Öğrenciler her türlü baskı ve zor karşısında akademik demokratik bir üniversite ile gelecek arasındaki bağı örmeye devam ediyor. Bunu da toplumdaki bütün antidemokratik uygulamalara işaret ederek yapıyorlar.

Üniversiteli gençler ve toplumsal hareket

OĞUZ ALKAN

Kendini demokratik ve ekonomik bir temel üzerinde inşa eden iktidarların gençlere ve gençliğe dair yaklaşımları her dönemde bazı benzerlikler gösterir. Bununla beraber öğrenci gençliğin iktidar karşıtı tutumu da dönemsel değişimler yaşayarak varlığını sürdürür.

Yaşamakta olduğumuz coğrafyanın bilinen ilk öğrenci gençlik ayaklanmalarından biri sayılabilecek suhteler (medrese talebeleri) isyanı ekonomik bir temelde gelişmişti. Osmanlı’nın tımar sisteminin bozulmaya başlaması ve köylünün vergi yükünün artmasıyla beraber tarım yapmayı bırakıp büyük şehirlere göç eden ve medrese talebesi olan genç köylüler, kadı ve müderris olarak atanamayınca ‘bozgunculuk’ yapmaya başlamışlardı. Suhteler böylelikle toplumsal hayatı tehdit eden unsurlar olmuşlar, haklarında fetvalar yazılmıştı. Ekonomik temelli bu isyanların kazanımlarından biri atamalarda “liyakat”ın gündeme gelmesi olmuştu. Suhteleri daha sonra meşruti yönetimi desteklerken padişah karşıtı olarak yeniden görecektik.

Daha sonraki yıllarda, Osmanlı’nın çözülüşü ve Cumhuriyet’in kuruluşuna ilerleyen süreçte, bir dönem yurtdışında eğitim almış; hürriyet, demokrasi ve cumhuriyet fikriyle tanışmış gençlerin etkisi de azımsanamazdı.

TOPLUMSAL HAREKETLERİN MİLADI: 1968 universiteli-gencler-ve-toplumsal-hareket-840827-1.

Toplumsal olayları ve bu bağlamda öğrenci gençliği tartışırken, 1968 yılı oldukça önemli bir yer tutar. 1968, Fransa’da bir grup üniversite öğrencisinin akademik demokratik talepleri de içeren özgürlükler vurgusuyla başlayarak önce tüm ülkeye ve işçi sınıfına, buna paralel olarak dünyaya yayılır. Dünyanın çeşitli bölgelerinde yeni sömürgecilik yöntemlerinin devreye girmesi karşısında ulusal kurtuluş mücadeleleri ve antiemperyalist direnişlerin başlaması, Fransa’dan başlayarak hareketin kabuğunu rahatlıkla kırmasına ve birbiriyle etkileşim halinde olan direniş zeminleri yaratmasına olanak verir.

Türkiye’den baktığımızda ‘68, sömürgeciliğin bu yeni biçimleri (emperyalizmin içsel bir olgu haline gelmesi) karşısında üniversite gençliğinin fitilini yaktığı bir hareket olarak karşımıza çıkar. 1960’lı yıllardan başlayarak üniversite öğrencilerinin öncülüğünde geliştirilen zeminler, gittikçe genişleyerek toplumun bütün kesimleriyle buluşan bir halk hareketi halini alır.

Özellikle 1968 Kuşağı’nın yani dönemin toplumsal hareketinin öncüsü pozisyonunda olan gençlerin “bilindik karakteri” bu bağlamda ayrıca tartışma konusu olur. Öğrenci gençlerin pozisyonu bu zamanlarda, üzerinde neredeyse mutabakata varılmış bir şekilde, üretim ilişkilerinin dışında, küçük burjuva özelliği dolayısıyla “aydın” ya da “yarı-aydın” şeklinde tercüme edilir. “Bu anlamda Türkiye’de aydınların, okumuş gençlerin ve hele hele üniversiteli gençliğin; ülkenin geleceği, modernleşmesi, aydınlanması, ilerlemesi ile bizatihi memleketin kurucu ideolojisi tarafından bağlantılı tutulduğunu unutmamak gerek. “[1]

GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZEuniversiteli-gencler-ve-toplumsal-hareket-840828-1.

