Üniversite olaylarından bahsettiğimiz geçen haftaki yazımıza, belki de hiçbir yazıya olmadığı kadar ileti geldi. Bunların bir bölümü yazıya destek verirken, bazıları da eleştiriler getiriyordu.

Üniversite olaylarından bahsettiğimiz geçen haftaki yazımıza, belki de hiçbir yazıya olmadığı kadar ileti geldi. Bunların bir bölümü yazıya destek verirken, bazıları da eleştiriler getiriyordu.
Yazımıza yönelik tepkiler genel olarak bir noktada kilitleniyordu: Sol partilerin de şiddetin önlenmesi için neler yapılacağı konusunda değerlendirme yapmaya çağırılması "anlamlı" bulunmuyordu. Bize ulaşan öğrenciler, saldırıları kendilerinin başlatmadığını ve bu noktada yapacakları bir şey olmadığını anlatıyorlardı. Hatta biri, "elmalarla armutları aynı kefeye koyduğum" gerekçesiyle konuşulacak bir şey olmadığını bildirerek kestirip attı.

Doğrusu tepkilere şaşırdım dersem yalan olur. Üniversiteden henüz kopmamış biri olarak net şekilde şunu söyleyebilirim ki, farklı sol grupların birbirleriyle sorunu vardır, "karşı" tarafla sorunu vardır ama kendi gruplarıyla ilgili sorunları azdır. Kendilerini sol olarak ifade eden gruplar, bir başka sol grubu "kendilerinden" görmez ve birbirlerine "zaten onlar sağ ile yan yana", ya da "onların yaptığı solculuk değil, bölücülük" türü suçlamalar yöneltirler.
Bu ayrımlar, solcuların birbirlerine karşı çıkmaktan kimi zaman özeleştiri yapmaya fırsat bulamamalarıyla da sonuçlanıyor. Eğer solcu olmak, varolan düzeni daha geniş toplum kitleleri lehine değiştirmek istemekse, demek ki değiştirilmek istenen her konuda; projeler, seçenekler geliştirmek gerekir. Üniversitelerde sola yönelik bir saldırı varsa, bu konuda çözüm üretmek de bir proje olarak ele alınabilir. İdeolojiler, projelerin ancak "temelini" oluşturur. Ancak kimi zaman "nelerin yapılmaması" noktasında sürekli bağırıp çağırırken, nelerin yapılması gerektiği konusunda bu ideolojiler üzerine çıkacağımız "katları" unutuyoruz. Bu durumda ideolojilerin var olan durumu daha da sağlamlaştırmaktan başka bir işe yaramadığını en iyi solcular bilir.
Yaşaması için on binlerce kişinin el ele verdiği Birgün'ün solun tüm renklerinin okuduğu bir gazete olduğunu biliyoruz. Biz şimdi, "öğrencilere saldırmayı bırakın" diyerek sol görüşlü öğrencilerin isteklerini dillendirmekle yetinsek, bizi yine sadece kendileri okuyacak, mesajı alması gerekenler değil! İşte bu nedenle, solculara da bir şeyler düştüğüne inanıyorsak, bunu dile getirmek asıl görevimiz olmalı.
Bu, "düşenin" neler olabileceği üzerine kafa yoralım:
"Üniversitelerde Şiddete Hayır" başlıklı imza kampanyaları düzenlense, üniversite yönetimleri, öğrencilerin özgürlüğünü kısıtlayan müdahalelere karşı önlemler almaya zorlansa, örneğin kantinlerdeki zorbaca kuralların kırılması için "dışarıdan" da çaba gösterilse, saldırganlara karşı öğretim üyeleri ve öğrenciler bir araya gelse, konu TBMM'ye taşınsa, ayrıntılı bir araştırma konusu yapılsa... "Şiddeti önleme" görüntüsüyle çoğu zaman yanlı davranan ve şiddet üreten emniyet güçleri deşifre edilebilse... Saldırı olmaması için önlem almak yerine, saldırı sonrası emniyetle işbirliği yaparak "aradan sıyrılmaya" çabalayan beceriksiz yöneticilere tepkiler büyütülse...
Sonuç ne olur? Bizce denemeye değer...
Bir dostumuz, geçen haftaki yazımızdan yola çıkarak, "cansız bir bedenin haklı olması bir şeyleri değiştirebilir" dedi. Doğru olabilir. Ama biz, bu ülkede daha fazla ölü kahraman istemiyoruz.
Geçen haftaki yazımıza en çok 78 kuşağından büyüklerimizin destek vermesi, bize bir şeyler anlatmıyor mu?