Üniversitesi’ne AKP’li Melih Bulu’nun kayyum rektör olarak atanması sonrası öğrencilerin ve akademisyenlerin kampüs içerisinde başlattığı eylemliliğin alanının genişlemesi, başka üniversitelerdeki öğrencilere değmesi ve haklı direnişimizin büyümesi, kitleselleşmesi sonucu öğrencilere uygulanan baskı ve şiddet her geçen gün artıyor. Gençlik olarak en temel hakkımız olan özerk – demokratik üniversite taleplerimiz için verdiğimiz meşru mücadele, hükümet eliyle faşist ve antidemokratik yöntemler ile, gayrimeşru bir izlenim verilerek püskürtülmeye çalışılıyor. Sesimizi ve gücümüzü sindireceğine inandıkları için ayarladıkları ev hapisleri, davalar, ev baskınları, polis şiddeti, savurdukları nefret söylemleri ve ülkemizin sokaklarında gördüğümüz fiziksel müdahaleler ile mücadeleden vazgeçeceğimizi, yılgınlığa kapılacağımızı sanıyorlar.

KARANLIKTA OLAN BİZ DEĞİLİZ ONLAR

Bu noktada biliyoruz ki iktidar tüm çabalarına, yaratmak istediği korku iklimine ve geleceksizlik tablosuna rağmen müsebbibi olduğu bu karanlığın içinde tek başına. Bizler ise dayanışmayla bir aradayız. Marjinalleştirmeye ve terör unsuru olarak göstermeye çalıştığı, ötekileştirerek toplumsal nefreti pekiştirmek istediği bizler; kendimizi yaratmak istedikleri faşist karanlığın mağdurları olarak görmüyoruz çünkü biz bu karanlık sayfayı yırtacak, hayatın renklerine sahip çıkacak olanlarız! Meşru ve haklı taleplerimiz ile eşit, özgür, özerk ve demokratik üniversite için mücadelemize devam edeceğiz. Gelecek biziz, biz değiştireceğiz!