Ancak bugün yaşamakta olduğumuz dönem sermayenin, geri kalan her şey üstünde hâkimiyet kurduğu bir dönemdir ve onun saldırılarına karşı öğrenci gençlerin karakteri iki taraflı olarak tahrip edilir. Bu konuda NotaBene Yayınları’ndan çıkan “Gerçek, Yıkıcı, Yaratıcı” isimli kitap önemli tartışmaların yapıldığı bir derleme olarak okunabilir. Kitap bilginin metalaşmasından, part-time çalışmaya uzanan bir yelpazede sermayenin saldırısını, öğrenci gençliğin sınıfsal pozisyonunu ve buna bağlı olarak eyleminin niteliğini tartışmaya açıyor. Öğrenci yaşamının gittikçe finansallaşması ve buna bağlı olarak ortaya çıkan işçileşme eğilimi geçmişte “dışsal” olarak kabul edilen pozisyonun da sorgulanmasına olanak sağlıyor.

Çünkü gençler artık eğitim hayatlarını idame ettirirken bir yandan çalışmak zorundadırlar. Eğitim hayatının sonunda ise ışık görünmemektedir. Geleceğe dair tüm ihtimaller güvencesizlik üzerine kuruludur ve üniversite mezunlarının iş piyasasına dahil olması, milyonlarca rakibin arasında sonu gelmez bir kendini geliştirme faaliyetine bağlıdır. Öğrenciler kıyasıya bir rekabet halinde durmadan, çalışır.

HER ZAMAN ‘YENİ’DEN

Ancak piyasanın bu saldırılarına karşı gençlik hareketi, kendini yeşerteceği zeminleri zaman ve mekânın somut koşullarında, başka biçimlerde her dönem yeniden üretmiştir. Bu düzlemde 80’li yılların ortalarında yeniden yükselişe geçmiş, 90’lı yıllarda kitleselleşmiş ve 2005’te yeni bir ivme kazanmıştır. Yukarda bahsettiğimiz aydın karakter hem siyasi iktidar hem de sermayenin saldırıları karşısında aşınmış olsa da bir biçimde mevcudiyetini korumuştur. Bu bağlamda Gökçer Tahincioğlu ve Kemal Göktaş’ın özellikle 2000’li yılları merkeze alan “Bu öğrencilere bu işi mi öğrettiler?” isimli kitabı, yakın dönemin öğrenci gençlik hareketlerinin panoramasını sunarak, dönemin politik karakterini ve buna karşı gelişen saldırıları anlamada ve hatırlatmada önemli bir görevi yerine getiriyor. 2013’te Gezi Direnişi meydana gelmeden önce üniversitelerde açığa çıkan birikimin de anlaşılmasını sağlıyor.

SAPKINLAR, ELİTİSTLER, TERÖRİSTLER

Öğrenci muhalefetine karşı iktidarın baskı aygıtları her dönem benzer bir kullanımla devreye giriyor. Hem geçmişte hem de günümüzde polis baskınları, gözaltı ve tutuklamalar, disiplin soruşturmaları aracılığıyla hareketler bastırılmaya çalışılıyor. Yine yakın zamanda tüm muhaliflere yöneltilen dil, öğrencilere de sapkın, elitist, terörist şeklinde yönlendiriiyor. Buna göre sapkın; cinsel yönelimi itibariyle alışılagelmiş kurumların (geleneksel ailenin) varlığını tehdit eden, elitist; söylem düzeyinde mazlumların iktidarı olan elitlerin düzenini sarsan, eğitimli şeklinde tanımlanabilir. Terörist ise bizden olmayan herkestir. Elbette genişletilip, daraltılabilir olan son derece kişisel bu tanımların buluştuğu nokta, iktidar karşıtlığıdır.

Öğrenciler her türlü baskı ve zor karşısında akademik demokratik bir üniversite ile gelecek arasındaki bağı örmeye devam ediyor. Bunu da toplumdaki bütün antidemokratik uygulamalara işaret ederek yapıyorlar. İki yıl önce yemekhane zamlarına karşı haftalarca direnen İstanbul Üniversitesi öğrencileri haklarını coplanarak kazanmış, zamlar geri çekilmişti. O öğrenciler bugün Boğaziçili arkadaşlarıyla beraber üniversiteyi savunmaya devam ediyor. Uzun süredir unutulan akademik demokratik üniversite talebi de böylece yeniden yükseliyor. Boğaziçi ise çoktan kazanarak, gençlik hareketi tarihinde yerini almış bulunuyor.


[1] Öz, D., Atbaşı, F., Bürkev, Y. (Ed.). (2011). Gerçek, Yıkıcı ve Yaratıcı. Ankara: NotaBene Yayınları