Aralarında 330 öğretim üyesinin de bulunduğu 4 bin 478 kişinin, son Kanun Hükmünde Kararname ile kamu görevinden ihraç edilmesinin ardından, üniversite koridorlarında en fazla kullanılan kavram bu: Soykırım!

Etrafınız açlıktan kırılan insanlarla doludur ve siz bir lokma ekmek bulmuşsunuzdur misal. O bir lokma boğazınızda düğümlenir, yutamaz, lokmanızdan olmasından utanırsınız ya… Henüz üniversiteden atılmamışların hali bu işte! Yıllardır aynı sınıfları paylaştıkları arkadaşları yüzer yüzer üniversiteden atılırken, atılmamış olmanın dayanılmaz ağırlığını yaşıyorlar.

Sözcükler, kavramlar boğazlarında düğümlenmeden nasıl ders anlatabilecekler şimdi?

Geçen geceden beri, henüz ve hâlâ üniversitede olan akademisyenler, farklı mecralarda derin bir üzüntü ve öfke arasında salınarak ve en fazla da “bir şey yapamama duygusuyla” kahrolarak, dertleşip duruyorlar birbirleriyle. Bir tür paylaşarak yok olmaktan kurtulma çabası…

Kimi “Kindar bir KHK” diyor, kimi “Üniversitede katliam”, “Üniversitede soykırım”, kimi de “Barbarlık”!

Sözde darbe ve darbecilerle mücadele adına başlamıştı ihraçlar, “FETÖ’cüler” temizleniyordu devletten ve üniversiteden, sonra genişledi “terörist” listesi.

12 Eylül faşizminin akademisyenlere yaptığını fersah fersah geçti yapılanlar. O 80 Cuntasının üniversiteden uzaklaştırdığı akademisyenlerin sayısı 500’ü geçmemişken, OHAL’li “en ileri demokrasi”nin işten attıklarının sayısı daha şimdiden 3 bini buldu.

En saygın, en birikimli bilim insanları var atılanlar arasında; hiç kimsenin hiçbir şekilde ne “FETÖ” ne de bir başka yasadışı örgütle ilişkilendiremeyeceği.

Prof. İbrahim Kaboğlu… Yazılarını BirGün’de de okuduğunuz son derece saygın bir anayasa hukuku hocası. Marmara Üniversitesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı Başkanı… ydı! Yılların birikimiyle anayasayı, hakkı, hukuku, adaleti, demokrasiyi anlatıyordu öğrencilerine.

Bilim insanı sorumluluğuyla, OHAL ortamında yeni anayasa yapılamayacağını söylüyordu kendisine uzatılan mikrofonlara, yazıyordu. “Türkiye şiddet ve terör sarmalında ve aynı zamanda 4-5 aydır da OHAL ortamında. Bu açıdan bakıldığı zaman, böyle bir ortamda karşılaştırmalı Anayasa hukuku ve siyaset bilimi verilerine göre zaten anayasa ele alınmaz” diyor, OHAL koşullarında referandum yapılamayacağını vurguluyordu.

Nereye yamayacaksınız, Prof. Kaboğlu’nu? Cem Küçük ve Yusuf Kaplan gibi cansiperane iktidarı ve Erdoğan’ı savunanları bile isyan ettiriyorsa son ihraçlar, “katliam”, “soykırım” demeyeceksiniz de ne diyeceksiniz?

“Barış için” imza atan akademisyenlerin tümü ihraç edildi Ankara Üniversitesi’nden. Siyasal Bilgiler Fakültesi, İletişim Fakültesi neredeyse ders yapılamaz derecede boşaldı.

Yazık o öğrencilere ki; “Artık ders yapamayacağız” mesajları alıyorlar, “Alnı ak vicdanı temiz” hocalarından. Hocalar da öğrenciler de, dünya alem de biliyor ki “Bu bir siyasal tasfiye.”

Yazık ki, Prof. Cem Kaptanoğlu gibi barış psikiyatrisi ve toplumsal travmaların çözümü konusunda en önemli isimlerden birinden dersler alamayacaklar.

Üniversitede hocalar, geçen geceden beri; “Barbar bir ihraç sürecinden geçiyoruz. Kurumların içini boşaltmayı hedefleyen bir süreç. Biliyoruz ki, bu gece çıkan liste son liste değil… Barbarlık burada ve başka hamleleri de gelecek” diye dertleşiyorlar birbirleriyle. “Ulusal akademik tarihimizin önemli mihenk taşlarından bir olan Mülkiye ve Ankara Üniversitesi Cebeci Kampüsü’nde bir katliam yapıldı” diyorlar.

Sadece oralar değil, ihraçlar vakıf üniversitelerine de yayıldı. Öğrencilerin “efsane hoca”sı, Türkiye’ye klinik nöropsikolojiyi getiren 82 yaşındaki Prof. Öget Öktem Tanör de ihraç edildi.

Öğrencilerinden koparılan bilim insanları listesi o kadar uzun ki isimlerini sıralamaya bu köşe değil gazetenin sayfaları yetmez artık. O yüzden akademisyenler çığlık atıyor; “Ülkemizde akademik ve entelektüel bir soykırım yaşandı, farkında mısınız?”

Utanca ortak olmamak için, bu katliam ve soykırıma ‘HAYIR’ diyeceğiz, her ne pahasına olursa olsun!