NİGAR ÇELEBİ Betül Dünder’in Unutmanın Kısa Tarihi isimli üçüncü şiir kitabı, kendi öz dinamiklerinden yola çıkarak her ne kadar unutmayı işaret etse de saflaşıp, kristalleşene dek hatırlamaya övgü niteliğindeki şiirlerinden oluşuyor. Unutuldu sanılan yahut şairin unutmayı arzuladığı her anı, her yaşam parçacığının üzeri şiirle örtülüp yine şiirle açılacaktır. Şair adeta hepimizin belleğini açık ameliyata almakta […]

Unutarak değil hatırlayarak özgürleşilir

NİGAR ÇELEBİ

Betül Dünder’in Unutmanın Kısa Tarihi isimli üçüncü şiir kitabı, kendi öz dinamiklerinden yola çıkarak her ne kadar unutmayı işaret etse de saflaşıp, kristalleşene dek hatırlamaya övgü niteliğindeki şiirlerinden oluşuyor. Unutuldu sanılan yahut şairin unutmayı arzuladığı her anı, her yaşam parçacığının üzeri şiirle örtülüp yine şiirle açılacaktır. Şair adeta hepimizin belleğini açık ameliyata almakta ve hafızayı ve dünyayı yeniden kurgulamaktadır. Çünkü insan unuttuğunu sandığı yerden başlar hatırlamaya ve bu yüzden en başından gönüllüdür dalgınlığa. Betül Dünder, yaşamla ve hatırayla arasındaki mesafeyi kısalttıkça bizi hatıranın keskin virajlarından, unutmanın derin yolculuklarına çıkarıyor. Unutmanın Kısa Tarihi, unuttukça hatırlamanın ve hatırladıkça harlanan acının müjdeli hediyesi. Kitaptaki pek çok şiir, yürekte birikmiş yıkıcı duyguların arınıp, şifalanması niteliğinde adeta.

UNUTMAYA ÇALIŞTIKÇA ÇÜRÜME…

Kitapta gövde imgesinin çoklukla kullanılışı dikkat çekiyor. ‘acı tektir dedim periye / tektir gövdenin bir uçtan bir uca yanışı’ (Adem Ağacı-s.13) İnsanı dünyaya bağlayan orada demlenmesine, deneyim kazanmasına imkân veren gövde hatıranın verdiği acıyla azap çekmektedir. Gövde dile gelmek için adeta şairini aramakta, onun diliyle acıyı, unutuşu ve küllerinden yeniden doğmayı duyumsatmaktadır bizlere. Gövde acıya da şifaya da imkân veren genişliktedir. Durmadan değişen ve sonunda dağılan gövde unutulmaya yazgılıdır dahası bunu arzular. Bilinç ise daima hatırlamak ve gövdenin ve dünyanın hafızasına kazınmak istemektedir. Betül Dünder, gövde ve bilinç çarpışması üzerine kurduğu şiirlerle koma halindeki belleği ustalıkla sarsmayı ve okuru kendi unutma yolculuğuna hazırlamayı başarıyor. İki ile filizlenen yaşam teklikle kendini ateşlemeye doğru yol alır. Şair pencereyi açtığında karşısına çıkan tepelere bakar ve kendi unutuşunda görür saklının hafızasını. Çünkü unutarak değil hatırlayarak özgürleşebileceğinin bilincindedir.

‘gelincikler mi vakitsiz ölür çocuklar mı / annem kalbini dinliyor kaç gecedir / kaç gecedir benim azlığıma üzülüyor’ (Zirvede-s.23) Yaşamdan ve anılardan koparılan canlar bir bir hatırlandıkça, bilinç yeniden bir gövde kazanır. Bu süreç sancılı ancak yaratım doludur. Süreçten kendini alıkoyan insan ise bilmeden kendi yıkımını yaratmakta, unutmaya çalıştıkça yahut unuttuğunu sandıkça içine doğru çürümektedir. Sonuna dek hatırlanıp, hesaplaşılmadan üstüne perde çekilen her acı, aslında insanın en büyük varoluş hediyelerinin yitirilmesidir. Şair sadece aşkın değil acının ve ölümün de elçisidir. Bireysel ve toplumsal her acı dile gelmek, buradan kendine bir gövde edinmek ister. Bu şekilde kayıtlanır, hatırlanır ve sağlıklı bir şekilde unutulur. Sadece cenazelerin değil, unutmanın da bir törenselliği vardır. Betül Dünder bu törenselliğin farkındadır ve yasını tuttuklarını şiirle hatırlar, şiirle unutur ve yine şiirle gömer.

KENDİNİ YENİDEN YARATMA

Betül Dünder, ışık tuttuğu karanlığın sınırlarında gezinirken kolektif belleğe de dokunmakta, burada iz sürmektedir. Etraf hızla geçiştirilen yaşamlar, kopyalanıp özünü unutan siluetlerle doludur. Şair, unutuşun yüzü olan bu karanlık bölgeyle temas ettikçe sahicilik duygusunu yitirmek istemez ve unutmak istemediklerine yeni temas noktalarını arar. Fotoğraflarını albümlerden geri ister. ‘ve alıyorum bütün fotoğraflarımı sizdeki albümlerden / değmeyin artık bana’ (Baskı Kalitesi-s.15) Kapitalist sistem, bireylerin bellek alanına da müdahale etmekte, neyi kolaylıkla unutup, neyi mutlaka hatırlayacağımızı doğrudan yahut dolaylı belirlemekte, dayatmakta, manipüle etmektedir. Betül Dünder, bu noktada bir karşı duruş sergiler, gerilimli anların kilitlerini bir bir açar. Her türlü dışsal müdahaleye ve kalbindeki kayaya rağmen zamanın kuyusuna şiirle inip, bereketli acılar biriktirir ve Unutmanın Kısa Tarihi ile bize geri döner.

Betül Dünder’in ‘Unutmanın Kısa Tarihi’ unutulanı, ivedilikle üstü örtüleni dert edinen, dertle dönüşüp değişen benliklerle kendini yeniden yaratıma dek varan yolculuğun şiiri.